ABD ve İran savaşı: Çanlar kimin için çalıyor?

  • 6/27/2019
  • 00:00
  • 9
  • 0
  • 0
news-picture

İran, ABD’ye ait bir insansız hava aracı (İHA) düşürdü. Bunun üzerine tüm uluslararası havayolu şirketleri, İran hava sahasını kullanmayacağını açıkladı. ABD, buna askeri olarak bir karşılık vermedi. Başkan Donald Trump, 150 İran vatandaşının ölebileceğini gerekçe göstererek, askeri operasyon kararını son anda durdurduğunu dile getirdi. Ayrıca Trump, İran konusunda acelesi olmadığını ifade etti. Fakat ABD, hangi hedefleri takip etti? İran, hangi İHA’yı düşürdü? Irak ve Afganistan’da ABD kuvvetleriyle çalışmış eski bir İngiliz General, İran’ın büyük ve stratejik bir İHA’yı düşürdüğünü söylüyor. Düşürülen İHA, Boeing 737 büyüklüğünde olup, gövde uzunluğu 54 m ve kanat uzunluğu ise 140 fittir. 14 bin 500 mil uçabiliyor ve 32 saat havada kalabiliyor. Düşürülen İHA, tek bir görevle İzlanda büyüklüğünde bir alanı gözlemleyebiliyor. Bu, yaklaşık 123 milyon dolara mal olan büyük bir İHA’dır. Tartışmalı hava sahasında bu İHA’yı düşürmek kolaydır. Söz konusu İHA, savunma uçaklarından olmayıp silah da taşımıyordu. Koruma sistemi çok sınırlıydı. 40-60 bin fit yükseklikten uçarak gizlenme yeteneğine sahipti. Düşürülen İHA, İran’ın sahip olduğu gelişmiş hava savunma sistemi için nispeten kolay bir hedeftir. Fakat bu İHA’nın görevi neydi? İngiliz General, söz konusu İHA’nın radara sahip çok gelişmiş bir uçak olduğunu ve hedefleri bulmaya yardım edecek fotoğraflar çekebildiğini söylüyor. Ancak ben, söz konusu İHA’nın sadece gözlem yaptığını düşünüyorum. “ABD, İHA’nın uluslararası hava sahasında uçtuğunu söylüyor. İran ise İHA’nın kendi hava sahasında uçtuğunu iddia ediyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?” diye soruyorum. İngiliz General, “Hürmüz Boğazı’nın genişliği 21 mildir. İran, 12 milin kendi hava sahasına, geriye kalan kısmın Umman hava sahasına ait olduğunu söylüyor. Belki de İHA, uluslararası hava sahasında dikkatli bir şekilde uçuş yapıyordu. İran, İHA’nın kendi hava sahasında uçtuğunu belirtti. Bu gerçeği bilemeyeceğiz” şeklinde cevap verdi. Tahmin edilmeyen bir şey oldu. Şöyle ki Başkomutan Donald Trump, saldırı düzenlemekten son anda vazgeçti. Bu durum, bize John Kennedy dönemindeki Küba füze krizini hatırlatıyor. Fakat biz, farklı bir dönemdeyiz ve farklı standartlara sahibiz. Öyle değil mi? İngiliz General, “Hesapları bilmek ve şu anki gibi standartların yüksek olup olmadığını öğrenmek için krizin yaşandığı döneme bakmalıyız. Soğuk Savaş sırasında ABD gibi bir devletin saldırı yapacağını, daha sonra da bu saldırıdan vazgeçtiğini açıklayacağını hatırlamıyorum. Bu, iki defa yapılması mümkün olmayan anlamsız bir durumdur” diyor. 150 İranlı vatandaşın hayatını kaybedebileceğiyle ilgili durum nedir? Hedef neydi? İngiliz General, “Anladığımız kadarıyla ABD, İHA’yı düşüren füzelerin fırlatıldığı üssü, radarı ve kontrol tesisini bombalayacaktı. Görevde çok az insan olduğu için saldırıyı gece düzenleyecekti. 150 sayısı, sınırlı sayıdaki hedeflerin sayısıdır” açıklamasını yapıyor. Petrol tankerlerinin İran tarafından saldırıya uğramasının, İHA’nın düşürülmesinin ve ABD’nin geri adım atmasının ardından ne olacak? İngiliz General, “Bununla ilgili yazılı bir metin mevcut değil ve bu oyunun kuralları yok. Taraflar sağduyulu olursa hiçbir şey olmayacak. Bu krizden çıkmak için taraflar, bir müzakere yöntemi bulabilir. Tüm gözler, G20 Zirvesi’ne odaklanmış durumda. Öte yandan İran, tekrar askeri yöntemle hareket ederse hiçbir şey, ABD’yi karşılık vermekten alıkoyamayacaktır. Hiç kimse, ne olacağını bilmiyor. Hürmüz Boğazı’ndaki petrol koridoru risk altında olacak. Irak ve Suriye’deki İran ajanları, ABD çıkarlarına yönelik operasyon düzenleyecek. En uzak ihtimalle İran, 2 bin 500 km menzile sahip balistik füzeleri ya da anti-gemi füzeleri kullanabilir. Durumlar bu noktaya ulaşırsa işte o zaman ABD’nin askeri gücünü göreceğiz. İran’ın konvansiyonel gücü ve belki de İran ekonomisi imha edilecek” diyor. İran, ani