ABD ve Rusya, Ortadoğu’nun siyasi sahnesinde iki temel oyuncudur. Bugün, ABD ve Rusya, bir yandan çatışırken diğer yandan da bölgemizin yeni haritasını çizme konusunda anlaşma yapıyor. ABD ve Rusya’nın bunu tek başına yapmaları mümkün değil. ABD’nin bölge meseleleriyle ilgilenmeye başlaması eskiye dayanır. Bugün Başkan Trump yönetimindeki ABD, sadece bizim için değil, aynı zamanda ABD’nin Doğu ve Batı’daki geleneksel müttefikleri ve Washington yönetiminin politikalarını eleştiren Amerikan toplumu için de tehlikelerle dolu gri bir bölgede bulunuyor. ‘The Economist’ dergisi, 2019 yılındaki ilk sayısında ABD içerisindeki karışık durumu “Beyaz Saray, bir anonim şirketi olsaydı ve Beyaz Saray’da olduğu gibi şirket yönetiminde de bağımsızların sayısı ve görevden uzaklaştırmalar artsaydı, çoğu hisse sahibi, şirketin her an iflas edebileceğinden dolayı hisselerini satmayı düşünürdü” şeklinde anlatıyor. Genelde uzmanların görüşlerine dayanan objektif gerçeklere değil de izlenimler üzerine kurulan Beyaz Saray’ın politikalarındaki belirsizlik, bu seviyeye kadar ulaştı. Başkan Donald Trump, muhtemel sona doğru gidiyor. Bundan dolayı bugün, Trump’ın taraftarları ve karşıtları, onun Beyaz Saray’ı ve ABD’nin temel çıkarlarını kendi isteğine göre yönettiği konusunda hemfikir olmaya başladı. Trump, aralarında Kuzey Kore’nin de bulunduğu farklı dosyalarda başarısız oldu. Trump, Çin’e karşı Amerikan ekonomisine zarar veren bir ticaret savaşı başlattı. Son iki yılda çok sayıda Batılı müttefikini kaybetti. Öyle ki ABD, Batı ittifakını kurabilmek için neredeyse 50 yıldır milyarlarca dolar ödedi ve on binlerce kurban verdi. Bu, siyaset pusulasının şaştığına işaret eden sadece birkaç örnektir. The Economist, aynı sayıda yer alan farklı bir raporda, ABD’nin müttefiklerine Washington ile ilişkilerinde B planını düşünmelerini öneriyor. Çünkü Beyaz Saray’daki kişinin siyasi kararları, gerçeğe dayanmıyor. Onun herhangi bir meselede görüşünü ne zaman değiştireceğini hiç kimse bilmiyor. Suriye’den çekilmek ve yine Afganistan’dan çekilmeyi düşünmek buna birer örnektir. Şu ana kadar hiç kimse, politikanın çekilmek mi kalmak mı olduğuna karar veremiyor. Trump’ın önündeki yollar daraldıkça ve Washington’da politik savaş şiddetlendikçe -ki bu savaşın önümüzdeki aylarda daha da şiddetlenmesi bekleniyor- Beyaz Saray, ABD’ye hizmet ediyormuş gibi görünmesi şartıyla bir yerlerde kriz çıkarttı. Bu durum, Suriye’de tam olarak yaşandı. Washington yönetimi, işbirliği yaptığı Kürtlerle bile Suriye konusunda istişare yapmadı. Bu politika, hem müttefiki hem de karşıtı olan Türk rejiminin çıkarlarına mı hizmet ediyor? Açıkçası bu karar, Türkleri de başka bir çıkmaza soktu. ABD ve Türkiye’nin Ankara’nın Kürt teröristler olarak isimlendirdiği konuda ‘Ne kurt ölsün ne de koyun kaybolsun!7 felsefesine göre ortak bir çözüme ulaşması planlanıyordu. ABD’nin kararsız çekilme kararıyla birlikte Türkler, ne Kürt tarafına operasyon başlatabiliyor ne de mevcut durumu kabullenebiliyor. Aynı zamanda Türkler, Kürt gücünü uygun vakitte dizginleyenleri (ABD’nin varlığı) de kaybetti. Diğer yandan ABD’nin Suriye sahnesinden çekilme kararını memnuniyetle karşılamasına rağmen Rusya, ortak bir çözüme ulaşmak suretiyle Suriye krizini bitirme noktasında ABD’nin kendisine bir şekilde yardım edeceğini düşünüyordu. Çünkü ABD, İsrail’in bazı politikalarını belirlemede etkili bir taraftır ve bölgedeki diğer siyasi taraflarla bir ilişkiye sahiptir. Fakat sürpriz çekilme kararı, Rusları beklemedikleri bir durumun içine soktu. Ruslar, Beşşar Esed’in yönetimde kalmasına yardım