İran, yaptırımların kaldırılması için Fransaya ve ABDye taktik uyguluyor

  • 9/5/2019
  • 00:00
  • 1
  • 0
  • 0
news-picture

Mevcut jeopolitik durum, İran’ın nükleer emellerini ve bölgesel yayılımını engellemek için ender bir fırsat sunuyor. Fransa aracılığıyla İran ve ABD arasında gizli müzakereler olduğuna dair söylentilerin yayılmaya başlamasının ardından bu hafta İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin ofisinde İranlıları gülümsemeye sevk eden bir durum vardı. Fransa’nın Biarritz kentinde düzenlenen G7 Zirvesi’nde kedinin torbadan çıkarıldığını söylüyorlar. ABD Başkanı Donald Trump gülümseyerek “Şartların uygun olması halinde önümüzdeki haftalarda Ruhani’yle bir toplantı yapma ihtimali var” açıklamasını yaptı. İran’ı yalnızlaştırmaya ve katı yaptırımlar aracılığıyla ekonomisini kısıtlamaya yönelik büyük plandaki sürpriz değişim, Tahran’ın hayal edebileceği şeylerin en güzelidir. Son aylarda Basra Körfezi’ndeki gerilim, tarafların petrol zengini bölgede herhangi bir çatışmanın ya da savaşın çıkmasını istemediklerini gösterdi. Öyle ki savaş, uluslararası düzlemde ekonomiyi felç edebilir. Zira Washington, Paris ve Tahran da bunun farkında. Bundan dolayı üçlü toplantı yapmak, geçmişe nazaran daha muhtemel hale geldi. Trump, Biarritz’te düzenlenen G7 Zirvesi’nde bugün İran’ın 2,5 yıl önceki ülke olmadığını söyledi. Bu doğru bir ifadedir. Nitekim İran bugün daha güçlüdür. Cumhurbaşkanı Ruhani, basın toplantısının ardından resmi bir açıklama yaptı. Ruhani, Washington’ın İran’a uyguladığı yasal olmayan ekonomik yaptırımları kaldırması halinde Tahran’ın mevcut durumu değiştirmeye hazır olduğunu söyledi. Diğer yandan ABD’nin Tahran ile anlaşmaya varmak için Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’la iş birliği yapma isteği endişe verici bir durumdur. Çünkü Trump, İran’a karşı Kuzey Kore örneği ile hareket edebilir. Trump, bu ihtimal doğrultusunda devam etmek ve dostane girişimlerle sert söylemi değiştirmek isteyebilir. İran, Macron’un başarılı olma ihtimaline güveniyor. Şöyle ki İranlı bir heyet, nükleer anlaşma konusunda müzakereler yapmak için Fransa’ya gitti. Ayrıca İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Abbas Arakçi ve bir grup ekonomist, Washington ve Tahran arasındaki krizin çözüm yollarını bulmak için Paris’te görüşmeler yapacak. Diğer ülkeler, Trump ve Ruhani’nin New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (BMGK) toplantısında bir araya gelip gelmeyeceği konusunda eylül ayının sonlarında ne olacağını görmek için bekleyecek. Zira Ruhani, Trump’la görüşmeyeceğini yineledi. Buna rağmen bu haftaki en dikkat çekici haber, Suriye’nin Agrabaa şehrinden, Beyrut’un güney banliyösünden ve Suriye’nin Elbu Kemal kentinden geliyor. İsrail’le bağlantılı saldırıların ve patlamaların hepsi İran’a bağlı unsurlarla ilişkilidir. Bu unsurlar yıllardır hiçbir engelle karşılaşmadan Ortadoğu’da faaliyetler yürütüyor. Bu da bölge ülkelerini tehdit ediyor. İran yıllardır farklı farklı güçleri destekliyor, çeşitli gelişmiş silahlarla donatıyor ve iç ekonomideki durgunluğa rağmen finanse ediyor. İran, olaylara dahil olduğunu gizlemek için Lübnan, Suriye, Yemen, Irak ve hatta Filistin’deki Şii militanları kullanarak yavaş yavaş güç kullanımını yabancılara devretti. Bununla birlikte Husilerin Suudi hedeflerine yönelik devam eden bombardımanlarının ve “cruise” füzeleri ile drone kullanarak petrol tesislerine ve havaalanlarına karşı süren saldırılarının arkasında kimin yer aldığı konusunda