Mekke’de gerçekleşen zirvelerden Filistinlilere kuruluşlarından bu yana düzenlenen toplantılarda sunulan geleneksel desteğin yeni bir versiyonu çıktı. Bu yüzden Filistinliler, arkalarında kapsamlı bir Arap ve daha geniş bir İslam dünyası desteği olduğunu söylemeye devam edebilir. Ancak Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda (BMGK) yapılan geleneksel oylamalar göz önüne alındığında, daha geniş bir uluslararası desteğe ihtiyaçları olduğu da bir gerçek. Bu durum Filistin öyküsünün temellerinden biridir. Filistin’in bu hali üzerine varlığının ve haklarının tanınması ve benimsenmesinin reddedilmesi süreci gibi birçok faktör eklendi. Diplomatik usullere göre tam anlamıyla tanınmayanlar, pragmatik ve pratik açıdan kabul edilirler. Bu nedenle Yahudi devletiyle yan yana yaşayan bağımsız bir Filistin devleti olasılığına yakın olan iki devletli bir çözüm bulundu. Filistin öyküsü, ilkeli bir uluslararası tanınmadan gerçek uygulamaya doğru gelişmiş bir duruma evirildi. Filistinliler için bağımsız bir devletin kurulması konusundaki iyimserlik, sayısal hesaplamalara göre gayet mantıklıydı. Tüm dünyaya iki devletli bir çözümün onaylandığını duyuran İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahuya bile karşı çıkacak kimse yoktu. ABD ise çözümü benimsemiş ve Trump öncesi dönemde bu çözüm üzerine çalışmış gibiydi. Diğer yandan bölgesel ve uluslararası fırtınalar, toprak kaymalarının bütün dağları kör bir gözle bir yerden diğerine hareket ettirmesi gibi Filistin öyküsünü kontrolü altına aldı. Filistin meselesi gerçeği, bölgedeki ve dünyadaki Müslümanlar için başka bir gerçekliğe taşındı. Geleneksel Filistin öyküsü, dünya tarafından kamusal konumlarda desteklenen iddialara dönüşürken ilgi, davranış ve öncelikler ise ondan uzaklaştı. Bazı denge ülkeleri (Fransa) Filistin meselesini çözmek için Müslümanlara ilgi göstermeye başladığında, kimlerin bu konuya soğuk ve ilgisiz olduğunu gördük. Paris’in ev sahipliği yaptığı konferans, bir ilerleme mekanizmasından barış fikrine ve onun gerçekleştirilmesi için çalışmanın ve dayanışmanın öneminin sadece göstermelik olduğu bir çözüme doğru evirildi. Peki, hangi faktörler Filistin öyküsünü doğrudan olumsuz olarak etkiledi? Bunardan ilki bölünmeydi. Filistinliler, henüz aralarındaki bölünmelere bir çözüm bulamadı. Bu yüzden Filistin’in bedeninde açılan bölünme yarası, dışarıdan gelen darbelerle daha da genişliyor. Siyasi sorunların da önüne geçemediler. Bu da Filistin’in haklarını savunan altyapıyı vurdu. İkincisi, Arap ülkeleri ve bölge ülkelerinde yaşanan baş döndürücü gelişmeler oldu. Arap ülkeleri ve bölge ülkelerindeki durum Filistin meselesinin neden olmadığı endişe ve ittifaklara yol açtı. Bu da Filistinlilerin durumunu, geleneksel olarak etkili olan tarafların çıkarları ile “Yüzyılın Anlaşması” başlıklı temelde zirveler ve çalışmalar aracılığıyla verilen sözler arasında ortaya çıkan açık bir çelişkinin gölgesinde bıraktı. Kimsenin kimseyle çatışmaya girmeye niyeti olmadığı bir zamanda Arap ülkelerinin Filistin meselesine olan bağlılığı, geçmişte olduğu gibi ABD ile temel farklılıklar nedeniyle karşı karşıya gelmelerine yol açtı. Filistin meselesini çıkmaza sürükleyen üçüncü bir faktör ise İsrail sağı tarafından alınan bir kararla Filistinlilerle anlaşmaya tamamen son verilmesiydi. Bununla birlikte ABD yönetiminin zorla yapılan işgali gönül rızasına dönüştürecek bir mantıkla Filistin meselesini tasfiye etmek için çalıştığı açıkça ortaya çıktı. Ancak hiçbir Filistinli hak ve amaçlarının yanlışlığı nedeniyle bu mantığı kabul etmiyor. Bu yüzden tüm dünya, Filistinlilerim çekincelerini ve ABD’nin aracı olarak rolünü reddetmelerini, Yüzyılın Anlaşması veya önceki girişimlerden sızanların, neden ABD’nin bir aracı olarak kabul edilmesine izin vermediğini artık anlıyordu. Öyleyse en önemli soru şu; Filistinliler ne yapmalı? Bu soruya net bir cevap verebilmek için Filistinlilerin kendi başlarına yapacakları ve kendilerinden başlayacakları çok fazla iş var. Yani Filistinlilerin kendileriyle yüzleşmek için ilk önce güvenilirliklerini geri kazanmaları gerekiyor. Öncelikle Filistin halkının kötü bir durumda olduğunu ve çetin koşullara dayanmaya çalıştığı toprakların, bir yandan İsrail ve ABD diğer yandan Arap ülkeleri ve bölge ülkelerindeki hızlı gelişmelerin ağır yüklerini taşıması gereken kaygan bir zemin olduğunu kabul ederek başlayalım. Bu ikilemi ele almadan bölgesel ve uluslararası nüfuzu yeniden kazanmak tıpkı onlarca yıl önce olduğu gibi oldukça zor görünüyor. Filistinliler, bölge ve Arap ülkeleri seviyelerinde, eski taahhütleri yeni bir dengeye koymalı ve yeni Arap denklemine Arapların taşıyamayacağı yükler yüklememeli. Bu konuda Filistin Başbakanı Muhammed Iştiyye’nin Filistinlilere Araplardan yapamayacakları işler beklememeleri fakat onlardan, adil, güçlü ve etkili bir ilkeye sahip olmaları, ABD’nin bölgedeki barış ve istikrarın temelini oluşturamayacağı ve bunun da kaçınılmaz olarak gerginlik ve patlama noktalarının çok fazla olduğu yeni bir gerçeklik yaratacağı konusunu anlamalarını istemeleri tavsiyesine katılıyorum. Mevcut çıkmazı kırmak için öncelikle bu çıkmazın varlığını kabul etmek gerekiyor. İkinci olarak ise Filistinliler kendi içlerindeki sorunları çözmeli ve sonrasında Araplardan ve diğerlerinden yükümlülüklerini yerine getirmelerini istemeliler.
مشاركة :