Burgiba’ya darbe yapan Mzali başarılı olsaydı ne olurdu?

  • 9/5/2019
  • 00:00
  • 1
  • 0
  • 0
news-picture

Tunus, 17 Ocak 2010’da ünlü Muhammed Buazizi olayı ile Arap Baharı’nın ilk başladığı yer olmasına rağmen bereket versin ki bölgedeki bazı devletlerin yaşadığı felaketlerden kaçınmayı başardı. Tunus’ta, cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken artık uzak olan bir tarihe, seksenli yılların ikinci yarısına dönmek, gerçekleşseydi Tunus’un gidişatını değiştirecek bir olayı hatırlamak gerek. O dönemde Londra’dan yayınlanan “Al Majalla” dergisinde muhabir olarak çalışıyordum. Bu derginin editörlüğünü sırasıyla 4 öncü meslektaşımız üstlenmişti. Bunlar: Abdulkerim Ebu el-Nasr, İmadeddin Edib, Osman el-Umeyr ve bütün bu uzun yılların yıpratamadığı bir dostluk ile bağlı olduğum Abdurrahman Raşid idi. Arap dergilerinin efendisi sayılan bu dergide, 1980 yılında yani yayınlamaya başladığı ve ilk editörü büyük üstat Abdulkerim Ebu en-Nasr döneminde Beyrut muhabiriydim. Bunun yanında, uzun yıllar süren yaratıcılık ve “öncülüğün” ardından ne yazık ki güneşi batan Lübnanlı “es-Sefir” gazetesinde de çalışıyordum. 1982 yılında İsrail’in Lübnan’ı işgal etmesi ve Filistin liderliğinin Tunus’a taşınmasının ardından Al-Majalla’nın Londra’daki merkezine geçtim. Daha sonra, Filistin liderliği ile birlikte Filistin–Arap olayları da Kahire’den Tunus’a taşınmış olduğu için bu güzel ülkedeki varlığım neredeyse kalıcı oldu. Hédi Nouira yerine Başbakan olan Muhammed Mzali döneminde 1986 yılında Tunus’da bulunduğum sırada “gazetecilerin dostu” olarak bilinen Filistinli lider Salah Halaf’ın (Ebu İyad) koruması  kaldığım otelde beni ziyaret ederek; "Ebu İyad çok önemli bir mesele için hemen şimdi sizinle görüşmek istiyor” dedi. Elbette hemen kabul ettim çünkü bu büyük dost, çok önemli bir şey olmasa sabahın bu kadar erken saatinden benimle görüşmek istemezdi. Hemen hazırlanıp Ebu İyad’ın koruması ile birlikte Ebu İyad’ın Kartaca bölgesindeki evine gittim. Daha varır varmaz Ebu İyad bana: “Hemen hareket etmeliyiz çünkü Vesile bin Ammar bizi kendi evinde kahvaltıya davet etti” dedi. Tabi ki bu benim için kaçırılmaz bir fırsattı. Çünkü uzun yıllar Habib Burgiba’ya eşlik etmiş ve bir zamanlar Tunus’un First Lady’si olan Vesile bin Ammar, Büyük Mücahit’ten boşanmadan önce ve sonra büyük bir sır ve bilgi deposu gibiydi. Burgiba ile boşanmalarının nedeni ise; kendilerini Tunus devletinde üst düzey makamlara ulaştıracak yolda Vesile’yi bir engel olarak görenlerin hile, entrika ve kışkırtmalarıydı. Söylenenlere göre bu kişiler arasında Mansur Suheyri ve ABDnin Tunus Büyükelçiliği’nde çalışan Burgiba’nın yeğeni Saide Sasi de vardı. O dönemde Büyük Mücahit’in yaşı gerçekten de çok ilerlemiş ve cumhurbaşkanlığı görevlerini yerine getiremez bir duruma gelmişti. Ülkeyi onun adına yakın çevresi yönetiyordu. Nitekim, uzun yıllar hayat arakadaşı ve yoldaşı, uzun mücadele döneminde destekçisi olan Vesile bin Ammar’dan vazgeçmesini ve ondan boşanmasını sağlayan da yakın çevresinden kişilerdi. Kahvaltı masasında yalnızca ev sahibimiz Vesile, Ebu İyad ve ben vardım. Vesile bin Ammar, kahvaltı sırasında Büyük Mücahit’in ölümünün ardından yönetimi ele geçirmek isteyenler arasındaki çatışmanın zirveye ulaşmış olduğu o dönemin koşullarıyla ilgili çok şey anlattı. Daha sonra çok önemli bir