İran, Körfez gerilimini nasıl tırmandırıyor?

  • 6/24/2019
  • 00:00
  • 1
  • 0
  • 0
news-picture

Bir yandan ABD-İran arasındaki gerilim ve başta Japonya olmak üzere birçok ülkenin arabuluculuk girişimleri diğer yandan Umman Denizi’nde petrol tankerlerinin hedef alınması ve ABD insansız hava aracının düşürülmesi gibi Körfez bölgesinin tanık olduğu dozajı artan gerilimin gölgesinde Velayet-i Fakih rejimi bölgenin güvenliğini sarsan, kaos ve istikrarsızlık yaratan gerilimi tırmandırma politikasını sürdürüyor. Hızla değişen bu bölgesel gelişmelerin ortasında İran içerisinde neler olduğuna daha az önem veriliyor. Herkese dış gelişmelere odaklanmışken İran içerisinde rejim, güvenlik cihazlarını yeniden inşa ediyor. Tahran’a bağlı liderlerden ve milis unsurlarından oluşan Irak istihbaratı ile bağlantılı İranlı Kudüs Tugayı’ndan etkili isimleri içeren bölgesel boyutlu yeni bir güvenlik organı kuruyor. Buna ek olarak; başta Körfez bölgesindekiler olmak üzere bölge ülkelerine karşı yeni bir tırmandırma dönemine hazırlık olarak Iraklı Haşdi Şabi, Esed rejimi birimleri ve Lübnanlı Hizbullah örgütü içerisinde de yeni birimler kuruyor. ABD’nin Dışişleri Bakanı Mike Pompeo aracılığıyla hazırladğı planı ise hazır. Buna göre İran’ın doğrudan ya da vekilleri aracılığıyla dolaylı bir şekilde bir Amerikalıyı öldürmesi halinde ABD askeri olarak kendisini cezalandıracaktır. İran’ın güvenlik ve istihbarat organlarını yeniden yapılandırdığına yönelik sızıntılar nisan ayının ortalarından itibaren ortaya çıkmıştır. Yine de bu değişimler, rejimi düşürme talebi ile Yeşil Hareket destekçilerinin  sokaklara döküldüğü 2009 yılından bu yana ilk kez yaşanan ve büyük bir öneme haiz temel değişimleri içeren yeni bir dönem sayılmaktadır. 2018 yılında yaşanan halk gösterileri de rejimin, güvenlik birimlerini yeniden yapılandırmaya yönelmesinde  büyük bir rol oynamıştır. Bunun yanında; ekonomik durumun kötüleşmesine, halkın memnuniyetsizliğinin artmasına ve rejimin 120’den fazla İran kentine yayılan gösterilerin yeniden başlamasında duyduğu korkuya da işaret etmek gerekir. Bütün bunlar, İran’ın güvenlik ve istihbarat birimlerini yeniden yapılandırmasını hızlandırmasına yol açan etkenlerdendir. İran halihazırda sivil ve askeri olmak üzere bilinen en az 10 istihbarat servisine sahiptir. Bu servislerden her birinin aralarında yabancılarında bulunduğu 3000’e yakın elemanı vardır. Silahlı kuvvetlerin genel dayanaklarından oluşan askeri kurumun da (ordu ve Devrim Muhafızları) kara, hava ve deniz kuvvetleri içerisinde birbirinden bağımsız isithbarat birimleri bulunmaktadır. Doğal olarak; İstihbarat Bakanlığı ve istihbarat birimleri yıllık genel bütçeden büyük bir pay almaktadır. Dini liderin büyük oğlu ve Devrim Muhafızları’nın üst düzey subaylarından biri olan Mücteba Hamaney’in yönettiği dini liderin evinin de kendi özel güvenlik birimi bulunmaktadır. Buna ek olarak; Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin 16 yıl boyunca başkanlığını yaptığı Ulusal Güvenlik Konseyi vardır. Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi ve meclis tarafından onaylanması gereken İstihbarat Bakanı da aslında Dini lider tarafından atanmaktadır. Ama bakanlığı önem açısından Devrim Muhafızları’nın istihbaratından sonra ikinci sırada yer almaktadır. Kudüs Tugayı’nın da kendine özel bir güvenlik birimi vardır. Böylece İran İstihbarat Bakanlığı önem olarak Devrim Muhafızları’nın güvenlik biriminden sonra gelmektedir. Görünüşe bakılırsa İran rejimi bu değişimler ile 2001’deki 11 Eylül saldırılarının ardından verimsiz ve etkisiz olan idari bölümlerin rolünü kısıtlamak ve en üst düzey takip ve işbirliği koordinasyonun sağlayan ABD’lileri taklit etmeye çalışmaktadır. ABD bu yapılanma çerçevesinde; içeride ve dışarıda bütün istihbarat faaliyetleri arasındaki koordinasyonu sağlamak amacıyla güvenlik ve istihbaratın beyin takımı olacak bir Ulusal Güvenlik Direktörlüğü kurmuştu. İşte İran’ın yaptığı şey de tam olarak budur.  