Kudüs üzerine gitmek üzere Halep dolaylarında bekleyen Türk Sultanı Alparslan Abbasi halifesinden bir emir alır ve daha önce Kürt Mervanilerin elinde iken Bizans’ın eline geçen Malazgirt’i almak üzere harekete geçer. Mervaniler, Malazgirt Bizans’ın eline düşünce halifeden yardım istemişler ve Halife de en yakın kuvvet olan Sultan Alparslan’ı görevlendirmiş. Bazı tarihçilerin aktardıklarına göre Halep’ten dört bin kişilik bir süvari birliğiyle harekete geçen Türk Sultanı Alparslan’a Mervanilerden on bin kişilik Kürt kuvveti katılır ve kazanılan bu büyük zaferden sonra Anadolu Kürt, Türk, Arap bilumum Müslümanlar için bir yurt haline gelir zaman içinde. İran’ın tahtına geçen Şah İsmail bütün İran’ı siyasal ve mezhebi anlamda egemenliği altına aldıktan sonra Kürdistan’a yönelir ve kendi sosyal ve coğrafi karakterlerine uygun bir şekilde bağımsız beylikler, mirlikler halinde yaşayan Kürtleri egemenliğine boyun eğmeye zorlar. Kürt İdris-i Bitlisi Türk Sultan’ı Yavuz’dan yardım ister ve Osmanlı ordusunun desteğiyle kazanılan Çaldıran zaferiyle birlikte İran doğal sınırlarına çekilir, Osmanlı da Kürtleri koruma altına almış olarak payitahtına çekilir. Türk Sultanının sağladığı güvenlikle Kürtler Osmanlıya gönüllü katılarak özgün hayatlarını sürdürmeye devam ederler. Türk Nureddin Zengi büyük bir komutan olan Kürt Selahaddin’i himayesine alır. Türk Nureddin’in vefatından sonra Devletin başına geçen Kürt Selahaddin Türk, Kürt, Arap askerlerden oluşan ordusuyla Kudüs’ü haçlılardan kurtarır ve yirminci yüz yılın ilk yarısından biraz sonrasına kadar Kudüs Müslümanların egemenliğinde darus-selam (barış yurdu) olarak kalır. Türk orduları Balkan savaşlarında ağır hezimetler alırlar. Kürtler toplayabildikleri kuvvetlerle yardıma gelirler. Aşiret reisi bir kadın olan Fate Reşê’nin aşiret süvarileriyle İstanbul’dan geçişi meşhurdur. Kürt dengbêjleri hala Kürt aşiret kuvvetlerinin Edirne muhasarasında sergiledikleri kahramanlıkları anlatırlar. Çanakkale’de sergilenen o muhteşem direnişte ve kazanılan o göz kamaştırıcı zaferde Kürtler, Türkler ve Araplar omuz omuza çarpışırlar, sonra koyun koyuna yatarlar Çanakkale’nin bağrına. Sarıkamış’ta Allahuekber dağlarında donarak ölen askerlerin yüzde doksanı Kürt aşiret kuvvetleridir. Türk Paşası Mustafa Kemal Erzurum Kongresinde ve başka münasebetlerle Kürt aşiret reislerine, şeyhlerine memleketin uğradığı işgali, bundan nasıl kurtulmak gerektiğini anlatır ve birlikte mücadele vererek Kurtuluş Savaşı zaferle taçlandırılır. Buraya kadar özetleyerek ve daha birçok parlak örneğini de atlayarak anlattığım Kürt-Türk tarihidir. Kürt dara düşünce Türk’ü, Türk dara düşünce Kürd’ü yardıma çağırmıştır. Antep işgalinde yakılan “Vurun Kürd oğlu vurun namus günüdür” türküsü meşhurdur. Bu tarihin talihi de bu türkünün “Vurun Türk oğlu vurun namus günüdür” şeklinde değiştirilerek Kürdün hazfedilmesiyle ters gitmeye başladı. Geçenlerde Malazgirt zaferinin yıldönümü büyük bir coşkuyla kutlandı. Seksenli yıllarda Kenan Evren tarafından Afganistan’dan getirilen Müslüman Kırgızların da çadırı kurulmuştu meydanda. Ama Kürtleri temsilen tek bir işaret yoktu. Elbette orada Kürtler vardı, ama Antep türküsündeki gibi hazfedilmiş olarak. Gönül isterdi ki platformda Cumhurbaşkanının arkasında dizilen Türk bahadırlarının yanında Mervanileri temsilen bir Kürt mêrxasi de dursundu. Bu makus talihi yenmek için önce türküleri aslına döndürmek gerekir galiba. Türküleri aslına irca etmediğimiz için de talihimizle birlikte tarihimiz de doğal mecrasında akmıyor Suriye’de olduğu gibi. Suriye’de Türkiye’yi haklı kılan bazı şiddet ve terör örgütlerinin etkinliği elbette vardır ve Türkiye bu bağlamda yerden göğe kadar haklıdır. Ama dünyaya verilen mesaj şudur: Türkiye Suriye Kürtlerini imha etmek istiyor, ABD, Rusya ve bilumum batı ülkeleri buna engel oluyor… Bu yöndeki değerlendirmeleri okuduğum zaman irkildim. Ya ben ters tarafımdan kalkmışım ya da tarih nehri tersine akıyor. Tersine giden bu akışı düzeltmek için işe önce türkülerden başlamak gerekir galiba.
مشاركة :