​Yeni Zelanda ve kör terör

  • 3/16/2019
  • 00:00
  • 15
  • 0
  • 0
news-picture

İntikam almak isteyenler ve bunu gerçekleştirenler genellikle bir öfke birikmesi ve patlaması hali yaşıyorlardır. Ama dün soğukkanlılıkla, müzik eşliğinde, büyük bir güven ve inançla sanki kutsal ve milli bir görevi yerine getirirmiş gibi, Yeni Zelanda’daki iki camide Cuma namazını kılmakta olan onlarca kişiyi öldürerek bir katliam gerçekleştiren kişi için aynı şey geçerli değildir. Zira video görüntüleri; silah dolu bir arabadan indiği, otomatik bir silah alarak camiye girdiği ve hiçbir suçu olmayan cemaati kurşun yağmuruna tuttuğu anları belgelemektedir. Kısacası göçmen karşıtı aşırı sağcı bu Avustralyalı; istilacı olarak tanımladığı kişilerden yani göçmenlerden intikam almaya ve son yıllarda Avrupa’da İslam toplumlarından teröristlerin gerçekleştirdiği terörist saldırılara karşılık vermeye karar verdiğini söyleyerek gerçekleştirdiği katliamı haklı göstermeye çalışmıştır. Bu teröristin yayınladığı manifesto; kendisini bir kurban ya da psikolojik rahatsızlıkları olan biri gibi göstermeye çalışacak herhangi bir psikolojik okumayı engellemek ve bu kararının anormal bir çocukluk geçiren birisinin kararı değil de dikkatli bir düşünme ve kesin kararlılığın ürünü olduğunu ve davranışının kişisel acılarından kaynaklanmadığını vurgulamak için çocukluğu ve hayatı ile ilgili işaretler ile doludur. Bu profesyonel teröristin bizden anlamamızı istediği şeyden yola çıkarak bundan ne anlamalıyız? Anlamamız gereken şey onun gerçeğinin yapmaya çalıştığı şey de gizli olduğudur.  Kendisinin bir terörist ve kendisi gibi olan bütün teröristler gibi insanlığın çarpık bir versiyonu olduğunu anlamamız gerekir. Belki de bu katliamdan sonra odaklanılması ve pazarlanması gereken düşünce; terörün ve kendilerinden farklı olanların sorunlar ile başa çıkmakta dini kullananların dini olmadığıdır. Terörün dini olmadığını, İslam’ın masum, terörden ve mesajını, amaçlarını çarpıtmaya çalışan teröristlerden uzak olduğunu söylediğimizde bazı Avrupalılar hatta İslam ve Arap dünyasından bazı entelektüeller; dinci radikal ve teröristlerin gerçekleştirdiği bazı terör saldırılarını kanıt olarak sunarak bunu zayıf gerekçelere sahip bir savunma çabası olarak yorumluyorlardı. Ancak gerçek; her ne kadar bazıları nedenlerini abartılı bir şekilde dini kodlar içerisinde araştırsa da terörün nasıl gerçekten de bir dini olmadığını ses ve görüntü ile kanıtlamıştır. Diğer bir deyişle bu kanlı, birçok kişinin canına mal olan ve Avrupa’da terör suçları işleyen sözde Müslüman teröristlerden intikam alma adına gerçekleştirilen katliamdan çıkarılacak özet; teröre dinler dışı bir bakışla yaklaşılması, araştırılması ve mücadele edilmesi gerektiği ve terör eylemi ile teröristin dini referansları arasında bir bağ kuran yorum ve gerekçelendirmeleri sona erdirmenin vaktinin geldiğidir.   Bir diğer şok edici mesele de bu saldırının Yeni Zelanda gibi gelişmiş ülkeler arasında yer alan ve eğitim, özgürlükler, ekonomi ve yolsuzluğun olmaması gibi birçok konuda uluslararası sınıflandırmalarda üst sıralarda yer alan bir ülkede gerçekleşmiş olmasıdır. Aynı şekilde Yeni Zelanda’nın şehirleri her zaman dünyada yaşamaya en uygun şehirler arasında sınıflandırılmaktadır. Ancak bütün bu gerçek sınıflandırmalar, katliamın gerçekleşmesini ve Yeni Zelanda’nın tören havasında gerçekleştirilen soğukkanlı bir intikamın korkunç bir sahnesi olmasını engelleyememiştir. Bu olanları nasıl yorumlamalıyız ve bunun sorumluluğunu kimler üstlenmektedir? Bana göre bunun sorumluluğunu birçok taraf üstlenmektedir. Zira bizler; belirli bir alanı aşan, alışılmış ve tekrarlanan yorumlara karşı çıkan hatalar, farklı kimliklere sahip ama aynı zamanda önceden planlanmış ve organize edilmiş terörist saldırılar gerçekleştirmekte birleşen teröristler ile karşı karşıyayız. Bu tür suçların iki nedenden kaynaklandığını söyleyebiliriz; birincisi dünyanın İslam ile terörü ilişkilendirmesi, Müslümanlardan bir “fobi” yaratması ve kör bir karalama kampanyası yürütmesidir. İkincisi ise göçmenleri işgalci, Avrupa vatandaşlarının daha iyi ve konforlu bir yaşam hakkını gasp eden istilacılar olarak gören göçmen düşmanlığı kültürünün gelişmesi için yine güçlü bir kampanya yürütülmesidir. Birinci neden açısından baktığımızda yetkili sınıfların; dinleri kınama ve terörle ilişkilendirme olgusunun bir hata olduğunu, yarattığı birikimin normal insanları etkileyecek yanlış örnekler ortaya çıkaracağını anlamadıklarını görürüz. İslam ile terörü ilişkilendirmek yapılmış ve düzeltilmesi için gerekli çabanın harcanmadığı en büyük hatalardan biridir. İslam ile terörü birbiri ile ilişkilendirme söylemine katılan Avrupalı elitlerin, bu söylemlerini yeniden gözden geçirmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü bu radikal Avustralyalının yaptığı şey söz konusu söylemin üzerine inşa edildiği mantığı yok etmekte, terörün dini olmadığı düşüncesi üzerinde anlaşmaya ve bu düşünceyi medyatik bir slogan olarak değil de bir gerçek olarak ele almaya kapı aralamaktadır. En az birincisi kadar tehlikeli olan bir diğer tehlike ise Avrupa’daki aşırı sağcı partilerin; göçmen karşıtı mücadelelerinin ve onları yeni barbarlar olarak niteleyen ve kışkırtıcı bir şekilde yükselen ırkçı ve dini ayrımcılık söylemlerinin meyvelerini toplamaya başlamış olmasıdır. İlginç olan; kapalı ve insani olmayan bu söylemin bütün boyutları ile dışlamaya göz kırpması ve modernitenin beşiği, bireye hak ettiği değeri ve aralarında özgürce seyahat etme özgürlüğünün de bulunduğu özgürlük ve insan haklarını veren Avrupa’nın siyasi pazarlarında yeniden canlanmasıdır. Vize konusunda göçmenlere çıkarılan zorlukların, aşırı sağcı partilerin açık bir şekilde nefreti körükleyen, göçmen ve azınlıklar olarak Müslümanları reddeden söylemlerinin ardından terör ağacı bugün Avrupa’da meyve vererek Müslüman azınlıklara karşı intikam partileri ve terör kampanyaları düzenleyen terörist kişiler ortaya çıkarmıştır. Dünya aklını kaybedip bu tür kolaya kaçan ve duygulu söylemlere kapıldığında böyle bir sonuca ulaşılması şaşırtıcı değildir.

مشاركة :