hiçbir şüphe yok. Bağdat’taki ABD Büyükelçiliği’ne yönelik saldırılar ve Suriye’deki milislerin silahlandırılması için de aynı durum geçerlidir. Öyle ki Golan Tepeleri, drone kullanmak için planlandı. Ayrıca Beyrut’un güney banliyösüne yapılan ve İran projesi için gerekli tesisleri hedef alan son saldırı, Hizbullah’ın füzelerin hassas olduğunu ve İran çıkarlarının Lübnan’ın egemenliğini ve Lübnan’da yaşayanların hayatını tehlikeye attığını gösteriyor. İran’ın tuzağa düşürdüğü Hizbullah, Hizbullah liderleriyle birlikte hareket eden Lübnan rejiminin kurmaylarını anlaşılmaz hale getiriyor. Bu durumun İran gözetiminde hızlı bir çatışmaya ve yeni bir savaşa dönüşmesi pek uzun sürmeyecektir. İşte o zaman ilk bedel ödeyenler Lübnanlılar ve özellikle de Şiiler olacaktır.  Görgü tanıkları, Beyrut’un güney banliyösünde 24 Ağustos’taki iki drone saldırısının ardından bölgenin pazar günü boşaltıldığını söyledi. Tabii haber, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’a ulaştı. Nasrallah yaptığı açıklamada buna gerekçe olarak şunu söyledi: “Banliyö sakinleri, hafta sonu tatilini güneydeki köylerinde ve Baalbek’te geçirmeye alıştılar.” Lübnanlı bir Şii milletvekili, Hizbullah’ın İsrail’e karşı yeni bir savaş macerasına girmesi halinde güneydeki Şiilerin Hizbullah’a baskı uygulayacaklarını dile getirdi. İsrail saldırısının ardından Beyrut’a kaçan güney halkını görmek için Lübnan’daki sosyal paylaşım sitelerine başvurulabilir. Tel Aviv, Hizbullah’ın Avivim yerleşim yeri yakınında bir İsrail aracına “kornet” füzesi fırlatmasına karşılık vermek için Marun er-Ras köyü çevresine yangın bombaları attı. Bazıları da güneyden araçlarıyla kaçanların fotoğraflarını çekerken “Denize girecektik” alaylı sloganını attı. Bahreyn Dışişleri Bakanı Şeyh Halid bin Ahmed Al Halife’nin ifade ettiği gibi İran, bölge ülkelerinin başını ağrıtmaya devam edecek. Bakan Al Halife, “İran, Lübnan’daki Hizbullah’ın, Irak’taki Haşdi Şabi milislerinin ve Yemen’deki Husilerin yanı sıra Devrim Muhafızları aracılığıyla bölgeye savaş ilan etti” ifadesini kullandı. Büyük kaynaklara sahip “vekil projesi”, Kasım Süleymani’ye bağlı Kudüs Gücü tarafından yönetiliyor. Kudüs Gücü, söz konusu ülkelerdeki askeri müdahaleyi komuta ediyor. Kudüs Gücü’nün ana hedefi, İran’ın nüfuzunu artırmaktır. Süleymani, İran’ın dış politikasını belirleyerek uyguluyor. İran için nüfuzunu pekiştirme projesi nükleer silah kadar önemlidir. Nitekim İran’ın büyük ekonomik baskılara rağmen Yemen, Irak, Lübnan ve Suriye’deki askeri nüfuzundan vazgeçmemesi de bu durumu ortaya koyuyor. Hiç şüphesiz Tahran tüm bölgede varlığını ve nüfuzunu pekiştirme ve İran devrimini ihraç etme noktasında taviz vermeye hazır değil. Önümüzdeki süreç, Tahran için son derece önemli olmalı. Öyle ki Tahran, yeni bir anlaşmada kazanımlarını artırmaya ve taahhütlerini azaltmaya çalışacaktır. Belki de İran büyük güçlerin bileğini bükmek için şapkadan tavşan çıkarmaya hazırlanmakla birlikte önceden bir acil durum planı da hazırladı. Buna karşılık önümüzdeki süreç, ABD’nin nükleer anlaşmadan ayrılmasına yol açan aynı yanlışları yapmaması noktasında uluslararası toplum için de önem arz etmektedir. Ancak bu kez soru şudur: Yeni nükleer anlaşmayı iyileştirmek ve yeni anlaşmayı İran’ın bölgedeki tahrip edici faaliyetlerini sınırlandırmak amacıyla kullanmak için Tahran’ın ekonomik yaptırımları kaldırmaya yönelik artan baskısından istifade etmesi konusunda büyük güçler ve etkin bölgesel taraflar, yeteri kadar akıllı mı?

مشاركة :