İsrail hükümetinin daha fazla Filistin toprağını ilhak etme planına karşı Tel Aviv’de protesto gösterisi düzenleyen yaklaşık 1000 kişinin tamamının 1948 Arapları diye adlandırdıklarımız kişilerden mi yoksa kendilerine Yahudilerin de mi katıldığı tam olarak bilinmiyor. Sağcı İsrailli güçlerin (ki şimdi İsrail’in en kötü ikisi tarafından yönetiliyor. Birincisi, Binyamin Netanyahu, ikincisi de bazı İsraillilerin kendisini “Renksiz, tatsız ve kokusuz” olarak niteledikleri Benny Gentz) takip ettikleri politikalara karşı çıkan Barış Şimdi Hareketi’nden böyle bir şey bekleyebiliriz. Söylenenlere ve Netanyahu ile Gentz’in uzun süredir kurulamayan hükümeti kurmak için vardıkları anlaşmaya göre, bu ikisi arasındaki ortak nokta, Filistin halkı ve genel olarak Arap ulusuna duydukları düşmanlık ile daha fazla Filistin toprağını ilhak etme isteğidir. Bu ilhakın kurulması halinde yeni hükümetin kuruluşundan sonra başlayacağı, özellikle Ürdün Vadisinin batı bölümü ve tüm İsrail yerleşim birimleri ile birlikte Batı Şeria’nın yüzde 30’undan fazlasını kapsayacağı tahmin ediliyor. Bilindiği gibi, Siyonist devlet 1967’deki işgalden bu yana burada 132’den fazla yerleşim birimi inşa etti ve 121 yeni yerleşim birimi daha inşa etme eğiliminde. Yine bilindiği gibi – bu şaşırtıcı da değil- Başkanı Donald Trump ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile ABD idaresi kendi hesabına, tüm Filistin topraklarında İsrail yerleşimleri kurulmasını onayladı ve hevesle destekledi. Başkan Trump, birleşik Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdı. Aynı şekilde İsrail’in işgal altındaki Suriye’nin Golan Tepelerini ilhak etme kararını onayladı. Dışişleri Bakanı ise İsraillilerin Ürdün Vadisinin bir bölümünü ilhak etme meselesini İsrail’in iç meselesi saydı. ABD’nin dışişleri bakanı, resmi sözcüsü ve Başkan Trump’a en yakın isim olarak Pompeo’nun, gerçekçilik iddia edip, işgal altındaki Filistin toprakları ve Doğu Kudüs’te İsrail’in yaptığı değişiklerin kabul edilmesini talep ederek Filistin halkına, tüm Araplara ve Müslümanlara, bu “adil” kutsal dava ile ilgilenen herkese (ki bunlar çoktur) meydan okumakta ileri gitmesi, politik saflıktan çok daha fazlasıdır. Kendisi ve devleti tüm dünyadan farklı bir alemde yaşayan İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz da tabi ki, bu konuya tek gözle, eski İsrail savunma bakanı Moşe Dayan’ın gözüyle bakmaya başladığı açık ve kesin olan ABD’li mevkidaşına, Yahuda ve Samara’daki yerleşimlerin meşruiyetini deklare ettiği için teşekkür etti. Pompeo şunu da ekledi: “İsrail halkının topraklarındaki hakkı tartışılmazdır”. Bu noktada, tüm bunların Avrupa mahkemesinin Batı Şeria’daki İsrail yerleşim birimleri karşıtı ve tüm Avrupa Birliği ülkelerinde İsrail ürünlerinin boykot edilmesi ve yasaklanması kararına karşılık olarak yapıldığı açıktır. Bu bağlamda, İsrail’in bu eylemlerinin bölgedeki şiddeti tırmandıracağına dair yayınladıkları ortak uyarı için İngiltere ve Fransa’ya içten teşekkürlerimizi sunmalıyız. Burada, ABD idaresinin, ABD’nin stratejik çıkar bölgesi olan Ortadoğu’nun tamamının bir yangın yerine dönüştüğünü, ABD’lilerin artık ne Irak ne de Suriye, Yemen ve Libya’da kalmaya devam edemeyeceklerini anlamadığı açık hatta kesindir. Gerek Filistin davası gerekse Arap-İsrail çatışması ile bağıntılı birçok meseleyi ele almada takip ettiği ahmakça politikalardan hemen vazgeçip