Kadın ve erkek ilişkisi ile ilgili söylenecek en güzel sözleri en baştan söyleyelim: Kadın ve erkek varlığın sırrı, yaşamın atan kalbi, insanlığın, karşılıksız vermenin ve bereketin temelidir. Onlar mananın kusursuz yapımcılarıdır ve her şey onların etrafında dönmektedir. Onlar aşkın çeşitli tezahürleridirler. Allah Teala onların sırtlarına dünyanın imtihanını, zorluklarını ve sevinçlerini yüklemiştir. Onlar gerçekte çıplak gözün 2 ayrı kişi olarak gördüğü ama aslında biri olmadan öbürünün olamayacağı tek bir kişidirler. Bütün bunlar güzel ve de gerçektir. Ama kadınlar ve erkekler arasındaki ilişki, bu ilişkinin varlık ve sosyal açıdan önemi konusunda söylediğimiz bütün övgü dolu sözler, bu ilişkinin tarihsel gerilime, çatışmaya ve egemenliğe maruz kalmasını engellememiştir. Kadın ya da erkek olsun insana sosyal eylemlerine egemen olan sosyal kurumların kaçınılmazlığından kurtuluşu müjdeleyen modernitenin ilk ortaya çıkışından bu yana bazı toplumlar hakimiyet ve cinsiyet ayrımcılığının üstesinden gelmekte uzun bir yol katetmişken bazı toplumlar ise bu konuda belirgin bir şekilde tökezleyerek hala bazı adımlar atmaya çalışmaktadır. Bugün bütün dünya için açık olan şey kadınların ataerkil toplumun gücünden ve erkek egemenliğinden tam anlamıyla kurtulmasının kesin bir gerçeklik haline gelmiş olduğudur. Hatta mesele sanki sadece biraz daha fazla mücadele, yasal ve hukuki kazanımların biriktirilmesinden ibarettir ve sonuç kesin ve tartışılmazdır. Çünkü bugün bütün dünya modernleşmektedir ve bunun geri dönüşü yoktur. Aynı şekilde günümüzde var olan sosyal projeler iki cinsiyeti de temel almakta ve yeni bir toplum vizyonuna, ikisi arasındaki rol, servet ve ayrıcalıkların paylaşamına dayanmaktadır. Diğer bir deyişle bu ilişkinin cinsiyetten çok insana önem veren modern temellere göre yeniden inşa edilmesi yeni yüzyılın yasal bir savaşıdır. Buradan yola çıkarak Arap İslam toplumlarımız ile diğer toplumlarda yıllardır var olan mücadalenin; daha iyi ve güçlü bir toplum, daha az sorumluluklara sahip, daha paylaşımcı ve kadınla arasında yatay bir ilişki olan erkek için verilen bir mücadele olduğunu belirtmeliyiz. Bu kültürel ve düşünsel ufka bağlı olarak gelecek Cuma günü kutlanacak olan Dünya Kadınlar Günü aslında iki cinsiyetin ve toplumun hep birlikte kutlaması gereken bir gündür. Bugün kültürel değerlere dayalı savaşların nasıl da olumlu bir şekilde iç içe geçmiş olduğunu ve birbirlerine hizmet ettiğini fark edebiliriz. Vatandaşlık değerlerini pekiştirme ve bunun eğitimini verme savaşı aralarında yasalar ve düzenlemeler karşısında iki cinsiyet arasındaki eşitliğin de olduğu temel akıma hizmet etmektedir. Bunlar yaratıcı ve verimli bir şekilde birbirine karışarak kültürel davranış çeşitlerini kalburdan geçirme, toplumlarımızn kültürel eleştirisini yapma, vicdan, akıl, örnek ve hayallerin yeniden yapılandırılmasına yönelmektedir. Dünya Kadınlar Günü’nün bu yıl ki sloganı da bu düşünceyi kolayca özetlemektedir. Buna göre BM; 2030 olarak belirlediği bir zaman dilimi çerçevesinde cinsiyet eşitliği hedefini gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. Elbette söz konusu tarih yarın kadar yakın görünmektedir. Ancak BM’nin bu kadar yakın bir tarihi seçmesi sadece bir hayalden ibaret değil cinsiyet eşitliği ve cinsiyet temelli ayrımcılığı engellemeye yönelik anlaşmaların gittikçe artan belirtilerine ve sonuçlarına göre belirlemiş olduğu gerçekçi ve üzerinde düşünülmüş bir adımdır. Kadınlar, hakları, sosyal, ekonomik ve yasal durumlarının nasıl geliştirilebileceği meselesindeki doğrudan mücadele artık aynı etkinliğe ve çekiciliğe sahip olmayan geleneksel bir mücade şekline dönüşmüş olabilir. Bu düşüncemizi daha çok açıklarsak: Vatandaşlık hakları cinsiyet, din ve ırk temelinde eşitlik fikri ve ilkesine dayalı kapsamlı bir sistem olduğu için genel olarak vatandaşlık hakları için mücadele etmekte kadın hakları için mücadele ile aynıdır. Bu mücadele türünü benimsemek; kadın örgütlerini bir yandan günümüzdeki uluslararası zamanın gerisinde kalan diğer yandan da kadınların dünyada elde ettikleri göz kamaştırıcı başarılar göz önüne alındığında artık kadın meselesine hizmet etmeyen bir söylemi sürdürmekten kurtaracaktır. Kısacası bugün kadın sorununu özelleştirmek kendisini azınlıklar ile aynı safta yer almasına neden olmaktadır. Oysa kadınlar meselesi böyle olmaktan çıkmıştır ve kelimenin tam ve fiili anlamıyla bir azınlık sorunu değildir. Bana göre Dünya Kadınlar Günü’nün elitler tarafından yeniden ele alınması, anlaşılması ve cinsiyet eşitliği ilkesine odaklanan vatandaşlık dahilinde kutlanması önemlidir. Çünkü sorunlar çözümlenmedikçe ve bir soruna dönüşme nedenleri ayıklanmadıkça hiçbir ilerleme kaydedemezler. Ancak kesin olan ve bizim hala iyi anlayamadığımız şey; sorunları ifade etme şekillerinin değişebileceğidir. Çabaları kontrol etmek ve boşuna gitmesini engellemek için bugün ana mesele olarak görülen “vatandaşlık” meselesinde seçkinlerin çabaları birleştirilmelidir. Kadınlar ise bu vatandaşlığın atan kalbidir. Diğer bir deyişle savaşların yoğunlaştırılması ve azaltılması; esas olarak eşitlik ilkesine dayalı olan vatandaşlık meselesine zaten entegre olmuş kadın sorununu ona eklemek anlamına gelmektedir. Bu bakış açısına göre Dünya Kadınlar Günü, Dünya Toplum ve Vatandaşlık Günü ile eş anlamlıdır.
مشاركة :