Savunma Bakanı James Mattis’in Başkan Donald Trump’ın Suriye’den çekilme kararına itiraz ederek istifa etmesinin ardından Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Beyaz Saray’daki görevinden istifa edebilir mi? Hiç kimseye danışmadan ya da Pentagon’un görüşünü almadan ABD birliklerini Suriye’den ve 7 bin askeri de Afganistan’dan çekme konusunda Trump’ın aldığı sürpriz kararın ardından şu an bu soru, ABD’de yönetim kulislerinde gündeme gelmeye başladı. Bolton, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve çok sayıda general bu karardan rahatsızlık duydu. Çünkü onlar, ABD’nin tutumuna göre DEAŞ’a yönelik operasyonu tamamlamak, İran’ı ve İran’a bağlı silahlı milisleri çekilmeye zorlamak için Suriye’deki askeri varlığın muhafaza edilmesini istiyordu. Trump’ın bir tür kaçışa benzeyen Suriye’den çekilme kararını açıklaması üzerine profesyonel asker Mattis, Savunma Bakanı olarak görüşünün Trump’ın görüşüyle uyuşmadığını belirterek görevden ayrılmaya karar verdi. Kayalıklara doğru sürüklendiğini düşündükleri Trump’ın gemisinden ayrılan onlarca yetkilinin başına geldiği gibi Trump, Mattis’e sert suçlamalarla yanıt verdi. Bolton’un Başkan Trump’tan rahatsız olduğu net bir şekilde görülüyor. Trump’ın açıklamasının ardından Washington’da birçok yorum yapılırken Bolton, Arnavutluk’tan bir tweet atarak İran Büyükelçisi’ni sınır dışı ettiğinden dolayı Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’yı övdü. Bolton, Edi Rama’nın İran liderlerinin teröre verdiği desteğe tolerans tanımamasını takdir ederek İran’ın pervasız faaliyetlerine karşı ABD’nin Arnavutluk’u desteklediğini vurguladı. Bu da Suriye sahasını İran’a ve İran’ın askeri uzantılarına bırakan ABD’nin çekilme kararıyla tamamen çelişiyor gibi. Mattis, Başkan Trump’ın tuhaf kararlarından dolayı ABD yönetiminden kaçan son kişi değil. Öyle ki bu tuhaf kararlar neticesinde Trump yönetiminin üst düzey yetkililerin istifasına ve görevden uzaklaştırmalara şahit olması normal bir durumdur. Bu, bana 1950’lerde ABD’li yazar John Steinbeck’in “Beyaz Saray’ın bacalarına baktığımda bunun büyük bir düzmece olduğunu düşünüyorum” sözünü hatırlatıyor. Fakat iç yönetimdeki belirsizlik, iki sebepten dolayı ABD’nin dış politikasına üstün gelmeye başladı: İlki, Rusya, Çin, Atlantik müttefikleri, Meksika ve Latin komşularıyla ilişkilerde artan krizdir. İkincisi ise, Monroe Doktrini’ne yönelik artan eğilimdir. Barack Obama, tereddüt politikasını ve Suriye’de olduğu gibi krizlere müdahale seçeneğini kullanırken Trump, ABD’yi uluslararası gelişmelerdeki önemli rolünden uzaklaştırma politikasını uyguluyor. Görüldüğü üzere Trump, ABD’yi uluslararası sahneden çekmeye çalışıyor. Bu da Trump’ın “Amerika’yı yeniden büyük yap!” sloganına tamamen ters bir durum. Her halükarda bu belirsizlik, hem ABD yönetimindeki birçok yetkiliyi hem de ABD’nin uluslararası ilişkilerini kontrol etmeye başladı. Pentagon’un son aylarda Taliban’ın saldırıları üzerine ABD varlığını artırmaya yönelik tavsiyesine rağmen Trump’ın 7 bin askeri Afganistan’dan çekme kararını açıklamasının ardından meydana gelen gelişme, belki de bu gri durumu en güzel şekilde resmetmektedir. “Wall Street Journal”, ibretlik bir hikâye yayınladı. ABD Deniz Kuvvetleri Sekreteri Richard Spencer ve ABD Deniz Piyadeleri Komutanı Robert Neller, çekilme kararının ardından Kabil’e gittiklerinde bir Amerikan askeri, Neller’e “Efendim, Afganistan’dan çekilme kararı ne anlama geliyor?” şeklinde bir soru yöneltti. Neller, “Bu, önemli bir soru. Doğrusunu söylemek gerekirse hiçbir bilgim yok” diye yanıt verdi. Açıkçası Pentagon’daki rahatsızlık, bu askerin, istifa eden Mattis’in, Bolton ve Pompeo’nun rahtsızlığına benzemektedir. Suriye’den çekilme kararına geri dönelim. Bu kararın kartları ve hesapları yeniden karıştıracağını söylersek