Irak’ta ‘Sünni siyaset’ cephesinde tartışmalar devam ediyor

  • 10/28/2020
  • 00:00
  • 4
  • 0
  • 0
news-picture

Irak’ta hiçbir Sünni siyasi liderlik, iki temel meselenin üstesinden gelebildiğini iddia edemez. En azından Iraklılar böyle görüyor. Bu meselelerin birincisi, Irak’ın çeşitli Sünni vilayetlerinde aktif olma ve burada yaşayan Sünni halk tarafından kabul görmedir. İkincisi ise Irak’ta gelişen olaylarda, Şii liderlik ile eşdeğer şekilde söz sahibi olmaktır. Bu tespitin doğruluk payı, 2003’ten bu yana neredeyse yüzde yüze yakındır. Hatta Sünni politikacı ve Eski Başbakan Yardımcısı Salih el-Mutlak, ‘ifşa ve gerçeği’ konuşma zamanıdır diye başladığı konuşmasının birinde, “Irak Sünnileri ne zaman siyasi sürece girerek şiddet eylemlerini terk ettilerse daha çok marjinalleştiler ve yönetimdeki görünürlükleri azaldı” değerlendirmesinde bulundu. Birinci mesele olan Sünni kamuoyunda siyasi şahsiyetlerin kabul görmesi hususuna değinecek olursak; ortadaki gerçeklik böyle bir ağırlığa sahip bir şahsiyetin henüz çıkmadığını en yalın haliyle bizlere gösteriyor. Ninova vilayeti, nüfus büyüklüğünün (3 milyondan fazla nüfusa sahip) yanı sıra tarihi ve kültürel konularda ön plana çıkması ve jeopolitik konumu itibariyle Sünni kamuoyunda en önemli ve en etkili vilayet olarak kabul edilir. Ninova sakinleri geleneksel olarak Nuceyfi ailesi (Eski Meclis Başkanı Usame en-Nuceyfi ve onun kardeşi Ninova’nın eski Valisi Esil en-Nuceyfi) gibi Musullu ve diğer bazı figürlere sahiptir. Bu nedenle genel seçimlerde Anbarlı (Anbar vilayeti) bir şahsiyete veya Selahaddin vilayetine bağlı bir isme oy vermeleri beklenmiyor. Buna örnek olarak, Anbar vilayetinden olan mevcut Meclis Başkanı Muhammed el-Halbusi ve Selahaddin vilayetinin tanınmış milletvekili Ahmed el-Cuburi isimleri verilebilir. Ninova sakinleri isteseler de bu isimlere oy veremezler. Bunun nedeni, eski ve daha sonra yapılan seçim sistemidir. Zira çoklu yerel seçim bölgesini esas alan sistem buna engeldir. Aynı şekilde vilayet sakinleri arasında halen canlılığını koruyan ve ‘esnek olmayan’ yerel hassasiyetler de buna engel teşkil ediyor. Aynı durum Selahaddin ve Anbar’ın yanı sıra Sünnilerin ağırlıkta olduğu ve etnik çeşitliliğin görüldüğü Diyala vilayetleri için de geçerlidir. Öte yandan, Iraklı Sünni siyasi liderlerin, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) Erbil, Süleymaniye, Duhok ve Halepçe gibi vilayetlerinde yaşayan Sünni Kürt vatandaşlar ile uzaktan yakından bir bağlantısı olmadığını ve bu kişiler üzerinde bir etkileri bulunmadığını hatırlatalım. İkinci meseleye yani Sünni liderlerin, ülkede alınan siyasi kararlarda etkili rolü olup olmadığı hususuna gelecek olursak; durum burada daha da şaşırtıcıdır veya en azından ülke yönetimde söz sahibi olmak isteyen -ve hatta düne kadar yönetimin en tepesinde bulunan- Sünni vatandaşlar açısından hiç de memnuniyet verici değildir. Ülkede hiç kimse yasama organının başkanlığının yani Meclis Başkanlığının sahip olduğu büyük önemi yadsıyamaz. Bu makam, 2003 sonrası Irak’ta yerleşen siyasi bir gelenek doğrultusunda Sünni bileşenlere veriliyor. Ancak Irak gibi mezhep ve etnik çatışmaların eksik olmadığı bir ülkede bu makamın Sünnilere verilmesi her şeyi açıklamaya yetmiyor. Bu veya başka sebeplerden ötürü, Meclis Başkanlığı makamı dört dönemdir etkili Şii siyasi irade tarafından