Müzakereler ve İran’ın sorunları birbirinden ayırma politikası

  • 6/12/2019
  • 00:00
  • 3
  • 0
  • 0
news-picture

Körfez bölgesindeki gerilimi kapsamayı amaçlayan Avrupalı ve uluslararası çabalar çerçevesinde, Tahran’a yönelmeden önce geçtiğimiz Pazar günü BAE’nin başkenti Abu Dabi’yi ziyaret eden Alman mevkidaşı Heiko Maas ile düzenlediği basın toplantısında BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed Al Nehyan, İran ile yapılacak müzakerelere bölge ülkelerinin ortak edilmesi gerektiğinin üzerinde durdu. Zayed ayrıca, ülkesinin bölgedeki yatıştırma çabalarını memnuniyetle karşıladığını ama aynı zamanda gelecekte İran ile imzalanacak herhangi bir anlaşmanın, bölge ülkelerini de kapsaması ve taraf olması gerektiğinin altını çizdiğini vurguladı. BAE’nin bölge ülkelerinin, İran ile imzalanacak herhangi bir anlaşmada taraf olması talebi, uluslararası toplumu ve özellikle de Washington’ı ABD eski Başkanı Barack Obama idaresi ile aynı hatalara düşme risklerine karşı uyarmayı amaçlamaktadır. Bu uyarı, ayrıca İran ile imzalanan ve 5+1 olarak bilinen nükleer anlaşma öncesi nükleer müzakerelerin bir tarafı olan Avrupalı ülkelere de yöneltilmiştir. Şarku’l Avsat gazetesinin yayınladığı, ‘İran ve pembe çizgilere bağlı kalmak’ adlı makalesinde, İranlı gazeteci Emir Tahiri, 5+1 anlaşmasının İran’a uygulamak istemediği 6 BMGK kararını görmezden gelmeye izin vermeyi amaçladığı ve Obama’nın da Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nı (NPT) görmezden geldiği düşüncesine yer vermişti. Obama, İran’ı bu anlaşmanın maddelerine uymaktan muaf tutarak ve sadece İran’a uygun olması için tasarlanmış olduğu açıkça belirtilen ve dünya çapında Kapsamlı Ortak Eylem Planı ya da İran Nükleer Anlaşması olarak bilinen bir anlaşma icat ederek bunu yapmıştır. ABD’nin İran’ı yanlış bir şekilde değerlendirmesi, İran’ın genişleme projesini dizginsiz bir şekilde hayata geçirmesine, 4 Arap başkentini kontrol ettiğini deklare etmesine, devrimci modelini bu ülkelere ihraç etmeyi başardığını açıkça belirtmesine, balistik füze programını nükleer anlaşmanın maddeleri dışında tutmayı başarmasına izin vermiştir. Geçmişte Tahran, Obama’nın taleplerine karşılık vermişti. Obama, Beyaz Saray’dan ayrılmadan önce hanesine bir başarı daha kaydetmek için İran ile bir nükleer anlaşma imzalama çabasındaydı. Bu yüzden yine Obama’nın talebi ile ABD’li müzakere ekibi İran ile arasındaki krizi, nükleer silah edinmesini yasaklamak ile sınırlı tuttu. Bu müzakerelerde,1979’dan beri İran’ın bölgenin istikrarını sarsma çabalarından muzdarip olan ABD’nin Körfez’deki geleneksel ortaklarının ulusal güvenlik çıkarları dikkate alınmadı. İran’ın bölgeye yönelik bu çabaları, 2003 yılında Irak’ın işgalinin ardından ABD yönetiminin Irak sorununu kötü bir şekilde yönetmesinin ardından büyüdü. Nitekim bu kötü idare daha sonra, İran’ın nüfuzunu genişletmesine ve ABD eski Başkanı George Bush idaresinin kendisi ile bölgesel komşu ülkelerin çıkarlarını dikkate almayan, Irak’ın karar alma mekanizmalarında İran’ın kontrolünü pekiştiren siyasi bir sürece karşılık, önceliği ABD güçlerinin güvenliği olan politik ve güvenlik temelli bir uzlaşıya varmasına yol açtı    İran şu ana kadar, ABD’nin müzakere için öne sürdüğü şartları birbirinden ayırmayı başaramadı. Aynı şekilde İran, ABD Başkanı Donald Trump’ı özel müzakereler düzenlemeye ikna etmeyi de şimdiye kadar başaramadı. İran bu şekilde sorunları bölümlere ayırmaya, Trump’ı müzakerelerde öncelikli konuları ele almaya ikna etmeye, en az nükleer silah elde etmesi kadar Körfez bögesinin istikrarına stratejik bir tehlike oluşturmaya başlayan diğer meselelerden uzakta, sadece nükleer meseleyi görüşmeye çalışmaktadır. Donald Trump’ın müzakere ekibi ise ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun belirlediği ve rejim için varoluşsal bir tehdit oluşturan, devrimci ve genişlemeci özüne temas eden 12 şartın uygulanmasında hala ısrar etmektedir. İranlı müzakere ekibinin, birbirine bağlı olup bölünmesi mümkün olmayan bir ABD’li şartlar dizisi ile karşı karşıya olması, Tahran’ın herhangi birini kabul etmekten korkmasına neden olmaktadır. Çünkü İran, bu taleplerden bir tanesini bile yerine getirmesi halinde, diğerlerinin domino taşları gibi ardı ardına devrilmesi tuzağına düşmekten kaçınmaktadır. Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerinin davranışları ise aynı hataya bir kez daha düşmeyeceklerini göstermektedir. KİK ülkeleri, ilki Irak’ta ikincisi de Cenevre olmak üzere İran-ABD müzakereleri deliğinden iki kez ısırıldı. Dolayısıyla bilhassa İran kaynaklı tehlikelerin Batılı ülkelerin çıkarlarına uygun olarak bölünmesinin, İran’ın asiliği ile başa çıkmakta bölgesel zorlukların artmasına neden olacağının, deneyimler ile kanıtlanmasının ardından gelecekteki müzakerelerde masada yer alan ana taraflardan biri olmayı istemek, bu devletlerin hakkıdır. Tahran ise kendisini iyi komşuluk kurallarına uymaya mecbur edecek katı tavizler sunmak zorunda kalmamak için bunu reddediyor ve kaçınmaya çalışıyor.

مشاركة :