İran, Irak’ın ikinci bir Lübnan olmasını istiyor!

  • 3/12/2019
  • 00:00
  • 2
  • 0
  • 0
news-picture

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 6 yıl önce göreve gelmesine rağmen Bağdat’ı ilk kez ziyaret ediyor. Ruhani’nin ziyareti, ABD yaptırımlarına karşı koymada Bağdat’la korunan Tahran rejiminin Iraklılara uyguladığı şiddetli baskılar ortamında gerçekleşiyor. Ancak Irak, kurtuluş için bir alternatif değildir. Irak, büyük bir ülke olup Suudi Arabistan ve İran dâhil bölge ülkeleriyle coğrafi, tarihi ve dini bir geçmişe sahiptir. Bölgesel ve uluslararası şiddetli siyasi çatışma çemberinde Irak, merkezde yer alıyor. Bu baskılar ve tehditlerle birlikte Irak’ın İran’a tabi olmasından endişe duymalı mıyız? İran, Saddam Hüseyin rejiminin yıkılmasının ardından Irak sahasına girmeyi başardı. Aynı zamanda İran, Sünni ve Şii silahlı grupları destekleyerek ABD varlığını bölgeden uzaklaştırmaya çalıştı. İran, Irak’ın da Lübnan gibi Muz Cumhuriyeti olmasını ve General Kasım Süleymani’nin emri altında bugün Suriye’de yaptıkları gibi dünya çevresinde kendisi için savaşan kişiler temin etmeye yönelik bir kaynak olmasını istiyor. İran, Irak’ın milyar dolarlarla Hizbullah’ı ve Esed hükümetini finanse eden bir cüzdan olmasını istiyor. Tahran, Irak’ın Lübnan gibi güçlü bir yönetime sahip olmamasını ve Asaib el-Hak gibi kendisine bağlı milislerin yönettiği zayıf bir devlet olmasını istiyor. Ancak Irak, büyük bir ülke olup Tahran’daki teokratik ve radikal rejimin çıkarları ve fikirleriyle uyuşmayan beklentilere sahiptir. İran, kuşatma altında olan bir ülkedir. Irak ise dünyaya açıktır. Bugün Irak, 1990’dan beri en güzel günlerini yaşıyor. Irak, kendisini bölgenin en zengin ülkelerinden biri haline getirecek ve hizmetkâr değil de efendi rolünü oynayacak gelişme aşamasında bulunuyor. Başbakan Adil Abdulmehdi, Irak’ın zorluklarını ve seçeneklerini bizden daha iyi biliyor. Abdulmehdi, konuğu Ruhani’nin Pazartesi günü Tahran’dan “Zor günlerde Irak halkını destekledik” dediği zaman kendisinden ülkesinin çıkarlarından vazgeçmesini istediğini biliyor. İran, nükleer projesinden, kaosu yaymaktan, devrimleri ve dış askeri müdahaleleri ihraç etmekten vazgeçerse ambargo altında yaşamak zorunda kalmayacak. Tahran’ın radikal politikasının bedelini neden Iraklılar ödüyor? Bugün Tahran, geçmişe göre daha fazla kuşatma altında. Petrol gemileri, okyanusun ortasında terk edilmiş durumda. İran, halılarını, fıstığını ve sebzelerini satarken doları kullanamıyor. Amerikalılarla savaşına hazırlanmak için kendilerine güvendiği Çin ve Rusya bile İran’dan vazgeçti. Zira bu ülkeler, İran’la ticari işbirliğini durdurdu. İran, bu savaşlara girmek mecburiyetinde değil. Ancak İran rejimi, bölgede kötü bir rol oynamayı tercih etti. İran rejimi, zamanında Saddam Hüseyin rejiminin yüzleştiği ambargoyla yüzleşmeyi hak etti. Iraklıların bunun uluslararası bir savaş olduğunu ve durumların istikrara kavuşmasından ve yönetimin Bağdat’a iade edilmesinden bu yana gerçekleştirdikleri her şeyi kaybedeceklerini anlamaları gerekiyor. Ruhani, Zarif, Süleymani ve Bağdat’a uğrayan tüm üst düzey İranlı yetkililer, Irak’ın tabi bir devlete dönüşmesini istiyor. Lübnan, net bir örnektir. Lübnan, 1980’lerden beri İran’ın yerine savaşıyor ve sıkıntı çekiyor. Bunu yapması halinde Irak’ın şansı da parçalanmış Lübnan’dan daha iyi olmayacak.

مشاركة :