Kasım Süleyemani’de bir “Sezar” gibi bütün bu faaliyetlerin başında yer almaktadır. Ancak İran’da yaşananlar bundan tamamen farklıdır. İstihbarat Bakanlığı resmiyette varlığını sürdürmesine rağmen birçok görevi, liderleri ve yetkileri, Velayet-i Fakih rejimi ve Dini liderin politika ve ilkelerine, devrim rejimi temellerine bağlı Devrim Muhafızları istihbaratına devredilmiştir. Devrim Muhafızları’nın en önemli görevleri arasında ise rejimi ve devrimi korumak vardır. Dolayısıyla bütün güvenlik ve istihbarat kurumlarını kapsayan değişimler, bu ilkeden (devrimi ve rejimi korumak) yola çıkmaktadır. Bu değişimler ile İran İstihbarat Bakanı Mahmud Alavi bakan olarak görevini sürdürse de pratik olarak önemli istihbarat kararları alma yetkisi elinden alınmıştır. Bunun yerine bütün güvenlik ve istihbarat birimleri Dini liderin evinden yani Mücteba Hamaney ve sağ kolu Kudüs Tugayı Komutanı Kasım Süleymani tarafından yönetilmektedir. Kudüs Tugayı’na bağlı istihbarat birimi ise hiçbir değişikliğe uğramadan olduğu gibi kalırken Kasım Süleymani de kendi biriminin çalışanlarını Dini liderin evi  ile koordineli bir şekilde bizzat azletme  ve atama yetkisini korudu. Bu geniş yetkiler aracılığıyla Kasım Süleymani; görevi diğer İranlı istihbarat birimleri ve Katar, Irak ve Suriye istihbaratları ile İran rejiminin düşmanları yani ABD ve bölgedeki müttefikleri ile yüzleşmek için işbirliği yapmak ve koordineli bir şekilde çalışmak olan birleşik bir bölgesel istihbarat birimi kurdu. Bilindiği gibi Süleymani; İran’ın bölgesel müdahaleler dosyasıdan sorumlu olan, Lübnanlı Hizbullah örgütü ile Yemen’deki Husiler’e ek olarak Iraklı Haşdi Şabi ve Suriye’deki Fatimiyyun,  Zeynebiyyun ve Haydariyyun gibi örgütleri denetleyen kişidir. Bu hareketler, Kudüs Tugayı istihbarat birimi tarafından denetlenmektedir. Kasım Süleymani ve tugayı ülkelerindeki İran nüfuzu ve gücüne karşı olan halkları sindirmekte artık hem iç hem de dış deneyimlere sahiptir. Süleymani, Suriye halkını sindirmeye ve Yemen’de bir iç savaş çıkarmaya nasıl ortak olduysa İran içerisindeki farklı bölgelerde ve Ahvaz bölgesindeki gösterileri bastırmak için de yine Haşdi Şabi, Hizbullah ve Afganlardan oluşan Fatimuyyun örgütlerini kullanmaktadır. Farklı İranlı muhalif güçlerden oluşan ve içerisinde Ahvaz Arapları, Kürtler, Azerbaycan Türkleri, Beluciler, Lurlar, Türkmenler gibi farklı ırklardan partiler ile Farslı oluşumları barındıran geniş bir koalisyon olan İran Demokratik Güçler Meclisi; yabancı milis güçlerin İran içine sokulmasını ve sellerden zarar gören bölgelerdeki afetzedelere yardım adı altında ülkede konuşlandırılmasını kınayan bir bildiri yayınladı. Bunun yanında Meclis ayrıca Irak, Afganistan, Suriye, Lübnan ve Pakistan hükümetlerine, vatandaşlarının İran Devrim Muhafızları tarafından paralı askerler olarak kullanıldığı uyarısında bulunan ve onlardan vatandaşlarını geri çağırmalarını talep eden mektuplar gönderdi. Son birkaç hafta ve gün içerisinde yaşanan, Umman Denizi ile Körfez bölgesinde petrol tankerlerini hedef alan saldırıların yanı sıra Bağdat’taki ABD Büyükelçiliği’nin hedef alınması, Husilerin Suudi Arabistan’a yönelik devam eden roket saldırıları gibi terör saldırıları aslında Kasım Süleymani’nin liderliği altında yeni oluşturulan İran istihbarat birimi tarafından düzenlenmiştir. İran bu saldırılar ile Körfez bölgesinde güvenlik ve istikrarı sarsmayı ve petrol piyasalarında kaos yaratmayı amaçlamaktadır. Bunun en iyi kanıtı da Umman Denizi’nde 2 petrol tankerinin ve onunda öncesinde Körfez sularında 4 petrol tankerinin hedef alınmasının ardından petrol fiyatlarının hemen 1 gün içerisinde yaklaşık olarak %4 oranında yükselmesidir. Bana göre bu son saldırılar Kudüs Tugayı’nın ABD’ye gönderdiği ve İran’ın elinin her yere uzanabileceği, petrol piyasalarının istikrarını hızlı bir şekilde sarsacak ve Körfez’de deniz trafiğini tehdit edecek gerekli imkanlara sahip olduğu anlamına gelen bir mesajtır. Son İran saldırılarında kullanılan taktikleri incelediğimizde; kullanılan silahlara, uygulama yöntemine, gerekli deneyime ve zamanlamaya bakarak temel olarak Devrim Muhafızları ve Kudüs Tugayı’nın kullandığı metotlar içerisinde yer aldığını söyleyebiliriz. Bu saldırıların sadece tek tarafa yani İran rejimine yaradığı kesindir. Bu tür sınırlı eylemlerden daha fazlasını beklememiz gerektiğini düşünüyorum. Bunun yanında Hizbullah örgütü ya da Avrupa, ABD ve dünyanın diğer bölgelerine yayılmış ve İran’a bağlı  Şii Afgan, Pakistan ve Hint örgütler aracılığıyla İranlı muhalif liderlere karşı yeni suikast girişimleri de olabilir.

مشاركة :