Cezayir halk hareketinin sembolü: Avukat Mustafa Buşaşi

  • 3/30/2019
  • 00:00
  • 5
  • 0
  • 0
news-picture

Cezayir’de 22 Şubat’tan bu yana süregelen öfke dalgasının zirveye ulaştığı bir zamanda, ülkede yaşanan protestoların baskısından dolayı iktidar süresini uzatmaktan vazgeçen Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika’nın yerine önerilen ünlü avukat Mustafa Buşaşi’nin ismi tartışmaların gündeminde yerini aldı. Aktivistler, seçilen yeni cumhurbaşkanına iktidar koltuğunun teslim edilmesiyle birlikte sona erecek olan 6 aylık geçiş dönemine başkanlık etmesi için Mustafa Buşaşi’yi öneriyor. Diğer bazı kimseler ise Buşaşi’yi gerçekleştirilecek doğrudan seçimlerde salahiyet sahibi bir başkan olarak görüyor. Buşaşi, basına yaptığı son açıklamada, bu her iki görüşe de katılmadığını dile getirdi ve hak ve özgürlükleri savunan basit bir savaşçı olarak kalmayı tercih ettiğini söyledi.Bazı aktivistlerin aksine Buşaşi, ordunun, ciddi ve kronik bir hastalık yüzünden cumhurbaşkanını azletmekten bahseden anayasanın 102. maddesini uygulama önerisini reddetti ve bu bağlamda şu ifadeleri kullandı: “Gerekli olan, halkın egemenliğin kaynağı olduğunu belirten anayasanın 7. Maddesinin uygulanmasıdır. Halk bu rejimden kurtulmayı istiyor ve geleceği için yapılan düzenlemeleri denetlemesini istemiyor. Halkın çığlığı, Kanada’dan Asya’ya kadar tüm dünyaya yayıldı, fakat Cezayir rejimi halkın bu çığlığını işitmeyi reddetti.”Buşaşi açıklamasının devamında şu değerlendirmelerde bulundu: “22 Şubattan bu yana sokaklara dökülen gençler bize özlediğimiz onur ve gururu tekrar kazandırdılar. Dünyadaki halklar ile konuştuğumuzda utanç duyuyorduk. Hepimiz bu barışçıl devrimi desteklemeliyiz ve gerek anayasa tartışmalarında gerekse de ülkeye liderlik edecek birini seçerken bu destekten geri durmamalıyız. Kendim için hiçbir şey istemiyorum, ancak ülkemin dürüst bir kişi ve temiz eller tarafından yönetilmesi için mücadele ediyorum.”Ülkenin şahıslara değil mekanizmalara ihtiyacı var Tarih profesörü ve ünlü siyasi aktivist Muhammed Arezki Ferrad, şu açıklamalarda bulundu: “Cezayir halkı, kaçınılmaz olan ikinci cumhuriyete doğru evrilen çok önemli bir süreçten geçiyor. Buşaşi her ne kadar ülkeye başkanlık edecek salahiyete sahip olsa da mevut aşamada şahıslardan ziyade çalışma mekanizmalarına ihtiyaç var. Kuşkusuz, ikinci cumhuriyetin inşası herkes için önemli bir görevdir ve 22 Şubattan bu yana devam eden hareketlilik birçok neslin mücadelesinin birikiminin bir meyvesidir. Dolayısıyla bunun bir anda elde edildiğini düşünmek hatalıdır. Tüm siyasi çevrelerin dahil olduğu geniş bir diyalog başlatmalıyız ve yolsuzluk sembolü olarak öne çıkan isimler dışında siyasette bir izolasyona gitmekten kaçınmalıyız.” “Mevcut anayasa kapsamında bir çözüm mü arıyoruz? Yoksa sahadaki halk meşruiyetine giderek anayasanın ötesine mi geçiyoruz” sorularının sorulması gerektiğini dile getiren Ferrad, sözlerini şöyle sürdürdü: “Mevcut anayasa bu rejimin kesintiye uğramasını isteyen halkın