​Vatikan’ın Papası ve Ezher Şeyhi’nin BAE ziyareti

  • 2/8/2019
  • 00:00
  • 2
  • 0
  • 0
news-picture

Birleşik Arap Emirliklerinin başkenti Abu Dabi üç gün boyunca, 3 - 5 Şubat tarihleri arasında ilgi odağıydı. Zira Arap ve İslam dünyasının yanı sıra bütün dünya yeni bir olaya tanık oldu. Abu Dabinin Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayedin daveti üzerine Vatikan Papası ve Katolik Kilisesinin başı Papa Franciscus ile Ezher Şeyhi Dr. Ahmed Tayyib Birleşik Arap Emirlikleri’ni ziyaret etti. Bunun Katolik Hıristiyanlığı ile İslam ve belki de bütün dünya dinleri arasındaki ilişkilerin geleceği açısından tarihi ve ufuk açıcı bir girişim olduğu söylersek abartmış olmayız. Şimdi bu inisiyatifi, buluşmayı ve ziyaret esnasına imzalan “İnsani Kardeşlik Belgesi”ni sıra dışı ve çok boyutlu bir olay haline getiren bağlamları sunacağım. Geleceğin inşası bakımından bu ilk tarihi buluşmayı sıra dışı kılan hadise, Papa Franciscus’un benimsediği yeni tarzdır. Katolik Kilisesi, İkinci Vatikan Konsili’nden (1962-1965) bu yana kişiliği, vizyonu, beklentileri ve davranışlarıyla böyle bir şahsiyet görmemiştir. Hatta "inanç ve özgürlüğün" Papası kabul edilen, Müslümanlarla iyi ilişkiler kurmuş, Iraktaki savaşa karşı çıkmış, ABD’nin Sovyetler Birliği ve Varşova Paktının üstesinden gelmesine yardımcı olmuş 2. Jean Paul dahi ne Kilise’deki bu manevi reformu yapabilmiş, ne de dünyada işkence gören ve yoksulluk çeken kitlerle bu kadar derin bir dayanışma sergileyebilmişti. Papa Franciscus, dünyadaki milletler arasında en fazla acı çeken Müslümanlara yönelik özel bir duygusal bağ kurdu. Mensuplarının sayısı bakımından dünyanın en büyük dininin, diğer dinlere mensup insanlar ve özellikle de Batılı uluslar tarafından adaletsizliğe maruz kaldığını dillendirdi.  2013 yılında seçildiği andan itibaren kişiliği ile ilgili birçok özelliği öne çıkmaya başladı. Kendisi İtalyan kökenlidir. Ancak Arjantin’de, Buenos Airesin fakir bir mahallesinde doğdu ve yaşadı. 1950’lerde genç arkadaşlarının çoğu gibi bir sol partiye girmek yerine Hıristiyan “Cizvit” tarikatına katılmayı tercih etti. Zira bu yolla yoksullara hizmet etmek istiyordu. Latin Amerikada “Kurtuluş Teolojisi”nin geliştiği ve diktatörlüğün ortaya çıktığı bir dönemde başkentin piskoposu oldu. Ancak kurtuluş isyanının yanında (Latin Amerikada, Katolik Kıta’daki birkaç ülkede olduğu gibi) yer almadığı gibi generallerle de dostluk kurmadı. Sonradan şunu söyledi: Kurtuluş isyanını çıkartanlar haklı olabilirler ancak kilisede ayrılık yaratarak fakirlere hizmet edemezsiniz. Diktatörlükten ise Tanrı ve insanlar nefret eder! Kişiliğine dair ikinci bir özellik de seçildikten hemen sonra kendisine Franciscus adını vermesidir. Bu adın kaynağı Güney İtalyadaki Assis kasabasından olan Franciscus’dur. Kendisi Fransiskan Tarikatı’nın kurucusudur. On 14’üncü yüzyılın ortasında yaşadı ve bir keşişler cemaati kurdu. İsa Mesih gibi bir figüre sahip olmamak felsefesini benimsedikleri için kendileri dilenciler olarak da adlandırılırdı. Savaştan etkilenen ve zalimler tarafından zulme uğrayan yoksullara hizmet ederlerdi. Franciscus ve tarikatının öncelik verdiği konu budur. İkinci konu ise Müslümanlarla barış yapabileceğine ve Haçlı Seferlerinden kurtulmanın mümkün olabileceğine olan inancıydı. Haçlılar ile ateşkes gerçekleştiren ve Kudüsü amcası Selahaddin Eyyubi fethettikten sonra kendilerine iade eden Mısır Kralı Kamil bin Adil’i bu amaçla ziyaret etmişti. Franciscus onu bir barış adamı olarak gördüğünden dolayı ziyaret etmişti. Kendisiyle konuştu ve savaşları sonlandırdığı için övdü. Onu Hıristiyanlığa davet etti. Doğu krallarının kralı olmayı, Papa ile birlikte çalışmayı teklif etti. Böylece barışın tesis edileceğini, düşmanların birbirleriyle dost olabileceğini söyledi. Mısır Kralı Kamil bu teklife güldü ve ona şöyle dedi: “Ama bunu yaparsam milletim beni hain görür. Topraklarının işgal altında kalmasını kabul etmeyeceklerdir, bu yüzden de savaş yeniden patlak verecektir. Sevgili rahip! Barış istiyorsan, Papa’ya ve krallarınıza topraklarımızdan çıkmalarını tavsiye etmelisin. Müslümanlardan hiç kimse Mesihin mezarına ve Kıyamet Kilisesine saldırmaz. Sizler de buraları ziyaret etmeye devam edersiniz. Kudüs, yüzyıllardır