abartmış olmayız. Bu, kapsamlı bir kaosun başlangıcı olabilir. Zira meydana gelecek boşluk, yeni cepheleri şiddetlendirecek olup Suriye’de kesişen güçlerin yeni iddialarını harekete geçirecektir. Elbette sonuçlar, Trump’ın kararıyla neredeyse sevinçten göklere uçacak Türkiye’nin hesaplarıyla uyumlu olmayacaktır. Her şeyden önce Türkiye, DEAŞ’a yönelik gerçekleştirdikleri tüm zaferlere rağmen Trump’ın uçaklara karşı kendilerini korumasız ve yetim olarak bıraktığı Kürtleri bertaraf etmeye çalışacak. Diğer yandan ABD’nin Suriye’den çekilmesi, Suriye ve Irak sınır hattı boyunca koridor inşa etmesi için Türkiye’ye olanak tanıyacak. Bu da Recep Tayyip Erdoğan’a artan Osmanlı hayallerini uygulamasına imkân verecek. Washington’la iki yıldır devam eden kritik ilişkilerin ardından Ankara’ya bir coşku hâkim oldu. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, 14 Aralık’ta Erdoğan ve Trump arasındaki tarihi görüşmenin neticesinde ABD’nin Suriye’den çekilmeyi etkinleştirdiğini tereddüt etmeden söyledi. Kalın, Erdoğan’ın Trump’ı ikna edici sebeplerle bu kararı almaya sevk ettiğini belirtirken, Türkiye Savunma Bakanı Hulusi Akar, uygun bir zamanda Kürt silahlı unsurlarının kazdıkları hendeklere gömüleceğini dile getirdi. Fakat aslında Demokratik Suriye Meclisi’nden bir heyet, Moskova’da gizli bir şekilde müzakerelere başladı. Diğer yandan Suriye Demokratik Güçleri (SDG), ABD’nin Suriye’den çekilmesine ve Türkiye’nin operasyon hazırlığına karşı yol haritası konusunda Suriye hükümetinin yanı sıra uluslararası koalisyonun içerisindeki çeşitli Avrupa ülkeleriyle müzakerelerin olduğunu ifade etti. Rusya, İran ve Türkiye arasındaki anlaşmalara rağmen Moskova, Erdoğan’a Suriye sahasında ilk sözün kendisine ait olduğunu hatırlatmaya devam edecek. Bu da Moskova’nın Türkiye’nin Kuzey Suriye’yi kontrol etmesine karşı çıktığını gösteriyor. Bu durum, Türkiye’nin sevincini kursağında bırakabilir. Nitekim Suriye rejimi, Türkiye’nin herhangi bir saldırısına karşı koymak için harekete geçti. Velid Muallim, Suriye güçlerinin kendi topraklarında bulunan Türkiye’ye karşı koyacağını açıkladı. DEAŞ’ın büyük ölçüde yenildiğini söyleyen Trump, “Erdoğan, Irak ve Suriye’de DEAŞ’tan geriye kalanların kökünü kazıyacağını güçlü bir şekilde bana iletti” şeklinde Twitter hesabı üzerinden bir açıklama yaptı. Bu da ironik yorumların yapılmasına yol açtı. Bu yorumlarda Türkiye’nin teröristlerin ve DEAŞ unsurlarının Suriye’ye gitmesini kolaylaştıran rolüne dikkat çekildi. Yine bu yorumlarda Türkiye’nin terör unsurlarına hareket özgürlüğü, silah ve kendi topraklarında tedavi hizmeti sağladığına işaret edildi. Libya’daki DEAŞ unsurlarına silah taşıyan Türk gemisine el konulması, belki de dikkat çekici bir rastlantıdır. Erdoğan-Trump arasındaki telefon görüşmesinden 3 gün sonra yani 17 Aralık’ta Al Khums limanında gemiye el konuldu. Libya Temsilciler Meclisi Başkanı’nın Basın Danışmanı Fethi el-Murimi, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun terör örgütlerine gitmekte olan silah dolu kargo meselesini gizlemek için Libya’yı ziyaret ettiğini söyledi. Birleşmiş Milletler, bu durumu kınayarak bunun endişelendirici olduğunu söyledi. Diğer yandan ulusal ordu, Türkiye’nin rolüne ilişkin uluslararası bir soruşturma başlatılmasını istedi. İran, müdahalede bulunarak Suriye’de geniş bölgelere hâkim oldu. Moskova, Suriye’nin geleceğine yönelik derin planlar yapıyor. Buna rağmen ABD’nin Suriye’den çekilmesi, Kürtleri yok etmeye ve Suriye’nin kuzeyinden Irak’ın batısına kadar Osmanlı hayallerini genişletmesi konusunda Erdoğan’a yeşil ışık yakmıyor. Aksine bu çekilme, Deyr-i Zor ve el-Meyadin kırsalında olduğu gibi DEAŞ kedilerinin başlarını yeniden uzattığı bir zamanda Suriye peyniri üzerindeki geniş çaplı çekişmeden endişelendiği için bir uyarı veriyor.
مشاركة :