​Terörizm Yeni Zelanda’ya kadar ulaştı

  • 3/17/2019
  • 00:00
  • 3
  • 0
  • 0
news-picture

Dünyada bir terör saldırısı daha gerçekleşti. Dünyanın en sakin bölgelerinden biri olan Yeni Zelanda’da gerçekleştirilen bu saldırıda bu kez kurbanlar camilerinde namazlarını kılan Müslümanlar saldırgan ise radikal ve aşırı sağcı bir teröristti. Bu, ne müslümanlara karşı yapılan ilk terör saldırısı ne de aşırı sağcı terörizmin gerçekleştirdiği ilk saldırıdır. Radikal aşırı sağcı terörizm tehlikesi ile yüzleşmek ve başa çıkmak, bu saldırıları aykırı kişi ve grupların münferit saldırılarından ibaret saymamak için dünyanın ciddi ve gerçek bir çizgi benimsemesinin zamanı gelmiştir. Bugün tanık olduğumuz aşırı sağcılığın bir kökü vardır ve temelde Protestan-Hristiyan dini hareket ile bağlantılıdır. Bu hareket; Ku Klux Klan’dan Adolf Hitler ve Nazizm’i doğuran Üçüncü Reich’a kadar birçok radikal grup doğurmuştur. Nazizm’in ortadan kalkmasının ardından ise Batı’da beyaz adamın özgürlüğü, tehdit altındaki haklarının korunması, Müslüman ve Yahudi karşıtlığı, üstün ırkın kanının temizlenmesi, beyazların üstünlüğü ve buna benzer suç unsuru taşıyan hastalıklı söylem ve sloganları benimseyen silahlı “milisler” ortaya çıkmıştır. Ardından bu milisler kendilerine bağlı kişiler aracılığıyla basit saldırılar düzenlemeye başladılar. Ta ki radikal aşırı sağcı gruplardan birisine bağlı olduğunu açıklayan Timothy McVeigh 1995 yılında Oklahama eyaletindeki bir federal binaya bir bombalı saldırı düzenleyip 168 kişinin ölümüne yol açana kadar. Ardından dünya 2011 yılında, aşırı sağcı  Anders Behring Breivik’in düzenlediği ve 77 kişinin hayatını kaybettiği saldırıya, 2015 yılında Dlyann Roof’un Güney Carolina’daki bir kiliseye düzenlediği ve 9 kişinin öldüğü, 2018 yılında ise Robert Bowers’ın Pennsylvania eyaletinin Pittsburgh kentindeki bir sinagoga düzenlediği ve11 kişiyi öldürüldüğü silahlı saldırıya tanıklık etti. Bütün bunlar arasında bir de Kanada’nın Québec eyaletinde bir camide namaz kılanlara düzenlenen terör saldırısı da vardır. Yine İngiltere’nin Manchester şehrindeki bir camide de müslümanlar buna benzer bir saldırıya maruz kalmışlardır. Radikal aşırı sağcı hareket Avustralya, ABD, İngiltere, İtalya, Fransa, Macaristan, Avusturya, Almanya ve İsveç’te artmaktadır. Sosyal medyada var olan paylaşımlarının tamamı terörist kökenlere ve eylemlere sahip kolektif bir düşünce ve organizasyon olduğunu onaylamakta ve doğrulamaktadır. Batının hem de hemen geleneksel “cihatçı” düşünce ve yahudileri koruma birlikleriyle nasıl başa çıktıysa aynı şekilde radikal aşırı sağcı düşünce ile de başa çıkması gerekir. Bunların birincisi; Eymen ez-Zevahiri, Hasan Nasrallah ve Ebu Bekir el-Bağdadi gibi kişiler, Harici ve Haşhaşi ideolojisi ürünü El-Kaide, Hizbullah ve DEAŞ gibi örgütler ortaya çıkarırken ikincisi ise Meir Kahane gibi bir suçlu ile Filistin’in El Halil kentinde bir camiye düzenlediği saldırıda namaz kılanları öldüren Baruch Goldstein gibi bir teröristi doğurmuştur. Dünyanın bugün, zamanın bizlere hiçbir dini olmadığını ve nefretin onu harekete geçiren temel etken olduğunu kanıtladığı terörizme karşı birleşik bir duruş sergilemesi gerekir. Müslümanlar da sizin ve bizim terörümüz karşılaştırmaları yapmadan ve bu sonuçsuz tartışmaya girmeden, soyların eşitlenmesi, tekfircilik, farklı dinden olanları küçümseme gibi çirkin ayrımcılıklar yaratan ırkçı düşüncelerden toplumlarını temizlemeye çalışmalıdırlar. Camilere saldırılar düzenleme ve namaz kılanları öldürme suçlarını müslümanların da gerçekleştirdiğini, Cuheyman ve grubunun düzenlediği Kabe baskını başta olmak üzere Irak, Suriye, Lübnan, Mısır, Libya, Yemen, Kuveyt, Suudi Arabistan’daki camilere düzenlenen saldırıların ve Müslümanları hedef alan katliamların arkasında  onlarca müslümanın bulunduğunu hatırlatmamıza gerek yoktur. Bütün bunları DEAŞ, El Kaide ve Hizbullah’tan teröristler gerçekleştirmiştir. Yine Ortadoğu’da kiliselere düzenlenen terör saldırıları da buna dahildir. Bu saldırının ardından atılması gereken yasal adımlar; bu anın yasal, hukuksal ve kurumsal olarak değerlendirilmesi, ağlamak ve bir faydası dokunmayan kendini mazlum gösterme yerine yahudilerin “antisemitizm” bir suç olarak kabul ettirmeleri gibi İslamofobinin de yasal bir suç olarak kabul edilmesi sağlanmalıdır. Yeni Zelanda olayı düşünce ve eylem olarak tamamen bir terörist eylemdir. Yaşananlardan ders çıkarmak ve yeniden tekrarlanmasını engellemeye çalışmak bütün dünyanın sorumluluğundadır. Bu bir fırsattır. Terörizmin, Yeni Zelanda’ya da ulaşması ile gerçekten de terörün Dünya üzerinde ulaşamayacağı güvenli bir yer olmadığını anladım.

مشاركة :