DEAŞ lideri Ebu Bekir Bağdadi’nin gizlendiği yerde yeni yılı nasıl karşıladığını bilmiyoruz. Büyük olasılıkla gizlendiği yerden intikam almaya hazırlanıyordur. Çünkü inşa ettiği “devlet” başta ABD’nin liderlik ettiği Uluslararası Koalisyon olmak üzere farklı tarafların darbeleri altında dağılmıştır. Bu da terörizmin, bilinen ve belirli bir çatı altında yer aldığında denklemden silineceğini bir kez daha ve şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtlamıştır. Bu nedenle; Bağdadi’nin son zamanlarda örgütünden geriye kalan yalnız kurtlar üzerine oynadığı açıkça görülmektedir. Zira inşa ettiği devlet yıkıldı ve teröristlerinin büyük bir bölümü öldürüldü. Diğer bir bölümü ise kendilerine yeni ve farklı çatışma sahaları arayışındadır. Bir diğer bölümü ise kuşatma altında bilinen kaderlerini beklemektedir. DEAŞ’in yok saydığı Suriye-Irak sınırından DEAŞ bayrağı altında konvoyların geçtiği günler geride kaldı. Şehirlerin, petrol kuyuları ile sahalarının ele geçirildiği ve ekranlarda yer almak için kafa kesme videolarının çekildiği günler geride kaldı. Yine de tüm bunlar, DEAŞ’in artık tehlikeli bir örgüt olmaktan çıktığı anlamına gelmemektedir. Lakin kesin olan şey, DEAŞ’in hasta Ortadoğu’da artık gündemin ilk konusu ve bölgenin en önemli tehlikesi sayılmadığıdır. Örgütün kanlı macerası; bölgenin çok sayıda gizli ve sönmemiş çatışmalarla dolu olduğunu ve Ortadoğu’nun bir yıkımlar ve dönüşümler döneminden geçtiğini ortaya çıkarmıştır. Aynı şekilde patlamaya hazır etkenlerin sadece ülkeler arasındaki sınırlarla sınırlı olmadığını göstermiştir. Bilakis bunları aşarak çoğu zaman patlamaya hazır bu etkenleri durduracak emniyet kapaklarının ve kurumların yokluğunun yarattığı korkunç boşluğun gölgesinde yaşayan ülkelerin içlerine kadar uzandığını ortaya koymuştur. Zorlu bir dizi keskin dönüşümlerden geçen bölge ne kendisine doğru yolu gösterecek birini ne de dayanabileceği güvenilir bir dayanak bulabilmektedir. Bölgemiz; sisin, kanın, korku ve gizemin, ülkelerin sınırlarını ve varlıklarını tehdit eden krizlerin, tarihin bilediği ve bilemeye hazırlandığı düşmanlıkların hakim olduğu bir dönemden geçmektedir. Bu dönemde ülkeler; rolleri, hakları, intikamları ve kimlikleri için savaşlar vermektedir. DEAŞ macerası adına Ortadoğu dediğimiz bu yaşlı adamın karnını yarmış ve içinde saklı olan tüm korkuların dışarıya dökülmesine neden olmuştur. Ortadoğu; yeni nesil iletişim devrimlerinin ve dördüncü Sanayi Devrimi’nin yaşandığı bu zamana ayak uydurmakta zorlanan sözlüklere bağlı kalmakta ısrar etmektedir. Bu da yaşadığı çağ ve çağın kullandığı sözlük ile ilişkisinde krizler yaşamasına neden olmaktadır. Bölgemiz başkaları tarafından dayatılan dar sınırların içerisinde hapsolduklarını düşünen ülkeler nedeniyle birlikte yaşayamama krizi ile karşı karşıyadır. Her farklılığı yok edilmesi gereken bir tehdit olarak gören ve farklılıklara tahammül edemeyen aşırı eğilimler nedeniyle yine her bir ülke kendi sınırları içerisinde birlikte yaşayamama krizi yaşamaktadır. Doğrusu Ortadoğu’yu felaketzede bir bölge olarak adlandırmak hiçbir şekilde abartı değildir. Çünkü bölgemiz yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik, normal devletlerin ve hoşgörülü bir ortak yaşam kültürün yokluğunun derdini çeken bir felaketzededir. Tarihin kendilerini cezalandırdığını, küçülttüğünü ve ulusal sınırları içerisine hapsettiğini iddia eden ülkelerin eski emellerinin neden olduğu felaketlerin bir kurbanıdır. Geri kalmış bir eğitim sisteminden, acı ve hayal kırıklıkları konusunda uzman mezunlar veren üniversitelerden şikayetçidir. sadece Filistinliler ve Kürtleri değil tüm bölge halklarının maruz kaldığı zulmeden dolayı acı çekmektedir. Güvenliklerini kendi sınırları dışında arayanlardan ve komşularının güvenliğini, egemenliğini tehdit edenlerden ve dünya ile gergin ilişkisinden dolayı muzdariptir. Bizim bölgemizin kaderi ya maliyetli çatışmalar ya da büyük hayal kırıklıkları yaşamaktır. Popüler ve çekici bir ilerleme fikrinin olmadığı bölgemizde küçük savaşlar ve büyük yanılgılar bir eğlenceye dönüşmüştür. Şahit olduklarımız ve olmaya devam ettiklerimiz hiçbir şekilde basit şeyler değildir. Suriye topraklarında