iradesine cevap verecek mekanizmalara sahip değil. Bu nedenle, çözümün halk meşruiyetinde olduğuna inanıyorum ve bu bağlamda tüm tarafların (partiler, sendikalar, dernekler, aktivistler, ulusal şahsiyetler…) katılacağı kapsamlı bir diyalog başlatılmasını öneriyorum. Diyaloğun amacı, cumhurbaşkanın görevlerini üstlenecek bir başkanlık konseyi atanması yoluyla geçiş aşamasının parametrelerini belirlemek olacaktır. Cumhurbaşkanlığı konseyi işleri deruhte edebilecek bir hükümet atar, seçim yasasını değiştirir ve seçimleri denetlemekle kalmayıp seçimleri organize edecek bağımsız bir komite oluşturur.”Uygun isimler Buşaşi’yi yakından tanıyan ve aynı zamanda bir avukat ve eylemci olan Abdülgani Badi, onun hakkında şunları söylüyor: “Sayın Buşaşi’nin halk nezdinde ve siyasi çevrelerde geniş bir kabul gördüğünü düşünüyorum. Geçiş sürecinde önemli bir rol oynayabilir. Bir başkasında nadiren bir araya gelen kendine has bazı özellikleri var. Bütün hassasiyetleri kabul eden uzlaşmacı bir kişiliği var. Güçlü bir karaktere sahip, karizmatik ve aynı zamanda ilmi bir kişiliğe sahip. Sahip olduğu en önemli özellik, bütün fikirlere saygı duyması ve belli bir siyasal renge karşı aşırı ya da yanlı olmamasıdır. Tabii ki bu hassas aşamada Buşaşi, üzerinde fikir birliğine varılacak bir isim olabilir. Kendisini tanımayan gençlerin ona yakınlaşmaya çalışması tuhaf değil. Birçok kişi, web sitelerinde, Youtubeda ve arama motorlarında Buşaşi ile ilgili ayrıntıları arıyor. Politik olarak, rejimle ilgili hiçbir şeye dahil değildi. Muhalif olduklarını iddia edenlerin çoğu, dokunulmazlık sandalyesini elde etmek için büyük miktarda para ödüyorlar.” Gazeteci yazar Osman Lahyani, Buşaşi isminin ön plana çıkmasının, kendisinin insan hakları ve sivil faaliyetler alanındaki dengeli tutumundan ve on yıllardır sivil devleti, özgürlükleri ve yargının bağımsızlığını savunmasından kaynaklandığını düşünüyor. Ayrıca bir süre önce parlamentodan istifa etmesinin kendisinin iktidardan uzak duran resmini tamamladığını söylüyor. Buşaşi’nin çeşitli muhalif siyasi güçlere aynı mesafede durduğunu dile getiren Lahyani, Mayıs 2017 seçimlerinde Sosyalist Güçler Cephesi (FFS) çatısı altında aday olmasının Buşaşi’nin mücadelesini ve itibarını etkilemediğini belirtiyor.Lahyani sözlerini şöyle sürdürdü: “Tüm bu faktörler ile birlikte Buşaşi’nin dengeli tutumu, duygusal olmayan kişiliği ve iktidar yarışında emsallerinin olmaması onu bir sonraki aşamada önemli bir isim haline getiriyor. Buşaşi, ideolojik referansların farklılığından bağımsız olarak, muhalif güçlerin kesiştiği bir adam profiline sahip. Öte yandan Cezayir gibi ülkelerin yaşadığı demokratik geçiş aşamalarında toplumun Buşaşi gibi lider bir profile ihtiyacı oluyor.”Buşaşi’yi en iyi tanıyan isimlerden biri olan insan hakları aktivisti ve gazeteci Hasan Buras ise onun hakkında şunları söylüyor: “Mustafa Buşaşi, Şubat 2011de Arap Baharı olarak bilinen olaylar bağlamında gerçekleştirilen gösterilerin saflarında özgürlük ve demokrasi savunusu yaparken, General