Rusya’nın İran’ı, Suriye’yi tüm askeri ve askeri olmayan varlığı ile terk etmeye ikna etmek için çabaladığı biliniyor. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov yaklaşık iki ay önce İranlıları bu Arap ülkesinden çekilmeye davet etti, çünkü artık orada kalmalarını gerektiren bir durum kalmamıştı. Esed rejiminin geleceği ve 1981de İsrail tarafından ilhakına karar verilen Golan Tepelerinin kaderi hakkında bir Rus-İsrail koordinasyonunun olduğu çok açıktır. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, eski ve şimdiki ABD yönetimini bu ilhakı tanıması için ikna etmeye çalıştı, ancak fayda etmedi. İsrail, İranın Suriye’ye askeri, siyasi ve milisvari müdahalesi karşısında altı yıldan uzun bir süredir sessiz kaldı ve Suriyede gerçekleştirdiği hiçbir şeye müdahale etmedi. Buradaki amaç, Rusların pozisyonlarını değiştirmelerini sağlayacak şartların oluşmasıydı. Rusların İranlılardan Suriye topraklarını terk etmelerini istemelerini beklediler. Çünkü Rusya, İran’ın Suriye’de kalmaya devam etmesinin bir İsrail-İran çatışmasına yol açacağını, bunun da İsrail’in daha fazla Suriye toprağı işgal etmesi anlamına geleceğini biliyor. Bu türden gelişmelerin en nihayetinde Golan Tepeleri bağlamında İsrail’in çıkarına olacağının farkındadır. Burada, İsraillilerin, askeri ve askeri olmayan biçimlerde ve sürekli artan İran müdahalesi karşısında neden sessiz kaldıkları konusunda bazı farklı tahminler de var. Hatta İsraillilerin, pazarlık yapma güçlerini artırmak için en baştan İranlıların burada özellikle kalmalarını arzuladıkları tahmin ediliyor. Zira İsrailliler, Suriye’de gerçek karar merciinin Esed rejimi değil kendilerinin olduğunu çok iyi biliyorlar. İran rejiminin Suriye’de kalmasına karşılık olarak Golan Tepeleri’ni tamamen ilhak etmek istediklerini açıkça dillendiriyorlar. Ancak, sahip oldukları silah türlerini ve elinde tutacakları asker sayısını pek tabii ki İsrail’in belirlemesi şartıyla… Bu mesele hâlâ Netanyahu ve hükümetinin gündemindedir. Başta Hmeymim Hava Üssü olmak üzere bütün askeri üslerini Suriye topraklarında muhafaza eden Rusya da bu durumu onaylamaktadır. İsrail bu "senaryo"ya sahip olmasaydı, İran müdahalesine ilk anından itibaren karşı çıkar ve gereğini yerine getirirdi. Zira işi başlangıcında halletmek İsrail için daha kolay olurdu. İsrailliler İran rejiminin Suriye bataklığına iyice batmasını istediler. Böylece bu rejimi askeri baskı altında bırakarak, kendilerinin pazarlık yapma gücünü artırmayı arzu ettiler. Rus ve ABD’nin bu duruma sessiz kalacağını çok iyi biliyorlardı. Kısaca İran, Suriye’de kalacak, İsrail ise buna karşılık olarak Golan Tepeleri’ni tamamen kendine ilhak edecek. Böyle bir pazarlığın var olduğunu İranlılar da biliyor. Netanyahu, Donald Trump yönetiminin bu ilhak planını onaylaması ve desteklemesi için çok çaba sarf etti, ancak işe yaramadı. Şimdi, Rus lider Vladimir Putin, Suriye meselesi gibi zor bir görevi Mihail Bogdanovdan Dışişleri Bakanı Sergey Lavrova devretti ise, bu mesele daha ciddi hale gelmiş demektir. Birçok devletin siyasi emellerinden dolayı hedef haline gelmiş bu Arap ülkesinde durumun çözüme kavuşması hâlihazırda masadadır. Bu ülkede gerçekleşen ve gerçekleşmekte olan şeylere bir son vermek için bir Rus-Amerikan anlayışı olduğu da yok denemez. Soğuk savaş ve sonrasında Suriye, Moskova ve Washington için hep kritik bir pozisyonda kalmış ve bu da “Suriye üzerinden güç mücadelesi” olarak adlandırılmıştır. Sorun şu ki, İranlılar Suriyede kalmak için İsraillilerle pazarlık yapsalar dahi, Irakta kalmak için ABD ile pazarlık yapmak zorunda kalacaklarını biliyorlar. Ve şayet bu ülkeden çıkarlarsa, Mezopotamyadan ve daha sonra