bazıları yakın bir zamanda bitmesi uzak bir ihtimal olan bir dizi savaşlar yaşanmaktadır. Bu süreçte; Suriye’de muhalifler ile rejim yanlıları arasında bir savaşa tanıklık ettik. Ardından Suriye’nin radikal ve terörist unsurların kendisine akın ettiği açık bir yaraya dönüştüğüne şahitlik ettik. Bu aşamada Suriye’de yaşanan çatışmalar bambaşka bir çehreye büründü ve istikrarını kaybeden, sınırları herkese açık bir hale gelen ülkede müdahalenin her türlüsüne tanıklık ettik. İlk olarak İran; İran Hilali adını verdiği projenin önemli bir halkasını oluşturan Suriye’deki çıkarlarını korumak için harekete geçti. İran açısında bu halka; kendisine Arap-İsrail çatışmasının diğer cephelerinden bulunma imkanı veren hayati öneme sahip bir bağlantı ve Lübnanlı Hizbullah örgütüne füze sevkiyatı yapabilmesi için önemli bir geçiş noktası oluşturmaktadır. Bu nedenle İran, Suriye’ye “danışmanlarını” ve milis güçlerini gönderdi. İran;Suriye’yi mezhepsel ya da bölgesel mücadalesinin birinci sahası olarak kabul edip müdahale etmeye karar verdiği anda karşı müdahalelere de kapı aralamış oldu. Birçokları Suriye’nin sahip olduğu yapının özelliklerini ve Suriye ordusunun Mısır ile Tunus ordularından farklı olduğunu görmezden geldi. Suriye’de yaşananların “Arap Baharı”nın yeni bir bölümünden ibaret olduğunu ve benzer sonuçlarla sonuçlanacağını varsayma hatasına düştü. Suriye’de yaşanan şiddetli çatışmaların ortasında ABD lideri Barack Obama, rejimin kimyasal silah kullanmasını “kırmızı çizgi” olarak niteledi ama ülkesini Suriye savaşına katılmasını reddetti. ABD; Suriye’de Amerikalıların kanını ve milyar dolarlarını harcamaya değecek hiçbir şey görmediği izlenimini verdi. Buna karşılık Vladimir Putin’in Suriye’de başka hesapları vardı. Putin Suriye’yi, ABD’nin dünyadaki tek kutuplu hegemonyası adını verdiği şeye karşı yürüttüğü mücadelede atılacak yeni bir adım ve bir fırsat olarak gördü. Putin’in Arap Baharı ile mutlaka tasfiye etmesi gereken zor bir hesabı vardı. Bu nedenle Rusya ordusu Suriye’ye müdahale etti ve rejimi kurtardı. Bu da Suriye topraklarında yaşanan çatışmalarda yeni bir sayfa açtı. Putin’in savaşları DEAŞ ve kardeş örgütlerler mücadele ile sınırlı kalmayıp diğer muhalif örgütleri de hedef aldı. Bir zamanlar Sovyetler Birliği içerisinde yer alan ama şimdi bağımsız olan cumhuriyetlerden gelen savaşçıların yer aldığı örgütler bilhassa hedef alındı. Beşşar Esed rejimine karşı savaşmak isteyen radikal unsurlara sınırını açan Türkiye’de zamanla Suriye’nin bölünmesinin yarattığı ıfrsatların cazibesine kapıldı ya da bunu da müdahalesini meşrulaştırmak için arkasına sığındığı gerekçelerden biri gibi kullandı.Kürtlerin bölgesel yönetim kurma hayallerini yıkmak ve ileride Suriye’nin geleceğini belirleyecek olan herhangi bir müzakarede masada olmak için Suriye toprakları içerisine ordusunu gönderdi. Trump başkanlığındaki ABD ise batılı müttefikleri ile Fırat’ın doğusuna konuşlandı. DEAŞ’e karşı savaşını ve Kürtlerin askeri varlıklarını güçlendirmeyi sürdürdü. Şam’da birinci karar sahibi olan Rusya’nın askeri varlığını dengeleyen bir güç olmaya çalıştı. Diğer yandan İsrail; İran’ın Suriye’de kalıcı bir askeri yapı kurmaya çalıştığı gerekçesiyle sürekli bir şekilde İran’a bağlı hedeflere saldırılar düzenledi. Buna paralel oalrak Trump da İran ile 6 batı ülkesi arasında imzlanan nükleer anlaşmasından çekildi ve yaptırımlara geri döndü. Bu da Yemen’deki kronikleşmiş durumun kötüleşmesine ve Irak’taki gerilimi yeniden alevlenmesine neden oldu. Suriye’de ne Rus ne de Amerikalı doktor tek başına hastalığı iyileştirebilecek bir tedaviye sahip değildir. İran doktorunun müdahalesi ise hastanın durumunun daha da kötüleşmesine neden olmuştur. Aynı şey Türk doktor için de geçerlidir. Bölgemiz savaşlar ve doktorlarla dolu bir görüntü çizerken ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo; Trump’ın çekilme kararının bu felektzede bölgeyi kendi kaderine terk etmek anlamına gelmediğini göstermek için bölge ülkelerini ziyaret ediyor. Görünüşe bakılırsa Trump; bölge ülkelerine görüşler, garantiler, güvenceler ve yaralarını sarmaları için bandajlar dağıtmak gibi Pompeo’ya çok özel bir görev vermiş bulunuyor.
مشاركة :