Kral Selman bin Abdulaziz’in iki gün önce Şûra Meclisi’nde yaptığı konuşmada şu mesajı açık şekilde verdi; “Suudi Arabistan terör ve radikalliğe karşı mücadelesini ve bölgedeki lider ve kalkınmacı rolünü sürdürecektir.” Bunun anlamı çok açık; sadece teröre karşı değil radikalliğe karşı mücadelesinde Suudi Arabistan’ın korkacağına ya da geri adım atacağına bel bağlayanların, ilk önce kendi hesaplarını gözden geçirmesi gerekmektedir. Radikallik ile mücadeleden kastımız; kapsamlı bir mücadele ve hastalığın belirtileri yerine kendisinin kökünü kazımaktır. Terör örgütlerinin (DEAŞ, El-Kaide, Hizbullah, Devrim Muhafızları, Husiler) faaliyetleri nedeniyle Arap dünyasının ve küresel güvenliğin zayıflamasına neden olan hastalığın kökeni bu katil ve zorbaları harekete geçiren ideolojidir. Savaşın alanı, başlığı ve araçları yüzeyde görünen terör eyleminin kendisi değil altında yatan ideolojidir. Bombalı saldırılar, suikastler, kaçırmalar, baş kesmeler ve intihar saldırıları bu katil ve fesatçı mahlukları yöneten çirkin düşüncelerin sonucudur. Bu katil ideolojinin ilk üreticisi; hakimiyet, cahiliye, şuurlu uzaklaşma, güvenli cemaat vb. düşünceleri ortaya atan Müslüman Kardeşlerdir. Bildiğimiz gibi bu teoriler şu kişilerin başının altından çıkmıştır: Seyyid Kutub, Hasan el-Benna, Said Havva, El-Savvaf, Fethi Yeken, Muhammed Kutub, Sefer Al-Nahv ve diğerleri. Dolayısıyla temel olarak; eğitici idolojik tartışmalar benimsenmelidir. Bu da elbette devletin ve toplumun desteğiyle düşünce, bilim ve din adamlarının görevidir. Ama devletin bunun yanında bir başka görevi daha vardır. O da yasal kovuşturma, hesap sorma, medya ve eğitim aracılığıyla toplumu bilinçlendirmedir. Aralarında Suudi Arabistan’ın da bulunduğu Arap ülkeleri bu görevi yerine getirmeye başlamıştır. Siyasi alanda bu mücadele; Müslüman Kardeşlerin içerisinde eriyen ve tüm kaynaklarını onun hizmetine tahsis eden Katar’a uygulanan ambargo, özünde siyasi İslam ağacının büyük ve önemli bir meyvesi olan İran’ın “Humeyni” projesine karşı koymak ile kendisini göstermektedir. Buradan yola çıkarak Erdoğan Türkiyesi ile Humeyni İran’ı arasında var olan birbirine hizmet etme anlayışının hedeflerini de anlayabiliriz. Birçokları Kaşıkçı’nın öldürülmesini; Suudi Arabistan’ı korkutmak, bir kez daha vurgulamak istiyorum sadece terörist değil, radikal gruplara karşı mücadelesini sürdürmesini engellemek için kullanmak istedi. Bunda başarısız olunursa en azından Müslüman Kardeşler ve Humeyni İran’ına karşı mücadelesinde Suudi Arabistan’ın çabalarını geriletmek için bir araç olarak kullanmayı umdular. Ama bunda başarısız oldu. Kral Selman konuşmasında; Suudi Arabistan’ın radikalliğe karşı mücadelesini, İslam ve orta yolu bu kişilerin kötülüklerinden ve şerrinden korumayı sürdüreceğine söz verdi. Bu, Müslüman Kardeşlerin kampanyalarına, onların ve İran’ın propagandalarına destek verenlere, ABD solu ile tüm Batı dünyasının kinine verilen parlak bir karşılıktır. Ki bu Batının son utanç verici eylemi, Washington Post gazetesinin küresel terörist Muhammed Ali Husi’nin yazısına sayfalarında yer vermesidir. Kuşkusuz bundan daha utanç verici bir şey olamaz.
مشاركة :