Başka bir dünyaya adım atmak

  • 12/16/2018
  • 00:00
  • 1
  • 0
  • 0
news-picture

Her insanın hayatında beklemediği ve hayatının akışını ya daha iyiye ya da daha kötüye doğru değiştiren bir dönüm noktası vardır. Zorluklar ve sıkıntılarla karşı karşıya kalan ama ‘her karanlığın sonu aydınlıktır’ ilkesi gereğince bu zorlukları aşan birçok başarılı insan bulunmaktadır. Yerimiz sınırlı olduğu için kaderinin kendisini çok daha başarılı bir hayata yönlendirdiği ve bu konu için seçmiş olduğum bir örnekten bahsedeceğim. O da ABD’li komedyen Eddie Cantor. Kendisi günlüklerinde nasıl komedyen olduğunu şu şekilde anlatmaktadır: “Ailemin içinde bulunduğu ekonomik durum, beni 20 yaşından önce ticari ofislerden birinde çalışmak zorunda bırakmıştı. Bu ofislerden birinde kurye olarak çalışıyordum. O zamanlar çok mutlu olduğumu ve sadece bir şeyin hayalini kurduğumu hatırlıyorum. O da günü geldiğinde ofisin genel müdürü olmak. Bir gün genel müdür her zamankinden daha erken bir saatte ofisten ayrılmıştı. Neden bilmiyorum ama ofiste çalışan kızlardan birinin askıda duran mantosunu kaparak giydim ve toplantı masasının üzerine çıkarak abartılı ve komik bir şekilde dans etmeye ve şarkı söylemeye başladım. Ofiste çalışanlar işlerini bırakıp gülerek bana tezahürat yapmaya başladılar. Bu da beni sesimi daha çok yükseltmeye ve daha hızlı bir şekilde dans etmeye teşvik etti. Ama birden şaşkınlıkla  etrafımdaki herkesin sustuğunu farkettim ve arkamda birisinin hızlı adımlarının sesini duydum. Daha ne olduğunu anlayamadan çok iyi tanıdığım bir sesin gök gürültüsünü andıran bir tonda: ”Kovuldun” diyen sesi kulağımda çınladı. Müdür unuttuğu çantasını almak için ofise geri dönmüştü. Masadan inerek ona neler olduğunu anlatmaya çalıştım. Ama o kesin bir şekilde: ”Hemen burayı terket, hemen burayı terket” diyerek beni dinlemeyi reddetti. Çıkmak için şapkamı aramak istedim ama müdürün bakışları beni korkutuyordu. Bu nedenle şapkamı almaktan vazgeçerek hemen orayı terkettim. Dışarı çıktığımda  işimi ve şapkamı kaybettiğim için değil de daha çok işimden aşağılayıcı bir şekilde kovulduğum için kendimi çok korkmuş ve heyecanlı hissediyordum. O anda müdürden intikam almaya ant içtim. Ama görünüşe bakılırsa intikamımı alacağım gün çok uzaktaydı çünkü bulabildiğim tek iş; New York’taki Coney adasındaki bir cafede komi ve şarkı söylemekti. Çok geçmeden şarkıcılar ve oyuncular dünyasına katılarak ticaret ve finans dünyası hakkında bildiğim her şeyi unuttum. Bu olayın üzerinden yıllar geçti. 1917 yılının Haziran ayında ilk kez büyük Ziegfeld tiyatrosunda yer alacağım oyunun açılış gecesinde tiyatronun kapıcısı bana bir zamanlar ofisinde kurye olarak çalıştığım müdürün adının yer aldığı bir kart getirdi. O anda hissetiğim duyguları hayal bile edemezsiniz. Müdür sadece beni izleyebilmek için yanında çalıştığım zaman bana verdiği 1 aylık maaşıma denk gelen bilet parasını ödemek zorunda kalmıştı. Müdür tiyatrodaki iki odaya girdiğinde hiçbir şey söylemeden önce bana yeni bir ipek şapka verdi ve ikimizin kahkahaları arasında müdür bana: “Ofiste bıraktığın şapka yerine sana bu şapkayı getirdim” dedi. Yaklaşık 50 yıl geçmiş olmasına rağmen hala bu müdüre bir teşekkür borçlu olduğumu düşünüyorum. Çünkü beni finans dünyasından kovmakla sanat dünyasına adım atmamı sağladı.”

مشاركة :