1970’lerde, ABD Başkanı Richard Nixon döneminde ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Ekim 1973 savaşındaki Arap-İsrail çatışması sırasında “adım adım siyaset” politikasıyla meşhur oldu. Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths, Moritanyalı selefi İsmail Vild eş-Şeyh’in takip etmediği Kissinger’ın “adım adım siyaset” politikasından esinlenmişe benziyor. Öyle ki Vild eş-Şeyh, müzakere masasında özellikle de Kuveyt görüşmelerinde Yemen krizini detaylı bir şekilde gündeme getirmiş ancak başarılı olamamıştı. Bu da Martin Griffiths’i Yemen krizine yönelik farklı bir yöntem izlemeye sevk etti. Griffiths, daha sonraki bir aşamaya ertelediği “müzakere” ifadesi yerine “istişare” sözcüğünü kullanmayı tercih etti ve Cenevre’de tarafların bir araya gelmesi için 2018’in eylül ayında bir görüşme ayarladı. Husi heyeti, Cenevre Konferansı’na gelmediğinden dolayı bu görüşme başarısızlıkla sonuçlandı. ABD ve İngiltere’nin çatışan taraflara yaptığı baskıyla birlikte geçen 6 Aralık’ta Stockholm Konferansı düzenlendi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), 21 Aralık tarihinde 2451 sayılı bir karar yayınladı. Bu, Griffiths’in Yemen dosyasını devralmasından bu yana BMGK’nin yayınladığı ilk karar oldu. Bu durum, Griffiths için başarının başlangıcı ve barışa giden uzun yolda atılmış ilk adım olarak sayılabilir. Söz konusu kararla Hudeyde ateşkesi, ateşkesin uygulanma mekanizması, tutuklu, kayıp ve esir takası ittifakı, Taiz hakkında anlaşmalar, Hudeyde şehri ve Hudeyde, Salif ve Ras İsa limanlarıyla ilgili Stockholm Anlaşması’nın maddeleri kabul edildi. Burada BM’nin ve büyük devletlerin şu anki krize karşı tutumlarında zaman ve mekân farklılığını karşılaştırmak için önceki Yemen krizlerini hatırlatmamız gerekiyor. Hem 1962 ve 1963 krizlerini hem de 1994 savaşını karşılaştıralım... Eylül 1962’deki devrimin ardından siyasi rejimin imametten cumhuriyete dönüşmesi krizinde BM’nin Eski Genel Sekreteri U Thant, Yemen Arap Cumhuriyeti’nde Cumhurbaşkanı Sallal hükümeti, Suudi Arabistan Krallığı ve Birleşik Arap Cumhuriyeti’yle doğrudan koordinasyon sağlayarak BMGK’ya danışmadan bireysel bir karar aldı. Diğer yandan U Thant, çatışan taraflar arasında ateşkesi sağlama görevini Amerikalı Ralph Bunche’a vermeye karar verdi. U Thant, Yemen-Suudi Arabistan sınırında silahtan arındırılmış bir bölge inşa edilmesi ve ateşkes anlaşmasının uygulanmasını gözlemlemesi için General Carl Van’ın Filistin’den Yemen’e gitmesini istedi. Bazı büyük devletler, yetkilerini aşmasından dolayı kendisini protesto etmelerinin ardından U Thant, Yemen dosyasını BM genel sekreteriyle işbirliği yaparak çözüme kavuşturulması için BMGK’ye iade etti. Hammarskjöld diplomasisine benzeyen bu olay, yetkilerinin dışına çıkmamaları için BM Genel Sekreterleri’ni BMGK ile koordineli bir şekilde çalışma zorunluluğu getirdi. 1994 yazında savaş çıktığında Cumhurbaşkanı Salih’e bağlı güçler, güneyi işgal ederek Yemen Sosyalist Partisi’nden meşru yönetime karşı isyan çıkartanları yok etti. BMGK, 1994’ün haziran ayında 924 ve 931 sayılı peş peşe iki karar çıkardı. BMGK, ikinci kararda ateşkesin ihlal edilmesini şiddetli bir şekilde kınadı. Yine BMGK, sivillerin ölmesinden ve yaralanmasından dolayı Aden’e yönelik süren askeri saldırıları kuvvetli bir şekilde kınadı. Dönemin BM Genel Sekreteri Butros Butros Gali ve Özel Temsilcisi, ateşkesi uygulamak ve ateşkesi gözlemleme mekanizması inşa etmek için BM’nin gözetiminde tüm taraflarla görüşmelerin devam etmesini talep etti. Ayrıca ateşkesin gözlemlenmesi için bu görüşmelere bölge ülkelerinin de katılması talep edildi. Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’e bağlı meşru yönetim, ateşkesin gözlemlenmesi için BM tarafından gözlemcilerin kabul edilmesine karşı çıktı. BM, ateşkesi gözlemlemek için sadece 1994 savaşında heyet göndermezken 1993 yılında ve şu an (2018) heyet göndermeyi başardı. BMGK düzleminde BM’nin ve Genel Sekreter Butros Butros Gali’nin 1994’teki tutumu ile 2015 savaşlarında Aden’de meydana gelen olaylara karşı tutumunu kıyaslayalım. Husiler, Aden’de sivillerin evlerini rastgele bombalayarak onları öldürdü ve 2015 yılında, mart ayından temmuz ayına kadar Aden’i kuşattı. BMGK ve önceki BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon hiçbir sivili yerinden hareket ettirmedi. Husilerin Taiz şehrinde işledikleri suçlar için de durum aynı. Nitekim bu suçlar, Hudeyde Anlaşması’nda olduğu gibi ittifak ifadesini kullanmadan “Taiz’le ilgili anlaşmaların ilanı” başlığıyla Stockholm Anlaşması’nda da gündeme getirildi. BM, insani meselelere yönelik çifte standart mı uyguluyor? İsveç toplantılarının ilk sonuçlarının netleşmeye başladığı bir zamanda Körfez İşbirliği Konseyi’nin periyodik toplantısı düzenleniyordu. Yine Suudi Arabistan, Kızıldeniz’e ve Aden Körfezi’ne komşu ülkeler oluşumunu tesis etmeye yönelik bir girişim başlattı. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyr’in Twitter hesabından yaptığı açıklamaya göre güvenliği, istikrarı, kalkınmayı ve yatırımı pekiştirmek için bu oluşumun içerisinde Suudi Arabistan’ın yanı sıra Mısır, Sudan, Yemen, Somali ve Ürdün gibi ülkeler de yer alıyor. Bu da Yemen çatışmasının son sürecine yönelik hazırlığa işaret ediyor. Özet olarak BMGK’nın 2451 sayılı son kararı ile İngiltere’nin sunduğu tasarının oybirliğiyle alınmasının Londra, Griffiths ve BM’nin çifte başarısı olduğu söylenebilir. Şu an için önemli olan Stockholm Anlaşması’nın maddelerinin çatışan taraflara nasıl uygulatılarak geçirilebileceğidir. Henry Kissinger’in izlediği “adım adım siyaset” politikasının başarılı olması noktasında iyimser olunması için şu an şartlar uygun. Griffiths, Kissinger’in yolundan gidiyor gibi. Yemen çatışmasının nasıl sonlandırılacağı, müzakereler başladığında gelecekte karşı karşıya kalınacak en büyük zorluktur. Zira Arap ulusal güvenliğini ve uluslararası barış ve emniyeti tehdit eden İran’ın mevcut olmamasından dolayı 1994 savaşı, Yemen çatışmasını çözüme kavuşturamadı.
مشاركة :