rehin altına alınmış vaziyettedir. Her ne kadar bunun aksi söylense de… Çünkü Şii bloklar, Meclis üye sayısının yarısından fazlasını elinde bulunduruyor. Hatta bazı Sünni Meclis Başkanları, görevden alınma baskısı altında mevkilerini korumak için ‘zor dönemlerinde’ Tahran’ın nüfuzundan yardım istemek zorunda kalmıştır. Nitekim İran destekli Şii blokların meclisin yarısından fazlasını oluşturması, kendilerine görevden alma yetkisini tanıyor. Bu iki mesele yani Sünni kamuoyu tarafından kabul görmeme ve Irak’ta alınan siyasi kararlarda etkili olunamaması, çoğu Sünni ‘liderin’ dikkatleri üzerine çekme ve bu zor denklemde faydalı bir iş yapma girişimlerini sonuçsuz bırakıyor. 2019’un Eylül ayının ortalarında, Meclis içinden ve dışından bazı Sünni şahsiyetler bir araya gelerek, Kurtuluş ve Kalkınma Cephesi Partisi’ni kurdular. Parti başkanlığına eski Meclis Başkanı ve Musullu bir şahsiyet olan Usame en-Nuceyfi seçildi. Parti, kuruluş gerekçesini ‘DEAŞ’ın 2014 yılında işgal ettiği Sünni vilayetleri imar etmek’ şeklinde deklare etti. Zira söz konusu vilayetler 2017’de terör örgütünden kurtarıldıktan sonra Irak merkezi hükümet tarafından ilgisizliğe mahkûm edilmişti. Ancak ‘şeytanın ayrıntıda gizli’ olduğuna inananlar, Kurtuluş ve Kalkınma Cephesi’nin, Anbar vilayetinden seçilen genç Meclis Başkanı Muhammed el-Halbusi’nin (Güçler Birliği Koalisyonu’nun lideri) giderek artan etkisini hedef almak amacıyla kurulduğunu savundular. Usame en-Nuceyfi, Pazar günü ‘El-Irakiye Cephesi’ isimli yeni bir koalisyon kurdu. Bu koalisyonun Halbusi ile rekabet sahasına dahil olması uzak bir ihtimal olarak görülmüyor. El-Irakiye Cephesi’nden yapılan açıklamaya göre, koalisyonun içinde Hamis el-Hançer liderliğindeki Arap Projesi, Ahmed el-Cuburi’nin Ulusal Eksen Bloğu, Usame en-Nuceyfi’nin Kurtuluş ve Kalkınma Cephesi ve İyad es-Samarrai’nin İslami Partisi yer alıyor. Yeni oluşum, açıklamasında, “yasama otoritesinden, tahakküm ve hegemonyadan uzak bir biçimde verimli bir ulusal performans alabilmek için otoritenin revize edilmesi” gerektiği vurgulandı. El-Beyan Cephesi üyesi, eski milletvekili ve Halk Partisi Başkanı Maşan el-Cuburi, siyasi rakibi olan Ahmed el-Cuburi ile aynı Cephe’ye katılmasının mümkün olmadığını dile getirdi. Yeni oluşumun üyelerinden Ali es-Sacri de Halbusi’yle olan rekabetinden dolayı, Cephe’nin Halbusi’yi görevden almayı hedeflediğini açıkladı. Ancak bu açıklama Cephe’nin başkanı Usame en-Nuceyfi’den destek görmedi. Halbusi’nin liderliğindeki Güçler Birliği Koalisyonu Milletvekili Abdullah el-Harbit, yeni oluşumun Sünni kamuoyunun Halbusi’ye olan güvenini sarsmasını beklemediğini belirtti. Harbit, basına yaptığı açıklamada, “Muhammed el-Halbusi’nin gerçek sandalyesi, 85 milyarlık imar faaliyeti gerçekleştirdiği Anbar vilayetinin sakinlerinin kalplerindedir. Daha önce Anbar Valiliği yapan ve kendilerini rakipsiz görenlerin döneminde trilyonlarca dinara rağmen Anbar yerinde saymaya devam etti. Biz bir bloğuz onlar da (El-Irakiye Cephesi) başka bir blok. Siyasi rekabet meşru ve gereklidir. Her ortamda onları yeneceğiz” diye konuştu. Özetle, Sünni parti ve liderleri, siyasette ve halkın nezdinde konumlarını güçlendirmek için sert bir rekabete tutuşmuş vaziyetteler. Buna karşılık, ‘DEAŞ’tan kurtarılmış vilayetlerde’ yaşayan halk, olan bitene karşı açık bir kayıtsızlık içerisindeler.

مشاركة :