saldırılarda başarılı bir askeri güç olduğunu söylüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? İngiliz General, “Bu durumda şu hususa işaret etmemiz gerekiyor. ABD, her yıl savunmaya 700 milyar dolar harcarken İran, 20 milyar dolar harcıyor. Konvansiyonel savaş noktasına geldiğimizde -tekrar ediyorum- biz, İran’ın askeri gücünün, altyapısının ve ekonomisinin imha edildiğini göreceğiz. Saddam Hüseyin, Kuveyt’i işgal ettiğinde Irak kuvvetlerine ne olduğunu bir hatırlayalım. Son zamanlarda İran’ın, İsrail’in Suriye’deki İran mevzilerine yönelik saldırılarına kesinlikle karşılık vermediğini gördük. İran, konvansiyonel bir savaştan kaçınmak için imkânsızı gerçekleştiriyor. ABD, zamanın kendi lehine olduğunu biliyor. Zira yaptırımlar, İran’a çok zarar veriyor. Dolayısıyla Washington, konvansiyonel çatışmalara başvurmayabilir” ifadelerini kullanıyor. İran, İHA’yı düşürerek zafer kazandığını düşünüyor. Fakat ABD’nin geçen yıl nükleer anlaşmadan çekildiğinden bu yana İran’ın belini büken yaptırımlara ve ekonomik savaşa ne demeli? Ya İran halkının durumu? Bu konuda İranlı bir gazeteci şunları dile getiriyor: “Bugünlerde insanlarla konuşulmuyor. İnsanlar öfkeli. Halk, ihtiyaçlarını satın alamıyor. Ailesine bakmak için İranlı vatandaşın birden fazla işte çalışması gerekiyor. Dükkânları ya da fırınları ziyaret ettiğinizde insanların öfkeli olduğunu fark edeceksiniz. İnsanlar birbirleriyle konuşmuyor. İnsanlar arasında iletişim yok. Çünkü herkes, mali anlamda sıkıntı yaşıyor. İnsanların büyük bir kısmı alışveriş yapmıyor. Haberler iyi değil. İnsanlar, ev kiralarını ya da faturalarını ödeyemiyor. Herkes borç içerisinde. Hatta insanlar, bankalardan kredi bile alamıyor Çünkü banka sistemi, adil değil. Aylık bir geliriniz varsa banka, size kredi veriyor. Sıradan bir işçiyseniz kredi alamıyorsunuz.” İlaçlarla ilgili ne düşünüyorsunuz? İranlı gazeteci, “İran’da sağlık sistemi, büyük bir mafya. Birisi acil bir şekilde ameliyat olmak istediği zaman sıra beklememek için doktora gizlice ödeme yapması gerekiyor. Her İranlı, bunu yapabilecek güce sahip değil. Çünkü İran’da her yerde hatta tıpta bile yolsuzluk mevcut. Kanser hastaları, ilaç masraflarını karşılayamadığı için ölüyor” diyor. 40 yıl boyunca İran hükümetleri, tüm çabalarını başkente yoğunlaştırdı ve köy halkının ihtiyaç duyduğu temel gereksinimleri görmezden geldi. Örneğin; 22 Mart’ta meydana gelen sel felaketi, yoksulların tabutuna çakılan son çiviydi. Hükümet bu durumu izlemekle yetindi. Durumlar umut verici değil. Raporlara göre İranlılar, öfkelerini birbirlerine gösteriyor. Şu an ise onlar, herhangi bir hata yapmadığını ve nükleer anlaşmaya bağlı kaldığını söyleyen hükümete öfkeleniyor. İnsanlar, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’yi “topal ördek” olarak isimlendirmeye başladı. Ruhani, nükleer anlaşmadan sonra hayatın tozpembe olacağını vaat etti. Fakat nükleer anlaşmanın ardından yönetimin teslim aldığı fondan İran halkı değil, ajanlar ve ordular yararlandı. Trump gelene ve ABD’yi nükleer anlaşmadan çekene kadar fonun kesilmeyeceğine dair bir düşünce vardı. Trump, şu ana kadar “Nükleer ve terör destekçisi İran’a hayır” diyor. Ruhani, artık herhangi bir yetkiye sahip değil. Halk, Ruhani’ye güvenmiyor. Kısa bir süreye kadar reformistler ve radikaller vardı. Ancak İran halkı, artık onlara ne inanıyor ne de güveniyor. Halk, artık politikaya güvenmiyor. İran halkı teslim oldu. İran, dışarıdan herhangi bir saldırıya uğradığı zaman halkın yönetimin etrafında toplanacağı birçok kez söylendi. İranlı bir gözlemci, İranlıların ABD’ye karşı bir araya geleceğini ve yönetimin ya da hükümetin etrafında toplanacağını uzak bir ihtimal olarak görüyor. Bu olmayacak. İran halkı, artık hiçbir şeyi umursamıyor. Siyasetçilerine, sivil ve dini liderlerine önem vermiyor. Birçokları, Trump’ın Dini Lider Ali Hamaney’e yaptırım uygulamasına sevindi. Trump, dini lidere insan olduğunu hatırlattı. İran, savaş içinde savaş yaşıyor. Bu savaşların bedelini ise İran halkı ödüyor.

مشاركة :