İngiltere sonunda İran ile çıkmaz bir yola girdi ve Tahranın dostluğunu kazanmak için yaptığı tüm girişimlerin boşuna olduğunu anladı. Blairden Sunaka kadar İngiliz liderler, Tahranın davranışlarını değiştirebileceğini ve yaptırımlar kaldırıldığında ekonomik faydalar elde edebileceklerini umuyorlardı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. İran’ın yanlış değerlendirilmesinin sebebi hatalı varsayımlara dayanıyor olabilir. Bu varsayımların başında da İran’da rasyonel olan ve rejimin sarsılmayacağının garanti edilmesi şartıyla Batı ile iyi ilişkiler kurmayı arzulayan ılımlı bir kanadın olduğu inancı geliyor. Batı, tüm bilimsel çalışma ve analizlere rağmen bu varsayımında devrimin doğasını ve ideolojisini görmezden geldi. İranın yenilenebileceği ve bölgedeki müttefiklerin korunabileceği düşüncesine kapılarak İranın tüm uygulamalarına gözlerini kapattı ve kendi müttefiklerinin çıkarlarını hiçe saydı. Ancak en nihayetinde müttefikleri ondan şüphe duymaya başladı. İran da ona sırtını döndü ve hatta Rusyanın yanında yer alıp meydan okudu. Üstüne üstlük, idam edilen bir kişinin ülkesinin vatandaşının idam edilmeden önce suçlanmasının ayrıntılarını bilmek hakkıyken ne bir istişare ne de bir delil göstererek İngiliz uyruklu bir vatandaşı idam etti. Burada soru şu: Ali Rıza 2019dan beri tutukluyken İran kendisini idam etme kararını neden şimdi aldı? Bunun iki açıklaması var. Birincisi ideolojiyle, ikincisi ise uluslararası değişimler nedeniyle taktiklerle ilgilidir. İdeoloji, mükemmel derecede devrimci, yayılmacı ve üstünlükçüdür. Başka bir ifadeyle bu ideolojinin ister ikna yoluyla ister zorla dünyanın dört bir yanına yayılması esastır. Ayetullah Humeyni, devrimin ne Batıdan ne de Doğudan yana olan, aksine Allahın gücüyle galip gelen özel bir yapıya sahip üçüncü bir dünya gücü olduğunu ilan ederken açıkça ortaya koyduğu şey buydu. Misyonerlik niteliğindeki bu açıklaması, Körfez ülkelerinin ortadan kaldırılması gereken ABD sömürgeleri olduğunu ve bölgenin kapılarının açılabilmesi için Irak rejiminin devrilmesi gerektiğini kastediyordu. Humeyninin varisi Dini Lider Ali Hamaney, bu vasiyeti harfiyen yerine getirdi. Irak, Lübnan, Suriye ve Yemen üzerindeki kontrol ve Gazze Şeridindeki koalisyon bunun bir kanıtıdır. Ancak ideolojinin sürekliliği için kalıcı itici bir güç gerekmektedir. Ne var ki artık böyle bir güç yok. En sonuncusu İslami ideolojinin bir simgesi olan başörtüsüne karşı yapılmak üzere, rejimin düşmesi çağrısında bulunan ve Devrim’in Dini Lideri’nin şahsını hedef alan pek çok protesto bunun kanıtıdır. Bu protestoları telafi edilemez bir boyuta ulaşmadan önce yatıştırmak için rejim, ya her zaman yaptığı gibi protestocuları bastırmak ya da onlarla anlaşma yoluna gitmek zorunda kalıyordu. Ancak bu seferki koşullar öncekilerden farklı. Çünkü yönetici seçkin tabaka tutarlı görünmüyor. Bu da askeri kurumu tüm şubeleriyle esas karar mercii yapmaktadır. Askeri yapı normalde kendi içinde tutarlı seçkin tabaka ile birlikte hareket eder. Ancak tutarlılığın olmaması ışığında, halkla ve dış dünyayla kapsamlı bir çatışma olmaması şartıyla, kaçınılmaz olarak güçlü olanın yanında yer alacaktır. Buna rağmen ordu şimdiye kadar radikal kanadın yanında yer aldı. Bu yüzden idam cezası, İranın dış dünyaya çatışmaya hazır olduğuna dair bir mesaj ve aynı zamanda İran içine, rejimi değil, İran ulusunu devirmek için nükleer devletin sırlarını satan ve düşmanlarla iş tutan ajanlar olduğuna dair bir mesaj olarak değerlendirilebilir. İşte burada, rejimin kaderini İran ulusunun bekasına bağlama anlamında taktik rol devreye giriyor. Böylece