ettiler. Esed rejimi, Rusya’nın siyasi desteğiyle kimyasal silah kullandı. Ruslar, şu ana kadar Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda kalmasını sağlayan Esed rejimine uçak ve silah yardımında bulundu. Ancak sorun burada bitmedi. Suriye’deki çatışmanın devam etmesi, Rusya’nın Suriye bataklığına daha fazla girmesine yol açacak. Askeri ve ekonomik maliyete neden olacak. Ayrıca bu durum, Rusya’yı sadece adalet ve sivil bir devlet isteyen Suriye halkının büyük bir kesimiyle değil, aynı zamanda ileride bir gün İran, Türkiye ve İsrail çıkarlarıyla da çatışmaya sevk edecek. Zira bu ülkelerin hedefleri birbiriyle çakışıyor. Suriye rejimi… Rejimin başka planları var. Rejim, zafer kazandığını düşünüyor ve kendisini rahatsız eden çoğunluğun yerine kendini destekleyen küçük etnik grupları getirip sosyal yapıda büyük bir değişiklik yaparak, bu zaferi tamamlamak istiyor. Ülkelerinden kaçan mültecilerin geri dönüşünün engellenmesi bu politikanın göstergelerindendir. Zira istihbarat rejimi, teröristlerin sızma endişesi gerekçesiyle mültecilerin geri dönüşü konusunda şartlar öne sürüyor. Böylece istenmeyen şahısların ülkeye dönmesi engellenecek ve bu, kanunlarla desteklenecek. Evini ve toprağını terk edenlerin mülklerine el koymaya yönelik zorunlu istimlâk kanunu buna örnektir. Suriye rejimi, iki zıt hedefi gerçekleştirmek istiyor; İlki, geçmişe geri dönmek ve totaliter sistemi yeniden empoze etmektir. (Sanki ayaklanma, adalet istemek için rejime karşı çıkmadı). Diğeri ise rejimin devamlılığı için aralarını ayırmanın kolay olduğu küçük etnik gruplara dayanarak yönetimde kalmaktır. Hiç şüphesiz Esed’in ve askeri yardımcılarının uyguladığı etnik politika, Suriye’deki çoğunluğun hayal kırıklığı ve marjinalleştirme duygusunu katbekat artıracaktır. Bu politika, DEAŞ gibi grupların nefes almasına kapı aralayacak. Suriye’de kurumsal ve yeni anayasal çalışmayı geliştirmenin zorluğu, yönetimi bölerek onu dengeleyecek, yolsuzluğu engelleyecek ve belki de bölgesel idari bağımsızlık ortaya çıkartacak. Bu tıkanıklık, güvenliğin yerleşmesini geciktirecek hatta çatışmayı daha da uzatacaktır. Rus liderler, mantıklı bir görüş benimseyip zafer kutlamasını başka bir zamana bırakması için Şam’daki müttefikine baskı yapmazsa ve onu kurumsal tavizler vermeye mecbur bırakmazsa Rusya, Suriye’de küçük bir Vietnam’la karşılaşarak kendi gücünü tüketebilir. ABD’nin Suriye’den ayrılması, uzlaşma planlarını yapmak için ne Türkiye’ye ne de Rusya’ya yardım ediyor. Belki İran rejimi, ideolojik sebeplerden dolayı ABD’nin Suriye’den çekilmesini zafer olarak addedecektir. Fakat İran bile ABD’nin tartışmasız müttefiki olan İsrail’in hesaplarını düşünmesi gerekiyor. İran’ın Suriye’de Tel Aviv’in sabrını taşırması halinde tüm bölge, vekâlet savaşı aracılığıyla kaosa sürüklenebilir. Bu iki kutuplu sahne karşısında kutuplardan biri, genel olarak politik güvenini kaybediyor. Bu kutbun mantıksız ve çelişkili görünen eğilimlerini tahmin etmek mümkün değil. Diğer kutup ise Türkiye ve İran’ın çıkarlarının farklılık göstermesinden dolayı nihai çözümü dikte edemiyor ya da siyasi ve maddi bedel ödemek istemiyor. Bu sahne karşısında Ortadoğu’daki çatışmanın 2019 yılında sona yaklaşması mümkün değil. Bu çatışma, Tahran, Ankara, Moskova ve Washington’daki diğer çatışmaların sonuçlarından etkilenecek. Sonuç olarak Amerikalı politika uzmanlarından birisi, genel bir konferansta Başkan Trump’ın Ortadoğu politikasının önceki Başkan Barack Obama’nın politikasından çok da farklılık göstermediğini, sadece politikanın farklı bir şekilde sergilendiğini söyledi.
مشاركة :