Finlandiya, NATO ülkelerinin bayrakları arasında bayrağını dalgalandırıp NATO’daki 31’inci ülke olmakla sadece, Batı ile Rusya arasındaki tarihî tarafsızlığından vazgeçmiş olmadı. Aynı zamanda Soğuk Savaş sonrasında haritanın stratejik değişiminin en tehlikeli anlarından birinde, tarihinde ilk defa NATO ile Rusya arasında siyasi ve askerî bir temas hattı haline geldi. İsveç, Finlandiya gibi NATO’ya katılabilmek için halen Türkiye’den yeşil ışık bekliyor. İsveç’in de katılması halinde bu iki ülke, ittifakın üyesi olacak ve üyelerinin sahip olduğu tüm hak ve görevlere, özellikle de bir üyeye yönelik herhangi bir saldırıyı tüm ittifaka yönelik bir saldırı kabul eden ittifak tüzüğünün beşinci maddesinin korumasına sahip olacak. Finlandiya ve İsveç, tarafsızlık siyasetinden vazgeçip NATO’ya katılma talebinde bulunmalarının sebebinin Ukrayna’ya yönelik Rus işgali olduğunu söylüyor. Ancak şimdi Rusya’nın, kendisi için bir tehdit saydığı askerî bir ittifakın parçası haline geldiler. Rusya, bu iki ülkenin adımının sonuçları konusunda uyarıda bulundu. Bu da tarafsızlıktan vazgeçme adımının akıllıca olup olmadığı sorusunu akıllara getiriyor. Finlandiya Dışişleri Diplomatı Kai Sauer’e bu adımlarının Finlandiya’ya istikrarsızlık getirip getirmeyeceğini sorduğumda buna karşı çıkarak, “Finlandiya, bölgemizde daima bir güvenlik ve istikrar unsuru olmuştur. Bu değişmeyecek. NATO üyesi olduktan sonra da bir istikrarsızlık kaynağı olmayacağız” dedi. Ayrıca bu ittifakın “savunma amaçlı” olduğunu hatırlatarak Rusya’yı, Finlandiya’nın bu kararından ötürü endişelenmemeye davet etti. Ancak şu ifadeleri de ekledi: “Biz gerçekçiyiz, bu adım Rusya’nın bize bakışını değiştirecek. Rusların, onların komşuları olduğumuzu hatırlaması gerekiyor. Biz, bölgemizde güvenlik ve istikrara yatırım yapmaya hazırız.” Rusya’nınsa olan bitene bakışı farklı. Rusya Devlet Başkanı Putin, NATO’nun, sınırlarına doğru genişlemesini önlemek için üç savaş başlattı, ancak uzmanlara göre bu, Rusya’nın NATO tarafından kuşatılmasıyla sonuçlandı. Rusya, NATO’yla, Finlandiya’nın Rusya sınır uzunluğu olan 1300 km uzunluğunda yeni sınırlara sahip olduğunu ve NATO’nun Kuzey Kutbu’ndaki en stratejik ve askerî bölgesiyle temasa geçtiğini düşünüyor. Nitekim Finlandiya, en modern nükleer cephaneliğe sahip. Kuzey filosu da kendisinde olandan daha güçlü. Üstelik enerji stokunun yanı sıra Arktik Okyanusu’ndaki buzul erimesi ve bölgenin ekonomik kaynaklara ve büyük uluslararası deniz seyrüseferine açılmasıyla bölgede artacak büyük kaynaklardan ötürü umut vadeden bir ekonomik gelecek, bölge üzerindeki rekabeti artıracak ve bu da gerilimi ve belki de çatışmayı yükseltecek. Finlandiya’nın NATO’ya girmesi ve İsveç’in de yakında girecek olmasından sonra Rusya etrafındaki jeopolitik haritaya baktığımızda bölgedeki askerî ve stratejik dengenin NATO lehine değiştiğini ve bunun, Rusya’nın yalnızlığını ve korkularını nasıl artıracağını görüyoruz. Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılmasıyla Rusya’nın etrafındaki tüm Baltık ülkeleri ittifakın üyesi olacak ve Baltık Denizi, Varşova Paktı’nın kontrolünde olduğu zamanlarda söylendiği gibi bir Rus gölü olmaktan çıkıp “NATO denizine” dönüşecek. Zira Rusya haricinde bu denize kıyısı olan dokuz ülke, artık ittifakın üyesi. NATO’nun, Rusya’nın Kuzey Buz Denizi’ndeki sınırlarına doğru genişlemesiyle birlikte Arktik Okyanusu’na kıyısı olan yedi ülke, NATO üyesi olacak ve Rusya, bölgede tarihî olarak benzersiz bir güvenlik ve strateji kuşağında bu ülkelerle çevrelenecek. Arktik Okyanusu bölgesinin gelecekte sıcak nokta olarak öneminin ve askerî niteliğinin artması, uzun yıllardan beri devam ediyor. Bununla birlikte ABD dahil bölge ülkeleri ile Rusya’yı içeren Arktik Konseyi’nin varlığı, konsey üyeleri arasındaki işbirliğini düzenliyor, bölgenin istikrarına katkı sağlıyor ve herhangi bir gerginliği düşürüyordu. Ancak Ukrayna savaşından sonra konsey üyeleri, Rusya ile oturumu reddediyor. Konseyin faaliyetleri bir süreliğine askıya alındı ve şimdi de Rusya olmadan toplanıyor. Şu an, bölge potansiyel bir gerginlik yuvasına ve kaynakları için yoğun bir rekabet noktasına dönüşmüşken, gerilimi azaltacak veya yerkürenin en yüksek noktasındaki dünya zirvesi üzerinde bir çatışmayı önleyecek bir mekanizma yok. Bu yüzden Arktik Okyanusu bölgesine, kaynaklarının bolluğu, çevresindeki yoğun rekabet ve daimi bir çekişme yuvasına dönüşme potansiyeli sebebiyle “yeni Ortadoğu” adı verildi. Arktik Okyanusu’na 15 bin km kıyısı olan Rusya, burada uzun yıllardır etkin oldu, askerî ve ekonomik yatırımlar yaptı ve bölge dışındaki ülkeleri de burada yatırım yapmaya çağırdı. Nitekim özellikle iklim değişikliği, daha kolay hale gelen uluslararası seyrüsefer hatlarının açılmasına imkân sağlıyor. Örneğin Kuzey Denizi hattı, Rusya’daki Murmansk limanından Japonya’daki Yokohama limanına kadar olan mesafeyi Süveyş Kanalı yoluyla 12 bin 840 milden 5 bin 770 mile düşürüyor. Çevre ülkelerden yatırım arayan uzak ülkelere kadar birçok ülke, Arktik Okyanusu için yapılan yarışa dahil olmaya çalışıyor. Çin’in Arktik Okyanusu’na sınırı yok, ama kendisini “yakın ülke” olarak tanımlıyor ve bölgedeki hedeflerine dair çıkan haberlere göre altyapı geliştirmek ve Kuzey Kutup Dairesi’nde bir kutup ipek yolu inşa etmek istiyor. Bu, bölgede belki askerî de olmak üzere tüm alanlarda daha fazla Rusya-Çin işbirliğine yol açıp bölgeyi, büyük güçler arasında bir çatışma alanına çevirebilir. Tüm bu etkenler, Rusya’nın Finlandiya’nın NATO’ya katılmasına tepki vermesine, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün bu adımı “ciddi bir tarihî hata” olarak değerlendirmesine ve Kremlin’in bunun “Rusya’nın hayati çıkarları ve güvenliğine yönelik bir meydan okuma” olduğunu söylemesine katkıda bulundu. Rusya’nın bu adıma askerî olarak karşılık vermesi pek muhtemel değil. Özellikle de Ukrayna savaşına saplanmışken. Ancak NATO tarafından tehdit edildiği ve kuşatıldığı duygusu, ekonomik geleceği açısından en hayati öneme sahip bölgelerinde gelecek bir başka savaş tehlikesini artıracaktır. Finlandiya ise 75 yıllık tarafsızlığının getirdiği barış ve güvenlikten vazgeçti ve kendisine güvenlik ve barış getireceği umuduyla NATO’dan gelen toplu bir güvenlik sistemini tercih etti. Dünyanın en mutlu halkı sayılan Finlandiyalıların yüzde 90’ı böyle istedi. Umulur ki bu adımdan sonra barış gibi mutluluklarını da muhafaza edebilsinler.
مشاركة :