Eşref 3: Coğrafi boyuta karşılık İran’da etkin bir yapı

  • 7/25/2019
  • 00:00
  • 3
  • 0
  • 0
news-picture

İran Halkın Mücahitleri Örgütü’nün Arnavutluk’taki Eşref 3 Kampı’nda düzenlediği konferans; partiler ya da devletler düzeyinde olsun katılımcılarının niteleği ve sayısı ile Tahran’daki Mollalar rejiminin yineleyip durduğu iddaların aksine İran muhalefetinin son yıllarda maruz kaldığı bütün zorluklara rağmen halen siyasi ve askeri formunu koruduğunu kanıtladı. İran içerisinde, yakın ve uzak ülkelerde gurbette yaşayan İran halkının gerçek temsilcisi olduğunu kanıtlamayı sürdürdüğünü, 1979 ve öncesinden günümüze kadar devam eden karanlık dönemin aydınlanma zamanının geldiğini ispatladı. İran’ı kana boğan ve Irak ile arasındaki 8 yıllık savaşın sona ermesinden sonra bile bölge ülkelerinin çoğunu maliyetli ve sürekli savaşlara sokan bu gerici rejimin yok olma vaktinin geldiğini gösterdi. 2003 yılındaki değişimlerin ardından Halkın Mücahitleri’nin Irak’ta kalmış olan güçlerinin Arnavutluk’a taşınmasının ardından kurmuş oldukları yeni kampa Eşref 3 adını vermelerinin nedenini sorgulayanlar olabilir. Eşref, Halkın Mücahitleri lideri Mesud Recavi’nin eşinin adıdır. O da örgütün önde gelen isimlerindendi. Çok erken bir dönemde şehit oldu. Halkın Mücahitleri Örgütü’nün Irak’ta bulunan askeri ve siyasi komuta merkezine de Eşref 1 ve Eşref 2 şeklinde onun adı verilmişti. İşte bu nedenle, Arnavutluk’ta bulunan ve son konferansa ev sahipliği yapan kampın adı Eşref 3. Sünni ya da Şii olsun Irak halkına yönelik korkutucu katliamlar gerçekleştiren ve gerçekleştirmeye de devam eden mezhepçi milislerin ve İran Devrim Muhafızları birliklerinin insafına kalan, mahsur kaldıkları Irak’tan zorlukla tahliye edilen yüzlerce savaşçının Arnavutluk’taki bu bölgeye taşınması ile burası 1.5 yıl içerisinde güzel bir küçük kente dönüştü. Bütün bunlar bir yana asıl önemli olan Eşref 3 kampının Halkın Mücahitleri’nin 41’inci konferanslarına ev sahipliği yapmış olmasıdır. İranlı üyelerinin yanında bu konferansa, içerisinde birçok eski yetkilinin özellikle de Amerikalı yetkilinin bulunduğu 200’den fazla heyet katılmıştır. Ayrıca aralarında eski başbakanların ve bakanların, etkin bir konuma sahip parti ve sendikalardan temsilcilerin bulunduğu bir Arap heyeti de katılmıştır. Ev sahibi devlet Arnavutluk’un; küresel bir gösteri gibi görünen bu konferansta birkaç üst düzey yetkili tarafından temsil edildiğine de işaret etmemiz gerekir. Araplara İmam Muhammed Nasıruddin el-Elbani ve sülalesi uzun yıllar Mısır’ı yöneten Büyük Muhammed Ali Paşa’yı hediye eden bu köklü İslam ülkesi adına konuşma yapan temsilci; İran Halkın Mücahitleri Örgütü’nün kardeş saydıkları İran’a zaferle dönene kadar vatanlarında ikamet ettiklerini belirtti. Bu noktada, İran’ın resmi medyası ve İran’ın politik ve mezhepçi dairesi içerisinde yer alan ülkelerin medyalarının bütün propaganadasına rağmen Halkın Mücahitleri Örgütü’nün siyasi merkezinin Meryem Recavi’nin liderliğinde halen Paris’te bulunduğunun altını çizmeliyiz. Eşref 3 de sahip olduğu bütün konferans salonları, büyük devletlerin düzeyindeki tesisleri ile tek başına Irak’taki Eşref 1 ve 2 kamplarının yerini doldurmaktadır. Halkın Mücahitleri Irak’ta bulunduğu dönemde amaçladığı zafere çok yaklaşmış ama gerçekleştirememişti. Eşref 3 Konferansı’nda; Mollalar rejiminin örgütün bazı üst düzey liderlerini hedef alan operasyonlarından birinde hayatını kaybettiği söylenen ve uzun