Velayet-i Fakih rejimi terörizmde ortak hareket eder

  • 12/16/2018
  • 00:00
  • 2
  • 0
  • 0
news-picture

Kısmi bir duraklama döneminden sonra, İran dışındaki İranlı muhaliflere karşı terör saldırıları yeniden başladı. Saldırılardaki duraklama, Tahran rejiminin doğasında bir değişim yaşandığı için değildi, bilakis Avrupa ülkelerinin nispeten kararlı bir duruş sergilemelerinin bir sonucuydu. Alman Ceza Mahkemesindeki bazı yetkililer, Berlinde bir dizi İranlı Kürt muhalife suikast düzenlenmesini kınamıştı. Karar 1997 yılında çıktı, daha sonra Avrupa ülkeleri büyükelçilerini geri çağırdı ve Tahranı Avrupa topraklarındaki terörist saldırılarını tekrar etmemesi konusunda uyardı. O zamandan beri, Tahran rejimi, İranlı muhaliflere karşı, başta Irak olmak üzere çeşitli ülkelerde terörist saldırılar düzenlemeye tamamen son vermedi. Irak’taki Baas rejiminin çöküşünden önce Halkın Mücahitleri Örgütü’ne yönelik onlarca harekât gerçekleştirdi ve son yıllarda Irak Kürdistan’ı ve diğer ülkelerde Kürtlere karşı da benzer eylemler gerçekleştirdi. Ayrıca, Suudi Arabistanın eski Washington Büyükelçisine yönelik - şimdiki Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyr- 2011de suikast düzenlemeyi planladı. Son yıllarda Irak, Suriye, Yemen ve dünyanın çeşitli ülkelerinde işlediği binlerce cinayeti hatırlatmayı dahi gerek görmüyorum. Fakat İran’ın devlet terörizmindeki yeni fenomeni, Avrupadaki terörist saldırılara yeniden başvurmasıdır. Bu yılın Mart ayında, Arnavutlukun başkenti Tiran’da kutlamalar yapan Halkın Mücahitleri Örgütü’nü hedef alan bir patlama planlandı. Bu planın deşifre ve başarısız olmasından sonra -ki bu “A” planıydı ve İran direnişine darbe vurmak istemişlerdi- “B” planlarını devreye soktular ve Paris’te 30 Haziranda düzenlenen “İranın Direniş Konferansını” bombalamak için hazırlıklar yaptılar. Ancak bu plan, birkaç Avrupa ülkesinin yetkilileri arasındaki işbirliği sayesinde başarısız oldu ve olaylara karışan 4 kişi yakalanıp tutuklandı. İranın Viyana Büyükelçiliğindeki diplomatı Esedullah Esedinin Alman Paristeki saldırı teşebbüsündeki rolünden dolayı, Berlin’de tutuklandığı ve daha sonra Belçikadaki adli makamlara teslim edildiği açıklanmıştı. Olaya karışan diğer üç kişi ise İran-Belçika çifte vatandaşlığa sahip kişilerdi. Dördü hala hapiste ve soruşturma altındalar. Aynı olayla ilgili olarak, Fransadaki İran büyükelçiliğinde çalışan bir başka İranlı diplomat, sınır dışı edildi. Bu eylemlerde dikkat çekici olan, yıllar önce Belçikada rejimin kurduğu bir uyuyan hücrenin kullanılmasıdır. Bu plan Fransada başarısız olunca, Hamaney rejimi ABDde uyuyan bir hücreyi harekete geçirerek, “C” planını devreye sokmaya çalıştı. Direniş toplantılarına katılan iki ajan, bu toplantılara katılan kişilerin resimlerini İran İstihbaratı SAVAMA’ya göndermişti. Bu üç plandan önce, Türkiye ve Hollandada İranlı muhalifler öldürüldü. Bu operasyonlardan sonra, Danimarkada başka bir operasyon gerçekleştirmeyi planladılar. Suçu gerçekleştirmek üzere olan ajan İran-Norveç çifte vatandaşlığa sahip bir kimseydi. Böylece, yedi Avrupa ülkesi yıllardır İran devletinin terörizm planlarının sahnesi olmuştur, bu ülkeler; Fransa, Almanya, Hollanda, Danimarka, Belçika, Lüksemburg ve Norveç’tir. Rejimin Teröre tekrar başvurmasının temel sebebi, yaşam koşullarındaki ciddi bozulmaların, onlarca İran kentinde halkın öfkesine neden olmasıdır. Atılan