meselenin üzerinde durdu. Anlattığına göre Muhammed Mzali, kendisine bağlı doktorları, Habib Burgiba’nın artık görevlerini yerine getiremeyecek kadar hasta olduğu, bu nedenle cumhurbaşkanlığı seçimleri için uygun koşullar sağlanana kadar ülkeyi vekaleten yönetecek birinin seçilmesi gerektiğine dair resmi bir rapor hazırlamak ile görevlendirmişti. Bu sözler beni gazeteci merakı ile şunu söylemeye itti: Bu, Başbakan Muhammed Mzali’nin Burgiba’nın yerine geçeceği ve Tunus cumhurbaşkanı olacağı anlamına mı geliyor... Bunu duyan Vesile bin Ammar alaylı bir kahkaha patlattı. Yüksek bir sesle ve sağ elinin işaret parmağını yukarı kaldırarak: -Mzali mi?! Kendisi bir devlet adamı değildir. Hatta yönetici olmaya uygun olmayan bir entelektüelden ibarettir! Bu mücadaleyi kazanacak olan Zeynelabidin bin Ali’dir" dedi. Bu konuda uzun uzun konuştuktan sonra Ebu İyad ile birlikte Vesile’nin evinden ayrıldık. Yine gazeteci merakı ile bu kez Ebu İyad’a şunu sordum: Vesile bin Ammar bunları yayınlamam için mi anlattı yoksa bunlar oldukça tehlikeli gelişmelerin eşiğinde olduğu açık olan bu ülkede, koşulların doğurduğu dedikodulardan mı ibaret? Ebu İyad gerçekten alaylı bir kahkaha patlatarak bana: “Seni kara kaşına ve kara gözüne mi  Vesile’nin evinde kahvaltıya davet ettiğimizi zannediyorsun” dedikten sonra şunu ekledi: Dostumuz Muhammed Mzali’ye elini çabuk tutup hemen harekete geçmesi gerektiğini çünkü iktidara uzanan birçok el olduğunu ve İçişleri Bakanından önce, harekete geçip onu safdışı bırakması gerektiğini söylemek istiyoruz... Ona yanıtım şu oldu: Entrikalar ve siyasi oyunlar bir yana mesleğime sadık kalarak bu sabahki ziyaretimde duyduklarımın en azından bazısını yayınlamalıyım. Londra’ya döndüm ve neyi yayınlayıp yayınlamayacağımızı kararlaştırdık. Ardından Al-Majalla dergisi bir sonraki sayısında bu büyük haber ile yayınlandı. Bunun üzerine Muhammed Mzali, bana ve dergiye demediğini bırakmadı ve dünyayı ayağa kaldırdı. Birkaç gün geçmeden de 8 Temmuz 1986 tarihinde Burgiba tarafından görevinden azledildi ve ilk önce Cezayir’e ardından Paris’e kaçmak zorunda kaldı. Tunus’ta gıyabi olarak yargılanarak müebbet hapis ve milyonlarca dolar para cezasına çarptırıldı. Çok geçmeden de Mzali’nin yukarıda yer verdiğimiz doktor raporu yöntemini kullanan Zeynelabidin bin Ali yönetime el koydu ve halk gösterilerinin baskısı ile ülkeyi terk etmek zorunda kaldığı 2011 yılına kadar iktidarda kaldı. Daha sonra, Paris’te siyasi mülteci olarak yaşadığı sırada Muhammed Mzali’den bir telefon aldım. Bu telefon konuşmasında Mzali bana: “Hakkında kötü şeyler söylemiş olduğum ve Al-Majalla dergisinin yayınladığı bilgilerin bana karşı kurulan tuzağa karşı bir uyarı olduğunu anlamadığım için senden özür dilemek istiyorum evladım” dedi. Ben de ona; dergimizin yayınladığı habere karşı verdiği tepki nedeniyle kendisine kızgın olmadığımı belirterek kendisine sağlıklı ve uzun bir ömür dilediğimi ifade ettim. 2010 yılında Paris’te 84 yaşında ölüm haberini aldığımda kalbimde gerçekten de büyük bir acı hissettim. Bugün güzel Tunus, bu demokratik seçimlere yaklaşırken kendi kendime şunu soruyorum: Bu dönüm noktasında daha güçlü ve cüretkar olan Zeynelabidin bin Ali değil de Mzali “doktor raporu” ile iktidarı ele geçirmiş olsaydı 1986’dan günümüze Tunus’ta yaşananlar daha farklı olur muydu?

مشاركة :