yıllar medyadan uzak duran örgütün kurucu lideri Mesud Recavi’nin iddiaların akisne hala hayatta ve işinin başında olduğu yarı resmi bir şekilde açıklandı. Bu açıklamanın katılımcılar arasında yarattığı büyük sevinç; bazıları misafir bazıları da yakın ve uzak ülkelerden konferansa katılan liderlerden oluşan 5 binden fazla katılımcının da kendisine eşlik ettiği İran Ulusal Direniş Konseyi lideri tarafından çeyrek saat boyunca coşkulu bir şekilde alkışlanarak gösterildi. Dolayısıyla; Eşref 3 Konferansı’nın katılımcıları ve konukları ile hem Halkın Mücahitleri hem de İran direnişi için yeni ve özel bir durum oluşturduğunu güvenle söyleyebiliriz. Bunun yanında İran içerisindeki direnişçilere de ilham kaynağı olmuştur. Önümüzdeki günlerin, içeride büyüyen krizini aşmak için Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen’de olduğu gibi krizini dışarıya ihraç eden bu rejimin gerçek çöküşlerine tanık olacağı umudunu arttırmıştır. Eşref 3 Konferansı’nın gerçekleştirmiş olduğu bütün bu başarıların ardından İran halkının devriminin halen devam ettiği, Mesud Recavi’nin eski İran Başbakanı Muhammed Musaddık’ın gerçek siyasi varisi olduğu kanıtlanmıştır. 1953 yılında gerçekeşen darbenin, bütün ulusal, dini ve mezhepçi oluşumları ile İranlıların direnişini, 1979 yılında gerçekleşen “devrim”in ardından daha da karanlıklaşan o dönemlerden kurtulma azimlerini kıramadığını göstermiştir. Bilindiği gibi 1979’daki devriminin görevi, ilk olarak Musaddık Hareketi ardından da Halkın Mücahitleri tarafından temsil edilen İran ulusal bağımsızlık hareketinin önünü kesmekti. Dolayısıyla bu konferans, sürecin sona ermeyip devam ettiğini, zaferin yakın olduğunu ve cesaretin gerçekten de sabır olduğunu kanıtlamıştır. Bu noktada; bir Arap-İran çatışması olmadığını ve aslında çatışmanın Araplar ve Halkın Mücahitleri’nin temsil ettiği İran direnişi ile eski Şah rejimi ve mevcut Mollalar rejimi arasında olduğunu iyice anlamalıyız. Bu da Arapların, İran ile herhangi bir savaşa çekilmekten kaçınmaları, 2 ulus arasındaki siyasi ve ekonomik yolların hepsinin açık ve güvenli olması için bu görevi İran direnişine bırakmaları gerektiği anlamına gelmektedir. Bu, gerekli bir şeydir ve 2 halk arasında ortak bir tarih ve çıkarlar, büyük İslam dini olduğu için mümkündür. Son olarak; Halkın Mücahitleri Hareketi’nin liderleri, uzak sürgün yerlerinde yaşayan bir hareket olduğu ve İran’ın içerisindekiler ile hiçbir bağlantısı olmadığını söyleyenlere Hz. Peygamber’in davetinin başlangıcında Mekke’den Medine’ye hicret etmek zorunda kaldığını hatırlatmalıyız. Hz. Muhammed’in (sav) İslam davetini korumak için hicret ettiğini ve tam anlamıyla güçlendiğinde, birkaç yıl içerisinde bu hanif dinin bayrağını doğuda Çin’den batıdaki Poitiers’e kadar ulaştıran vahyin beşiğine, o büyük başlangıç noktasına geri döndüğünü hatırlatmalıyız. Ayrıca Vladimir Lenin de ilk başlarda Fransa’da yaşamış ve ancak komünizmin başarılı olmasının ardından Rusya’ya geri dönmemiş midir? Aynı şey Filistin devrimi, hızlıca Türkiye’ye geçmesinin ardından uzun yıllar Irak’ta yaşayan daha sonra Fransa’ya geçen Humeyni’nin devrimi için de geçerlidir. Nitekim Humeyni ancak 1979 yılının şubat ayında devrim başarılı olduğunda İran’a geri dönmüş, 8 yıl süren Irak-İran savaşı, şu ana kadar devam eden bütün bu yıkıcı savaşların ateşiyle yanan bütün bölgenin ve ülkesinin başına bela olan siyasi projesinin zaferini tamamlayacak adımları atmaya başlamıştır.

مشاركة :