Yeni Zelanda’da 50 Müslüman’ın katledildiği korkunç terör saldırısının ardından geçtiğimiz Cuma’dan bu yana tüm dünya hep şu soruları soruyor: “Saldırı neden dünyanın en güneyindeki bu sessiz ülkede gerçekleşti?”, “Bu korkunç terör saldırısı, neden dünyanın en güvenli ve en barışçıl ülkeleri arasında olduğu düşünülen Yeni Zelanda’da yaşandı?”, “Bu olay neden İzlanda’nın ardından dünyanın en sakin ülkesi olan ve Müslüman göçmenler tarafından ‘yeryüzü cenneti’ olarak nitelendirilen bu Güney Pasifik ülkesinde meydana geldi?” Fakat Cuma günü, geçtiğimiz yıl gerçekleşen bir başka saldırıda ölenlerden çok daha fazlası Christchurch kentinde sadece 36 dakika içinde iki camiye düzenlenen saldırı da öldürülmüş ve 50 Müslüman şehit edilmişti. Polis memurlarının bile genellikle silahsız gezdiği bir ülkede, anne babalar, çocuklarına olanları açıklamaya zorlanırken kendileri de olayı anlamaya çalışıyorlardı. 4, 9 ve 12 yaşlarındaki üç çocuğunu 7 kişinin öldürüldüğü Linwood camisinin bulunduğu yere götüren Chris adlı bir baba onlara, silahlı bir adamın çokta uzakta olmayan bir yerde böylesi korkunç bir saldırı düzenleyebileceğini anlatıyordu. Chris, çocuklara bunun gerçek olduğunu söylemekle onları insanlığın bu tür olaylara neden olabilecek gerçek doğasından uzak tutmak arasında ince bir çizgi olduğunu söyledi. Chris ve çocuklarının yakınındaki ağır silahlı bir polis memuru, silahını insanları korumak için taşıdığını açıklamaya çalıştı. Fakat silahlı kişinin de kurbanlarını öldürmek için silah kullanması çocukların kafasını karıştırmıştı. Görgü tanıkları ise terör saldırısının ne kadar kanlı olduğunu belirtirken ölenlerin arasında kadın ve çocukların bulunduğuna dikkati çektiler. Öte yandan polis, insanlardan “bu trajik olayın görüntülerini” paylaşmamalarını istedi. Filistinli bir görgü tanığı, camilerden birinde bir kişinin başından isabet eden kurşunla oracıkta nasıl şehit edildiğine şahit oluşunu anlattı. Bir başka görgü tanığı ise aralarında çocukların da olduğu yerde yatan cansız bedenleri gördüğü anı aktardı. Bir diğeri ise ateş seslerini duyduktan sonra yerde kanlar içinde yatan 4 kişi gördüğünü kaydetti. Filistinli bir göçmen AFP’ye verdiği demeçte, “İlk kez 2011’de Yeni Zelanda’yı ziyaret ettiğimde buranın yeryüzü cenneti olduğunu düşünüp ailemle burada beladan uzak, huzur içinde yaşamaya karar vermiştim” ifadelerini kullandı. Öte yandan dün, Yeni Zelanda’nın dört bir yanından insanlar, ada nüfusunun yaklaşık yüzde 1’ini oluşturan 50 bin kişilik Müslüman topluluğuyla dayanışma içerisinde olduklarını göstermek için camilerin etrafında ziyaretlerde bulundular. O ziyaretçilerden biri olan Locke Smith, “Böyle bir olayın bölgemizde yaşanabileceği aklımıza gelmezdi. Bu olay tam bir şok. Bunu yapanın buralı olduğunu düşünmek bile imkansız” şeklinde konuştu. Çocuklarıyla ziyarete gelen Chris ise saldırının Yeni Zelanda’nın artık dünyadan izole bir yer olmadığının göstergesi olduğuna dikkati çekerek, böyle bir olayın artık Yeni Zelanda gibi bir ülkede de gerçekleşebileceğini ortaya koyduğunu söyledi. Bir başka ziyaretçi Jeremy Mitchell ise böyle bir katliamın Yeni Zelandada gerçekleşmesinin “akıl dışı” olduğunu belirtti. Tüm Yeni Zelandalıların Müslümanlara ve kurbanların ailelerine yüzde 100 destek verdiğine inandığını belirten Mitchell, “Bu katliamı desteklemediğimizi ve saldırganın inandıklarına inanmadığımızı söylemek istiyorum” dedi.
مشاركة :