siyasi sloganların hedefinde, o zamandan bu yana durumu kontrol edememiş İran rejimi vardı. Çeşitli baskı türleri kullanılmasına rağmen protestolar bu günlerde dahi devam ediyor. Rejim, bu protestoların ve ayaklanmaların arkasında duran Halkın Mücahitleri Örgütü’ne karşı psikolojik ve propaganda savaşlarını tırmandırmak dışında bu popüler öfkeyle başa çıkmanın bir yolunu bulamadı, İranlı yetkililerin çoğu da zaten bu durumu itiraf etmekteler. Geçtiğimiz yıllarda, 2009 ayaklanmasında olduğu gibi, Rejim, ayaklanmalar ve baş edilmesi çok zor sorunlarla karşı karşıya kaldığı zamanlarda, öfkesini ya Irakta Necef kentinde bulunan Halkın Mücahitleri Örgütü’nden ya da Iraktaki “Özgürlük” kampından çıkartıyordu. Ancak muhaliflerin Iraktan güvenli bir şekilde ayrılmasının ardından rejim, yurt dışında ve özellikle Avrupada terörizme başvurmak dışında bir çıkış yolu bulamadı. İşte bu aşamada sorular gündeme geliyor, zira bu duruma karşı Avrupalılar hangi tedbirleri aldılar? Avrupalıların egemenliğini tehdit eden ve dünyada devlet terörünün birinci destekçisi bu rejime yönelik sessizliğin nedeni nedir? Şimdiye kadar, Tahran rejiminin Avrupadaki terör eylemlerinin yarattığı tehditlere yanıt olarak sadece birkaç kınama gördük. Avrupa Parlamentosundan 150 milletvekilinin, Üye Devletlerin İrandaki insan hakları ihlallerine odaklanmalarını ve İrandaki rejiminin Avrupadaki terörist operasyonlarına yanıt vermelerini istediklerini biliyoruz. Esas problem, Avrupalıların hükümet ile rejimi birbirinden ayırma gayretleridir. İran’daki molla rejimi ile hükümet arasında terör olgusuna dair bir çekişmenin varlığına inanmak istiyorlar. Bazen, bu terör operasyonların arkasında rejim militanların olduğunu söylüyorlar. Ancak rejimin bizzat kendisi bu durumu inkâr ediyor. Tahran rejimi ile hükümet kanadı arasında herhangi farklılığın söz konusu olmadığını, bilakis bu iki kanadın birbirlerini tamamladıklarını, hem halkına hem de diğer ülkelere yönelik şiddet ve sindirme stratejisinde ortak hareket edildiğini özellikle ifade ediyorlar. Bu gerçeği görmek için en son terörist planlara ve operasyonlara bakmak yeterlidir. Bu terör eylemlerini planlayan ve gerçekleştiren İstihbarat Bakanlığıdır. Bu operasyonlar için elçilikler de planlamanın merkezi idi. Bakanlıklar ve elçilikler hükümete bağlı birimlerdir. Daha dikkatli bir analiz yapmak gerekirse; Hükümet, “Velayet-i Fakih” rejiminin hedeflerini uygulamak için tesis edilmiş bir araçtan başka bir şey değildir. Cumhurbaşkanı ise sadece bu rejimin bir memurudur. Başkan Macron, Rejimin Cumhurbaşkanı Hasan Ruhaninin, Paris’teki terör eyleminin planlanmasının arkasında olamayacağını ima ettiği zaman, İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü şu şekilde yanıt verdi: “Macronun sözlerini reddediyorum ve bence ortada bu bir yanlış anlama söz konusu. İranda dış politikada tek bir politika ve tek bir eylem vardır. Ve rejimi hükümetten ayırmaya çalışanlar, İrandaki yönetimin içyapısını görmezden geliyorlar" Avrupalı liderlerin iddia ettiği gibi, uluslararası terörizmle mücadeleye yönelik her türlü ciddi politikanın, Tahranın ikili oyununa dair ciddi bir farkındalık ile başlayacağına inanıyorum. İran’da yaşanan bütün bu çelişkiler, bir iktidar mücadelesinden ibarettir. Dolayısıyla, terörist rejimin emellerini diplomatik kisve ile yürüten teröristleri kovmanın gerekliliği ayan beyan ortadadır.

مشاركة :