kendisini toparlamazsa kaçınılmaz olarak bu bölgeyi terk etmek zorunda kalacağını idrak edemediği aşikardır. ABD, Çinlilerin geldiklerini, İkinci Dünya savaşı sonrası denklemelerin değiştiğini, yeni bir dönemin başladığını, her dönemin bir devleti ve lideri olduğunu anlamalı. Açıkça ve tereddütsüzce söylemeliyiz ki, dünün dünyası artık bugünün dünyası değildir. Yeni bir uluslararası durum var. Geçmişte İngiltere ve Fransa’nın gerilemesi, ABD’nin önünü açarak tüm dünyanın lideri ve son sözü söyleyen ülke olmasını sağlamıştı. Ancak açıkça görülüyor ki, hakikaten sıkıntılı bu idarenin varlığı ve birçok uluslararası değişken sebebiyle bu denge değişti ya da değişiyor. Çinliler geliyor dediğimizde kesinlikle abartmıyoruz. Bunu bütün Avrupalılar ve Ruslar, yeryüzünde aklı olan herkes biliyor. Gerek ABD gerekse İsrail, şimdiki ABD topraklarını da içeren topraklarında güneş batmayan Büyük Britanya İmparatorluğu’nun nasıl küçülüp içine kapandığını, “hasta adam” olarak nitelenmeye başlandığını hatırlamalıdır. Açıkçası, her şeye rağmen bir zamanlar sevdiğimiz ABD’nin de düşüşe geçtiği ve hasta adam olma yolunda ilerlediği açık ve nettir. İsrail’in arabasını çekmekten başka fiili bir rolü olmayan zayıf ve çökmüş bir at haline geldiğinde, okyanusların ötesinden dünyayı yönetmeye devam eden bu ülkenin ihtişamının sönmeye başladığı, her dönem bir devlet ve liderin öne çıkacağı, Mao Zedong’un torunlarının gelmek üzere oldukları anlamına geldiği aşikardır. Aynı şekilde, hırsızlık ve yolsuzlukla suçlanan Binyamin Netanyahu’nun liderleri olmasını kabul eden İsrailliler de “zamanın değiştiğini” anlamalılar. Uluslararası dengelerin artık değişmek üzere olduğunu, eskisi gibi ABD’nin şımarık çocuğu kalmaya devam edemeyeceklerini, sanrılarından vazgeçip bu bölgenin dokusunun bir parçası olmalarının daha iyi olacağını kavramalılar. Özellikle de koronanın birçok gerçeği gün yüzüne çıkardığı, belki de Almanya dışında bütün Avrupa ülkelerinin kusurlarını ortaya çıkardığı, ABD’nin “kartondan bir kaplan” olduğunu çok iyi bir biçimde doğruladığı göz önüne alındığında. Bu yüzden, dürüst ve samimi bir biçimde Arapların, tüm bu gerçekleri kavramaları gerektiğini söylüyoruz. Kurtun ilk önce yalnız koyunu yediğini, en iyilerinin tüm yeni uluslararası dengeleri yeniden gözden geçirmeleri, kaybeden ata oynamayı bırakmaları gerektiğini anlamalılar. Geçmişte bilindiği gibi bütün herkes, bugün ne durumda olduğunu hepimizin bildiği Büyük Britanya’ya güvenirdi. Dolayısıyla ABD, içinde renk körlüğü yaşayan kişilere bir zamanlar muazzam olarak tanımlanan Sovyetler Birliği’nin örümceğin ağından daha zayıf olduğunun ispatlandığını hatırlatıp uyarmalıdır. Mevcut uluslararası dengelerin gözden geçirilmesi bir gerekliliktir. Kaybeden ata oynamaya devam etmek kabul edilemez. Korona salgını bu ata oynamaya devam etmenin her alanda büyük kayıplara neden olacağını kanıtlamıştır. Sonuç olarak, Filistinlileri yalnız bırakamayız. Atasözünün dediği gibi “Kurt ilk önce yalnız koyunu kapar”. Kardeşimiz Mahmud Abbas’ın İsrail ve ABD ile tüm anlaşmaları iptal etme tehdidinin anlamını kavramalıyız. Araplardan, özellikle Mısır ve Ürdün’den de benzer tehditler gelmelidir. Tarık bin Ziyad’ın Afrika’dan Avrupa’ya geçtikten sonra ordusuna söylediği söz bu duruma ne kadar uyuyor: “Arkanızda düşman gibi deniz, önünüzde deniz gibi düşman. Allah ve cesaretten başka kimseniz yok.”
مشاركة :