Yemen ve Lübnandan çıkmak durumunda kalacaklar. Sözde “Pers Hilali” projesi de kesin olarak sona erecek demektir. Bu bölgeye bariz bir İran müdahalesi sonucu yaşanan tüm bu anlaşmazlıklar, Araplar, Beluçlar, Kürtler ve diğer ulusal azınlıklar ile İran arasındaki anlaşmazlığa dönüşecektir. Beklenen İran iç savaşı da kaçınılmaz hale gelecektir ve hiçbir yeni gelişme buna mani olamayacaktır. Binaenaleyh, Beşar Esed, suyun ayaklarının altından aktığını ve Rusların, İsrailin kazançlı bir paya sahip olduğu yeni bir Ortadoğu haritasının çizimi için kendisini satabileceğini düşünmeye başladığı için, apar topar Tahrana gitti. Esed orada İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney de dâhil olmak üzere Hasan Ruhani, Devrim Muhafızları Komutanı Muhammed Ali Caferi, Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani gibi üst düzey yetkililerle görüşmelerde bulundu. İranlıların Suriyedeki varlıklarına her halükarda bağlı kalacakları açıktır. Ve eğer bu durum İsrail’le bir pazarlığı zorunlu kılıyorsa, İsrail’le doğrudan pazarlık yapacaklardır. Suriye’deki varlıklarını koruma karşılığında, işgal altında tutulan Golan Tepeleri’nin İsrail’e tamamen ilhak edilmesini tanıyabilirler. Bu konuda İsrail ile uzlaşmaktan çekinmezler. Belki de bazıları bu seçeneği uzak ve hatta imkânsız olarak görebilir. Ancak, stratejik çıkarları ve güvenlikleri ile ilgili olduğunda İranlıların hiçbir sabitesinin olmadığını akıllarında tutmaları gerekir. Burada, Velayet-i Fakih devletinin 1980lerin başında Irakla savaşın başlangıcında Siyonist düşman devletten "hediye" olarak silahlar aldığı hatırlanmalıdır. Eğer bu tanıma ona Suriyedeki hatta Irak ve Lübnandaki varlığını ve bu bölgede bölgesel bir güç olarak tanınmayı garanti ediyorsa, doğrudan ve açıktan olmasa da Golan Tepelerinin İsrail’e ilhak edilmesini tanıyacak demektir. Belki de şunu hatırlatmak gerekir, Hafız Esed, oğlu Beşar Esedden 100 kat daha önemli ve güçlü biriydi. Baas Partisine ilk katılanlardan biriydi ve Lazkiyedeki bir okulda okuduğunda tanınmış ve parlak bir öğrenciydi. Suriye hava kuvvetlerinde pilot olan Baasçıların ön saflarındaydı. Ayrıca, Kahiredeki zorunlu ikametleri sırasında, gizli askeri komiteyi oluşturan beş subaydan biriydi. Bilindiği üzere bu komiteye Alevi kesimden Salah Cedid ve Muhammed Ümran, İsmaililerden Abdulkerim Cundi ve Ahmed Mir katılmıştı. Mart 1963 ve Şubat 1966 Devriminde çekirdek kadroyu oluşturmuşlardı. Hafız Esed’in 1970 darbesine de iştirak ettiler, ancak Esed "yoldaşlarından" bir şekilde kurtulmasını bilmişti. Bir kısmını direk suikastla, diğerlerini yıllarca hapishanelerde tutarak ortadan kaldırdı. Ne zamanki Ankara, PKK’nın Türkiye’ye karşı operasyonlarını durdurmazsa, Suriye’yi Ürdün sınırındaki Dera kentine kadar askeri olarak işgal etmekle tehdit etti, güçlü bildiğimiz bu Hafız Esed 1987’de Türklerle hemen bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşmanın, 1939’da Hatay bölgesinin Türk devletine ilhakını öngören anlaşmayı tanıyan bir maddeyi içerdiğini hatırlatmak gerekir. Hatay, yeni sayımlara göre dört milyon nüfusuyla Golan Tepelerinden onlarca kez daha önemlidir. Şayet Beşar Esed yarın rejiminin çökeceğini hissetsin Golan Tepelerini İsrail’e tamamen vermekten çekinmeyecektir. Hem İranlılar hem de Ruslar zaten bu duruma razılar. Rusya son zamanlarda Cenevre 1de kararlaştırıldığı şekliyle yeni bir anayasanın hazırlanmasına ve 2254 sayılı karara uygun olarak yeni bir siyasi çözüm aranmasına yeşil ışık yakıp duruyor. Burada devletlerarası ilişkilerde çıkarların esas olduğu unutulmamalıdır. Elbette ki Moskova, çıkarları gerektiriyorsa, tüm bunların ötesine geçmeye hazırdır!
مشاركة :