Fransa ve Sarı Yeleklerin ilerleyişi

  • 12/14/2018
  • 00:00
  • 5
  • 0
  • 0
news-picture

Paris tutuşuyor ve Macron Fransa’sı, Sarı Yelekler hareketi üzerinden ‘Sarkozy’nin Arap Baharı’nın tadına bakıyor. Bu hareket, kendisinin bir halk hareketi olduğunu göstermek için sarı yelekleri tercih etmiş. Bazıları hareketi, Facebook sayfası üzerinden Priscillia Ludosky’ye atfediyor. Başlangıçta zamlara özellikle de yakıt fiyatlarına itiraz etmek ve hükümetin ekonomi politikasına karşı çıkmak gibi ekonomik talepler söz konusuydu. Ancak her cumartesinin ardından muhalefeti bastırma, ifade özgürlüğünü zapt etme, göstericilere karşı tutuklamalar başlatma konusundaki başarıları ile övünen ve onları Vandalizm ve hırsızlıkla niteleyen Macron Fransız polisi ile olan çatışmalardan sonra siyasi taleplere dönüştü. Nitekim Fransız güvenlik güçleri, çeşitli baskı araçlarından faydalanıyor. Mesela göstericilere göz yaşartıcı gaz sıktı, bedenlerine coplarla vurdu, toplulukları topları olmaması dışında tanklardan pek de farklı olmayan zırhlı araçlarla dağıttı. Şanzelize Caddesi ve Zafer Takı etrafında toplu tutuklamalar esnasında orantısız güç kullanıldı. ‘Arap ülkelerindeki Fransız Baharı’ sırasında öfke gözyaşları döken medya, örgütler ve insan hakları ve ifade özgürlüğü için çalışan derneklerin yokluğu ve sessizliği de dikkat çekiciydi. Fransızlar tarafından aşırı sağa tercih edilen Macron, basit bir bankacı iken Elysee’nin efendisi oldu. Birkaç ay içerisinde de büyük servetler üzerindeki vergileri azaltarak ‘zenginlerin başkanı’ oluverdi. Fakirler pahasına zenginlere olan muhabbetinden ötürü seçildiğinden bu zamana kadarki en zorlu imtihan ile yüzleşiyor.  Şiddete karşı şiddet uygulamak yoluyla krizin üstesinden gelmenin çok tehlikeli geri dönüşleri olacaktır. 1789 Devrimi’nin kanı, Fransız hafızası ve Sarı Yelekler arasındaki yerini koruyor. Macron’un göstericilerin taleplerine karşı vermiş olduğu çekimser, küçümseyici ve geç cevaplar, pek çok sorunu beraberinde getirdi: Gösteriler, geçim koşullarına ilişkin taleplerle sınırlı kalmayıp -sokakların tabiri ile- Macron’un işine ve lüks Paris partilerine son verilmesi talepleri ile sınırları aştı. Öfkeli Fransız sokakları taleplerini, krizi çözemediği gerekçesiyle Fransız Ulusal Meclisi’nin kapanmasına kadar vardırdı.  Hükümetin vergi ve akaryakıt fiyatlarına uygulanan zam politikasını erteleyerek verdiği yanıt, hareketin ekonomik talepler çerçevesinden çıkıp siyasi taleplere evrilmesinden sonra geldi. Taleplerdeki bu dönüşüm, Sarı Yeleklileri temsil eden bir organın yokluğu ve içine sızma, sırtına binme gibi liderlik iddiasına ve kullanma gücüne sahip teşebbüslerin varlığında gerçekleşti. Bu da Fransız hükümetini, Elysee’nin pencere deliklerinden gördüğünden başka bir krizin içine sokuyor. Macron’un Sarı Yelekler ile yaşadığı kriz, dünya liderleri tarafından farklı yorumlanıyor. Örneğin Donald Trump’ın Sarı Yelekler gösterilerine yönelik yorumu şöyle: “Onlar, ‘Biz Trump’ı istiyoruz’ nağmesini dillendiriyorlar”. Paris’in yaşadıklarından duyduğu hüznü de şu şekilde ifade ediyor: “Paris için oldukça hüzünlü bir gün ve gece. Belki de oldukça maliyetli ve saçma olan ‘Paris Anlaşması’nı bitirmenin ve vergileri indirmek suretiyle zenginliği halka geri vermenin zamanı gelmiştir”. Erdoğan ise kendi ülkesinde politikalarına karşı çıkanlara yönelik benzer tutuklamaları aklamak için Paris krizini bir fırsat olarak gördü. Buradan hareketle Fransa’nın Sarı Yeleklilere karşı orantısız güç kullandığını belirterek kendi polisinin Macron polisinden daha yumuşak olduğunu söyledi. Gösteriler, yükseklerden yuvarlanan bir kar topuna döndü. Bu kartopu karşısında Fransa Başbakanı Edouard Philippe, ekonomik talepleri değerlendirme sözü vererek Sarı Yelekler hareketinin temsilcileri ile yeni bir diyalog çağrısı yapmak durumunda kaldı. Fransa’nın yaşadığı krizin ortasında Ulusal Meclis, bu demokratik kurumun yaşlılığının altını çizercesine sessizlikle yetiniyor. Nasıl oldu da benzer bir durumda iken Sarkozy’nin Arap Baharı zamanındaki politikasına herhangi bir itirazda bulunmadı ve ‘demokratik’ yasama yoluyla ona Fransa’nın güçlerini Fransız toprakları dışında kullanarak egemenlik sahibi bir ülkede Libya rejim güçlerini vurması için imkân sağladı. Öyle ya hava saldırıları ve kimliği belirsiz grupları silahlandırması, Libya’da sadece rejimin değil devletin de düşürülmesinde en bariz role sahip oldu. Üstelik Arap Baharı’nın vaftiz babası olan Bernard Lewis üzerinden ‘ılımlı devrimci’ gruplar olduğunu söyleyen topluluklara da destek sağladı. Aslında bu topluluklar, teröristti.  Hatta açıkça el-Kaide’nin sembollerini ve yıkıcı düşüncelerini taşıyorlardı. Sufyan b. Kumu el-Hasadi gibi Guantanamo’da hapis yatmış el-Kaide’nin önde gelen komutanları da liderleri konumundaydı!

مشاركة :