savaş, iç çatışmadan İran’ın çıkarları ve prestijine göz dikmiş dış mihraklarla mücadele etmeye dönüyor. Hiçbir şey rejimi, bu öfkeli ve tehditkar İngiliz açıklamalarından daha fazla mutlu edemezdi. Çünkü bu, rejimin İran milletinin çıkarlarını savunmak için dışarıdan gelen bir hamleyle uğraştığı anlatısına meşruiyet kazandırmış oluyor. İran liderliği taktik olarak halkına, Ali Rıza’nın İngiliz istihbaratı ile görüştüğüne ve İranlı bilim insanı Fahrizade’nin suikastından sorumlu olduğuna dair bilgilerin yer aldığı bir ses kaydı sundu. Ayrıca ulusa karşı bir suç işliyorlarmış gibi göstericilerin idam edilmesini de haklı çıkardı. Böylece rejim, ideolojisine karşı yapılan ayaklanmayı, kendisi ile dışarıdan yönetilen ajanlar arasındaki varoluşsal bir çatışmaya dönüştürdü. Kendisini daha çok sağlama almak ve Irak gibi yalnız kalmamak için Rusyaya ve onun Ukraynadaki savaşına katıldı. Tek taraflı düzenin çöktüğünü ve uluslararası çoğulculuğun kendisine saldırı ve savunma için alan açtığını bildiğinden Çin ile iş birliğini güçlendirdi. Dolayısıyla rejim, varlığı boyunca kaçındığı Ortadoğu dışındaki tehlikeli uluslararası rekabetlerin bir oyuncusu haline geldi. Bu, onun kendine güvenini değil kaygısını gösteren tehlikeli bir hamledir. Gücünü ve kendine güvenini göstermek için ne kadar gerilimi artırırsa, sorunları o kadar çıkmaz bir hal alacak. Rejim ideolojik olarak artık içeride ve dışarıda köşeye sıkışmış durumda. İçeride İran halkının kendilerini yoksullaştırdığını fark ettikten sonra devrimci ideolojiye olan inancı azaldı. Bölgesel olarak ise bölge halkları, İranın ülkelerinin toplumsal dokusunu parçaladığını ve ekonomisini mahvettiğini fark etti. Machiavellinin dediği gibi; bir devlet yabancı bir ülkeye girip buradaki hayatı eskisinden daha iyi hale getirmekte başarısız olursa, ülke halkı ona karşı döner ve onunla savaşanların yanında yer alarak ona karşı koyar. İran, bölgede insanların yaşamlarını iyileştirmedi, aksine en kötü rejimlere rahmet okuttu. Bu, özellikle İranın başkentlerini işgal etmekle övündüğü ülkelerdeki nüfuzunun gerilemesinin ve sonra da ortadan kaybolduğunun en güçlü göstergesidir. Ayrıca Ali Rızayı idam etme ve Rusların yanında yer alma taktiği, Batıya güvenliği için İranın bir tehdit haline geldiğini ve nükleer silahlara sahip olursa tehlikesinin daha da büyük olacağını fark ettirdi. Bu nedenle İngiliz Parlamentosunda, Fransız Senatosunda ve Almanyadaki nüfuzlu çevrelerde Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) terör listesine alınması yönünde sesler yükseldi. Bu sesler, İranı gaddar ve Avrupalı siyasetçilerin daha önce görmediği derecede terörü destekleyen bir devlet olarak tanımlamaya başladı. Batılı politikacıların açıklamaları artık İranlı ılımlılar ve radikallere odaklanmayıp daha çok, İngiltere Başbakanının geçtiğimiz günlerde ifade ettiği gibi, mevcut rejimin radikaller tarafından yönetildiği ve buna tepki verilmesi ve hesap sorulması gerektiği yönünde net bir şekilde geliyor. Batıda basın ve parlamenterler nezdindeki söylem açıkça dile getiriliyor. Özellikle de İran rejimi karşısındaki kararsızlığı ile bilinen İngilterede artık bu netliği ve gerçek dostların yanında yer alma çağrısını görüyoruz. İran rejimi şu an bir yol ayrımında. Ya halkıyla uzlaşacak -ki bu, liderlikte bir değişikliğe ve devrim yolunun kapsamlı bir şekilde gözden geçirilmesine yol açacaktır- ya da şu anki kafasıyla devam edip hem kendi halkıyla hem de bölge halklarıyla karşı karşıya kalacak. Birinci seçenek İranı ve bölgeyi rahatlatacakken, ikinci seçenek, ses getirecek düşüşünü beklerken tükenmesine yol açacak.
مشاركة :