Lübnan’ın bağımsızlığının 75. yıldönümünün hükümet boşluğu gölgesinde kutlanması, bu küçük ülkenin tarihinde bir ilk değil. Yaklaşık 40 yıldır politikacılar ve kriz uzmanları, “Dış güçlerin vesayeti” ve “iç siyasi güçlerin, devlet ve otoriteye yönelik mücadelesi” olmak üzere iki faktöre değiniyor. Suriye ordusunun 27 Nisan 2005 tarhinde Lübnan’dan çekilmesinin ve eski Başbakan Refik Hariri’nin öldürülmesinin ardından, anayasa kurumlarının çalışmaları önemli ölçüde gerilemeye başladı. Zira bu süreç, Hariri suikastı için kurulması planlanan uluslararası mahkeme taslağını protesto amacıyla Şii bakanların eski Başbakan Fuad Sinyora hükümetinden istifası ile başlamıştı. O dönemde bağımsızlık kutlaması, “Esed ve Tahran rejimi müttefiklerinin, Şii bakanların istifasıyla Sinyora hükümetine aykırı tavır sergilemesi” ve “14 Mart bloğunun, o dönemde Cumhurbaşkanı Emil Lahud’u boykot etmesi” dolayısıyla yapılamadı. Bu kriz, aynı nedenlerle 2007 yılında da tekrar etti. 22 Kasım 2007 tarihinde Lahud, görev süresinin dolmasının ardından Baabda Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan ayrıldı ve Lübnan, 25 Mayıs 2008 tarihine kadar devam edecek bir Cumhurbaşkanlığı boşluğuna girdi. Daha sonra General Mişel Süleyman, Hizbullah’ın Fuad Sinyora hükümetini devirmek amacıyla 7 Mayıs 2008 tarihinde Beyrut merkezini işgal etmesi üzerine yapılan Doha Anlaşması sonrasında Cumhurbaşkanı seçildi. 22 Kasım 2013 tarihinde, Lübnan’daki bağımsızlık yıldönümü eski başbakanlar Necib Mikati ve Temmam Selam tarafından kutlandı. 25 Mayıs 2014 tarihinden 31 Ekim 2016 tarihine kadar devam eden Cumhurbaşkanlığı boşluğu nedeniyle de 2014-2015 yıllarında bağımsızlık kutlamaları yapılmadı. Söz konusu boşluk, Genelkurmay Başkanı Mişel Avn’ın Cumhurbaşkanı ve Saad Hariri’nin de Başbakan olarak seçilmesiyle sona erdi. Bu çerçevede o dönemde vekâleten Lübnan Cumhurbaşkanı olarak görev yapan Temmam Selam ve Saad Hariri 2016 yılındaki bağımsızlık kutlamalarında yer aldı. Böylece bağımsızlığın 75. yıldönümü, 22 Kasım’da Saad Hariri’nin seçimlerden 6 ay sonra hükümeti kurmadaki başarısızlığı ışığında hükümet olmadan kutlandı. Lübnan’ı çöküşün eşiğine getiren bu krizler, eski bakan Reşid Derbas tarafından “vatanı etkileyen sıkıntının kanıtı” olarak nitelendirildi. Şarku’l Avsat’a konuşan Derbas ayrıca, “1943 yılındaki bağımsızlık kahramanları, tüm eksikliklerine rağmen, gelenek ve değerlerinin oğullarıydı. Çünkü yasaların ve anayasanın çatısı altında güreşiyorlardı” dedi. “Bugün, uzayan çatışmaların tam ortasındayız. Maalesef ki bu çatışmalar, bizi kardeşlerimizin ve düşmanlarımızın yardımlarını aramaya itti. Uzlaşı ve çözüm hürriyetini kaybettik. Bugün tanık olduğumuz şey, tüm tarafların uzlaşı hürriyetine sahip olmamasıdır” diyen Reşid Derbas ayrıca, “Saad Hariri, uzlaşı ve çözüm seliyle tek başına mücadele etti. Ancak anlaşmaların tek taraflı olduğu anlaşıldı” şeklinde konuştu. Lübnan krizinin, halkın iç çıkarlarının ötesine geçmesi, bölgesel ve uluslararası faktörlerle bağlantılı olması arasında da fark bulunmuyor. Bu bağlamda eski bakan Derbas, “Hükümeti bozacak bir dış faktörün bulunmadığı konusundaki hiçbir ifade doğru değil. ABD- İran müzakere süreci başlayana kadar hükümet krizi de açık kalacaktır, iç taraflar, üzerinde bulundukları toprağın çökeceğini hissetmezlerse tabi” şeklinde konuştu. Hizbullah’a atıf yaparak “Bugünden sonra kimse Filistin ve Direniş sloganlarını kullanamaz” diyen Derbas, Lübnanlılara da “Eğer bugün devletinizi nasıl kurtaracağınızı bilmiyorsanız, sizin de kaderiniz mülteci kampları olarak” ifadelerini kullandı. Öte yandan Lübnanlı politikacı Dr. Tevfik el-Hindi, Hükümet ve Cumhurbaşkanlığındaki daimi boşluğa atıfta bulundu. Bu boşlukların birbirlerine bağlı iki faktörden kaynaklandığını belirten el-Hindi, “İlk olarak, işgal ve vesayetler; Filistin varlığı, Suriye hegemonyası ve İran işgali ile bağlantılıdır. İkinci olarak ise anayasa ve demokrasiye bağlı kalmak yerine, iktidarın güç kırıntıları için savaşan siyasetçiler var” dedi. Dr. Tevfik el-Hindi, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Lübnan’ın İran işgal çeteleri ve iktidardaki siyasi organ arasında çöküşü, ülkeyi bu dip konuma getirdi” ifadelerini kullandı. Hükümet boşluğunun, ‘durumu devam ettiren ana tarafların güçlerini’ ve ‘siyasi gerçeklik sloganı altında siyasal organa boyun eğme durumunu’ yansıttığını söyleyen el-Hindi, “Lübnan, işgal ve İran hegemonyasından kurtulmadıkça istikrara kavuşmayacaktır. Lübnan, siyasi iktidarın değişimine bağlı olarak gelecek temellerini atacaktır” dedi. Dr. Tevfik el-Hindi ayrıca, mevcut siyasi organın artık anayasaya ve Taif Anlaşması’nın uygulanmasına uygun olmaması dolayısıyla Lübnan’ı seven genç güçlere rol verme çağrısında bulundu. 2005 yılından bu yana art arda yaşanan krizler, 70’li yılların ortasından itibaren yaşanan “boşluk” hastalığını da devam ettiriyor. İç savaş döneminde yaşayan Lübnanlılar, savaş nedeniyle 1976- 1992 yılları arasında parlamento seçimlerinin kesintiye uğradığını hatırlar. Aynı şekilde Lübnan, eski Cumhurbaşkanı Emin Cemayel döneminin sona ermesiyle Eylül 1988- Kasım 1989 arasında da başkanlık ve hükümet boşluğuna tanık oldu. Ülke daha sonra General Mişel Avn liderliğindeki bir askeri birliğin ve Selim Hoss liderliğindeki sivillerin yönetiminde kaldı.
مشاركة :