​İran’ın Arap dünyasındaki yayılmacılığı Şii bariyerini aşıyor

  • 3/31/2019
  • 00:00
  • 4
  • 0
  • 0
news-picture

İran’da Ali Hamaney’in Cumhurbaşkanlığı döneminde Hamaney, İran-Irak savaşı ve devletin çöküşünü, 1980-1988 döneminde görüldüğü gibi topraklarına Irak’tan gelecek herhangi bir saldırıyı engelleme gayesiyle burada tampon bölge kurmak için tarihi bir fırsat olarak gördü. Haşimi Rafsancani ve Muhammed Hatemi dönemleri boyunca ise İran-Irak savaşından sonra ülkenin yeniden imar edilmesi için bir fırsat yakalandı. Devrim ihracı hem Rafsancani hem de Hatemi dönemlerinde yeni bir söylemle gerçekleşti. Ardından Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Ahmedinejad da komşu ülkelere devrim ihracına yöneldi ancak bu kez söz konusu yöneliş ideolojik olmaktan daha çok pragmatisti. ABD’nin Irak’ı işgalinden birkaç hafta sonra Ahmedinejad’ın İranlı militanları Irak’a göndermesine şaşırmamak gerek. Buraya gönderilen uzmanlar,  militanların eğitilmesine ve finansmanına belirleyici bir katkı yapan İran ordusuyla, İran siyasi güçlerini, yeniden yapılandırılmış Irak devlet aygıtında geniş siyasi varlıklarını sağlamak için yorulmadan çalışıyorlardı. İran’ın Arap dünyasındaki etkisi, Irak’la savaşından sonra Suriye ile ilişkisi ile Hizbullah’ı “Kudüs’ün özgürleştirilmesi” bahanesiyle desteklemesiyle sınırlı kaldı. Yeniden yapılanma ve iç ihtilaf sorunlarına rağmen muhafazakar akım, tüm iktidarı elinde tutarak İran Devrim Muhafızlarını, devletin günlük karar alma mekanizmalarıyla iç içe geçmiş büyük bir ekonomik ve politik sisteme dönüştürdü. Öte yandan İran’ın Arap dünyasına yönelik emperyalist politikası, Irak ve Lübnan gibi Şii nüfusun olduğu bölgelerin dışına çıkmayacağı görüşü hakimdi. Ancak son 20 yıldaki gelişmeler aksini söylüyor. Arap dünyasının doğu kapısı olarak tanımlanan Irak konusunda Arap devletleri bir strateji oluşturamadı. Arap stratejisinin yokluğu İran nüfuzunun artmasına neden oldu. Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen gibi ülkelerde artan İran’ın nüfuzu yalnızca yandaşlarının desteklenmesi değil gündelik olayların takibi noktasına kadar ulaştı. İran’ın nüfuzunun yalnızca bu bölgelerde Şii nüfusuyla sınırlı kalacağı ancak Sünni ve Hristiyanların etkilemeyeceği fikri doğruluktan uzak. Zira Irak ve Lübnan deneyimleri İran’ın ekonomik ve başka vaatlerle mezhep duvarını aşabileceğini gösteriyor. Azınlıklar Koalisyonu önce Hristiyanları cezbederek Lübnan ve Suriye’de “Direniş Ekseni”ne katılmalarını sağladı. Ardından Sünni topluluğunun İran’a baskı yapmak yerine işbirliğini tercih eden kesimlerini etkiledi. Lübnan seçimlerine bakıldığında İran’ın etkisi geleneksel müttefikleri Şii gruplar ile yeni müttefikleri Hristiyanları da aşarak diğer gruplara da sirayet etti. İsrail tarafından gelebilecek herhangi bir saldırıya yanıt vermek İran stratejisinin temeli olmaya devam ediyor.

مشاركة :