Tevfik istihbarat direktörüydü ve Buteflika sağlığının doruğundaydı. Bugün ona saldıran ve imajını bozanların çoğu, başkentteki binaların balkonlarından ve pencerelerinden bize taş atıyor ve yüksek sesle, “Yaşasın Buteflika… Yaşasın Buteflika” diye bağırıyorlardı. Umarım yönetici grup kolay teslim olmaz ve baskıya ve zulme başvurmaz. Böylece en nihayetinde halk hareketi onları bir elekten geçirir ve temizler. Çünkü eleğin üstünde kalacak olan kimseler adil olan kimseler olacaklardır. Buşaşi de tüm özellikleri ile bu kimselerden biridir.”Yeni nesil avukatlardan biri olan ve aynı zamanda üniversitede Buşaşi’den ders alan Abdurrahman Salih ise onun hakkında şöyle konuştu: “Onu 1997 yılında İnsan Hakları ve Milletlerarası Özel Hukuk profesörü olarak tanıdım. O zaman hukuk üçüncü sınıf öğrencisiydim. Kendisi tipik bir üniversite profesörünün tüm özelliklerine sahiptir. 2004 yılından beri birkaç kez onunla birlikte insan hakları çalışmaları kapsamında bir araya geldik. Mustafa Buşaşi, ideal bir devlet anlayışına sahiptir ve bazen Montesquieu’nun düşüncesinin ötesine geçer. Devlet esasen özgürlüklerin ve değerlerin garantörüdür. Adaletin ulusun kalesi olduğu görüşünü kabul eder ve her zaman demokratik devletlerin mağlup olmayacağını söyler. İnsanlık, diktatörlükle yönetilen bir devlet ile savaşa giren demokratik bir devletin mağlup olmadığını bilir. Atina’nın Sparta’ya karşı olan savaşlarından İkinci Dünya Savaşına kadar böyle olagelmiştir. Buşaşi’ye göre sahte bir demokratik maske takmış olan baskıcı bir diktatörlük atmosferi içerisinde ülke ilerleyemez ve gelişemez. Buşaşi, muhaliflerin totaliter bir rejim altında çok fazla zulme maruz kaldığını düşünüyor. Bunlar benim Sayın Buşaşi hakkındaki şahsi değerlendirmelerimdir. Kendisi çatışmaktan ziyade rekabet yanlısı olan biridir. Rekabetin gerçekleştiği şartların adil olmadığının farkına varırsa geri çekilmekten imtina etmez. Parlamentodan istifa etmesi bunun bir örneğidir. Geçiş dönemine başkanlık edebilecek biridir.” Hükümete yakın sivil toplum örgütlerinden olan Cezayir Sivil Toplum Akademisi Genel Sekreteri Ahmed Şenna ise medya ve sosyal paylaşım sitelerinin söz konusu isimleri –her ne kadar farklı partilere mensup ve farklı uzmanlık alanlarına sahip olsalar da sanki tek bir siyasi okuldan mezun olmuş gibi- halk hareketinin ideal liderleri suretinde resmetmesinin tesadüf olmadığını dile getirerek şu açıklamalarda bulundu: “Söz konusu isimler garip bir şekilde halk hareketinin ön saflarında bulundukları gibi iktidar koridorlarında, muhalif partilerde ve ayrılık savunucularının saflarında da bulunuyorlar! Bu hayalperestler ikinci cumhuriyetin bir yanılsamadan ibaret olduğunu ne zaman anlayacaklar? Bazı uydu kanalları ve sanal siteler tarafından size takılan hayali lakaplar ve verilen liderlik payeleriyle sevinmeyin! Liderlik medya olgusu olmadığı gibi mukaddesata saldırmak ve sabitelere karşı gelme cesareti de değildir. O, her şeyden önce ahlak, değer ve kurtuluş devrimine sadakattir.”

مشاركة :