Müslümanların ellerinde olmuştur ve içindeki hiçbir Hıristiyan mabedine dokunmamışlardır.” Papa Franciscus bu ziyaretiyle kendisinin yoksulların işkence görenlerin papası olduğunu, onlara hizmet etmek için geldiğini göstermek istemiştir. Müslümanlara sevgi beslediğini, barış papası olduğunu göstermiş oldu. Kişiliğine dair üçüncü özellik ise sadece Müslümanlarla değil, İslam ile ilişkilerin yeniden canlandırılması konusundaki bu kapsamlı yaklaşımıdır. İkinci Vatikan Konsili (1962-1965) genel olarak Müslümanlardan bahseder. Müslümanları Allah’a kulluk eden, İbrahimi dinlerden birine mensup olan, "doğru" Hıristiyan inancına itiraz etmeyen, dolayısıyla da kuruluşa ermeleri mümkün olan kimseler şeklinde nitelemişlerdir. Papa ise Müslümanların inançlarından ve sahip oldukları sevgiden bahsediyor, aynı zamanda İslam dinin bütün insanlık için bir iman, barış ve rahmet olduğunu ifade ediyor. Müslümanlar tarafından kurulan müthiş medeniyetleri, Müslümanların Avrupada ve başka yerlerde başkalarıyla barış ve sevgi içinde yaşamalarını da bu söylediklerine delil olarak sunuyor. “Geçmişin savaşları ve günümüzdeki terör olayları ise ders alınacak hadiselerdir. Yaralı hafızanın esirleri olarak kalmamalıdır” diyor. Papa bu sözleri, 2013 - 2018 yılları arasında değişik vesilelerle, İslam ülkelerine yaptığı ziyaretlerde ve Şeyh Ahmed Tayyib ile gerçekleştirdikleri karşılıklı ziyaretler esnasında dillendirdi. Şeyh Ahmed Tayyib, radikalizmle ve terörle mücadele etmek için son beş yıl boyunca tüm gücüyle savaştı. Mısırda büyük ve etkili bir kurum olan, kolları ile İslam dünyasında da etkili olan El Ezher’de büyük değişiklere imza attı. Papa Franciscus, (eski papa Benedict ile bir kopukluk yaşandıktan sonra) Canterbury Piskoposu ve Dünya Kiliseler Konseyi ile seçkin ilişkiler kurabilmiş ve bunun mücadelesini vermiştir. Ondan önce de Ezher Şeyhi "Mısırlı Aile Evi" aracılığıyla Mısırlı Kıptiler ile seçkin ilişkiler kurmuştu. Tavizsiz duruşu ile de tanınan (Müslümanlar tarafından hoş karşılanan bir durumdur) birisidir. Ancak din mensupları arasındaki barışa da en fazla inanan kişilerdendir. Özellikle Arap ve İslam bölgelerindeki sorunların, çatışmaların ve savaşlarının çözülmesine katkıda bulunmak için böylesi bir iş birliğine ve dayanışmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyor. Birçok beyandan, açıklamadan ve bu iki adam arasındaki kişisel ilişkinin olgunluğundan sonra "İnsani Kardeşlik Belgesi" fikri ortaya çıktı. Maddeleri ise İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile neredeyse aynı. Ancak bu, merhamet, sevgi, insaf, ötekine saygı, adaletle ve merhametle muamele etme, barış ve kardeşliği tesis etme gibi dini ve ahlaki değerleri de içerisinde barındırıyor. Burada son olarak BAEnin başarılarına da değinmek istiyoruz. 2019’u Hoşgörü Yılı ilan etti. Bu büyük çağrısını uzun zamandır planlamıştı. Ancak “İnsani Kardeşlik Belgesi”nin yazımının bitmesini bekliyordu. Hıristiyanlar bizi diyaloga çağırırlardı, şimdi ise biz davet eder olduk. Bu Papa ile konuşurken radikal hareketlerin terör eylemlerine dair sıkıntılar gündeme gelmiyor. Dolayısıyla sürekli bir şeyleri izah etmek veya gerekçelendirmek zorunda kalmıyorsun. Bilakis iki büyük dini otorite eşit şartlarda bir araya geliyorlar. Benzer karşılamalar yapılıyor. İki tarafın da imzaladığı “İnsani Kardeşlik Belgesi” iki ayrı söylem olarak hazırlandı. Ancak ortak harekete etmeye, tanışmaya ve görüşmeye engele olmayacak bir çoğulculuk esas alındı. BAE, Dubai Şeyhi ile Abu Dabi Emirliği Veliaht Prensi tüm merasimlere iştirak ettiler. Papa liderliğinde BAE’de yaşayan Hıristiyanların katıldığı büyük bir ayin yapıldı. Bu durum BAEdeki Hıristiyanlığın köklü geçmişini doğrulamaktadır. BAEdeki dini çoğulculuk da bu şekilde onaylanmıştır. İnanç ve ibadet özgürlüğüne ne kadar önem verildiği de ortaya çıkmıştır. Böylece BAE, dünya çapında birlikte yaşamanın bir modeli haline gelmiştir. Papa Franciscus’un kişiliğine dair yukarıda bahsettiğimiz tüm güzel özellikler Ezher Şeyhi’nin ve BAE’nin kurucusu Zayed’in kişiliğinde de mevcuttur. Bu büyük buluşmanın, Hıristiyanlık ve İslam arasındaki ilişkiler bakımından ve BAE’nin vizyonu, rolleri ve kültürel başarıları açısından çok önemli bir an olduğunu düşünüyorum.

مشاركة :