İranlı milislerin hegemonyası ve Irak

  • 9/10/2019
  • 00:00
  • 1
  • 0
  • 0
news-picture

Irak’ta Haşdi Şabi’nin yeniden gündeme gelmesi, Haşdi Şabi Heyeti Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Muhendis’in örgüt bünyesinde hava gücü kurma kararını kamuoyuna duyurmasıyla mümkün oldu. Irak Hava Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Enver Hama, daha sonra bu kararı yalanladı. Haşdi Şabi, 23 Haziran 2014te Irak’ın Şii dini lideri Ayetullah Ali Sistani’nin fetvasıyla, DEAŞ’a karşı mücadele için Iraklı farklı milis güçlerinin bir araya gelmesiyle kuruldu. Şii mezhep gruplarına bağlı silahlı yapının sadece terörle mücadelenin bir sonucu olmadığını söylemek mümkün. Bilakis bu yapı, Irak’ın geleceğinde dini mezhepsel bakış açısını silah gücü ile korumak ve çağdaş Irak devlet sisteminin ayrılmaz bir parçası haline getirme vizyonunu taşıyor. Görünüşe göre Haşdi Şabi, sahada bölgesel ve uluslararası çatışmalara karışan bölgesel bir milis gücü görüntüsü vermeye başlıyor. Haşdi Şabi’nin bu siyasi ve dini görüntüsü yeni değil. Bilakis ülkelerine karşı mücadele içinde olan Iraklılar tarafından Bedir Örgütü’nün kurulduğu 1980’lere kadar uzanır. Bu tarihi tecrübe, Haşdi Şabi’yi Irak denkleminde kilit bir aktör yapan ve 67 silahlı milis grubunu yarı resmi bir askeri kuvvete dönüştüren mezhepsel sadakatin ulusal düşüncenin üstünde olduğu gerçeğini yansıtıyordu. Bunun da ötesinde, Velayet-i Fakih ile düğümlü olan milis gruplar, bugün, İran’ın ABD ve Suudi Arabistan ile olan çatışmasında önemli bir rol oynuyor. Nitekim Mayıs’ta Suudi Arabistan’ı hedef alan insansız hava araçlarının (İHA) Irak’tan havalandığı iddia edilmişti. Aynı şekilde Haziran’da Bahreynin Bağdat Büyükelçilik binasına İran destekli silahlı gruplarca baskın düzenlenmesi bu yarı resmi milis grupların, yukarıda zikredilen taraflar arasındaki çatışmalarda bilfiil yer aldığının kanıtı mahiyetindedir.Tahran’da Irak, Suriye ve Yemen’deki milis grupların liderleri ile toplantı Tahran’da 19 Temmuz’da İran dini lideri Ali Hamaney ve beraberindeki üst düzey devlet yetkilileri ile Irak, Suriye ve Yemen’deki milis grupların liderleri arasında düzenlenen toplantı, İran’a askeri olarak bağlı olan bu silahlı grupların bölgedeki rollerini açıklayan en belirgin işaret niteliğindedir. Irak basınında iki tarafı bir araya getiren toplantıyla ilgili aktarılan haberlere göre görüşmede, İsrail’in Irak ve Suriye’ye yönelik saldırılarına karşılık verme yöntemleri konuşuldu. Toplantıda ayrıca saldırıların Yemen’e de sıçrama uyarısının yapılması, Lübnan Hizbullah’ının bu ayın başında İsrail’e verdiği sistematik karşılıkla bağlantısı olabilir.İran’dan ABD’ye mesaj Haşdi Şabi isminin bölgedeki çatışmalarla anılmasının, İran’a yönelik ABD yaptırımları ve iki taraf arasında beliren askeri çatışma sinyallerinin ardından geldiği, su götürmez bir gerçek. Zira ABD’nin 2015 tarihli nükleer anlaşmadan tek taraflı çekildiğini duyurmasını izleyen süreçte, Washington-Tahran hattında savaş mı çıkacak sorusu birçok kez gündeme geldi. 19 Mayıs akşamı Yeşil Bölgede ABD Büyükelçiliği’nin katyuşa füzesi ile hedef alınmasının temel amacı ise Washington’a Tahran’a saldırması halinde bölgedeki bütün askeri ‘kollarıyla’ bu saldırıya katılacakları mesajının bir ifadesiydi. Yani diğer bir deyişle savaş ikiniz arasında değil bölgeyi de içine alacak şekilde kapsayacağı anlamına geliyordu. Devrim Muhafızları ve İran’ın Ortadoğu’daki stratejik çatışma hususundaki görüşlerini yansıtan bu politika, Haşdi Şabi yöneticilerinin ABD ile ilgili açıklamalarında yer alan ideolojik seferberlikle aynı kapıya çıkıyor. Bu yöndeki açıklamalardan biri de daha önce Haşdi Şabi çatısı altında yer alan Asaib Ehli Hak Hareketi’nin askeri sözcüsü Cevad et-Talibavi’den yapılmıştı. Talibavi, “Haşdi Şabi ve Amerikalılar arasında hiçbir anlaşma yok. Bizimle onlar arasında sadece kan var. Aramızda sadece düşmanlık var” ifadelerini kullandı. Bu politika aynı zamanda Haşdi Şabi’nin yeni Irak devleti içinde sağlam bir etki oluşturan ve bizzat Irak devletinin de gücünü aşabilecek bölgesel rol oynayan yeni bir konumlandırmayı dayatmayı hedefliyor. Bir başka ifadeyle Haşdi Şabi’nin Irak ordusunun bir parçası haline getirilmesi, yeni bir etki alanı yaratmak ve örgüte yasal statü vererek, ülkenin yasal ve kurumsal meşruiyetinin İran şemsiyesi altında kalmaya devam etmesinin önünü açmaktan başka bir anlam ifade etmiyordu. 26 Kasım 2016da Irak Parlamentosu’nda Haşdi Şabiyi ordunun bir parçası haline gelmesini öngören yasa tasarısı, çoğunluğu oluşturan Şii vekillerin oylarıyla kabul edildi. Irak Güçler Birliği Koalisyonu o dönem bu tasarıya anayasanın 9’uncu maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle karşı çıkmış ve kararın ‘ulusal birlikteliğin dinamitlenmesi’ anlamına geleceğini kaydetmişti. Anayasanın 9. maddesi, Irak ordusu dışında herhangi bir milis grubunun oluşturulmasını kesin bir dille reddediyor. Kabul edilen yasa Haşdi Şabi’yi açık bir biçimde ordunun yanında ‘yedek güç’ olarak tanımlıyor. Yine aynı yasaya göre Haşdi Şabi’nin yürürlükte bulunan askeri kanunlara tabi olduğu ve örgüt içinde siyasi çalışmalara izin verilmeyeceği belirtiliyor. Ancak Haşdi Şabi; yönetimi, çatısı altındaki grupları ve birlikleriyle yasada yer alan maddeleri uygulaması bir kenara, Irak Silahlı Kuvvetler Genel Komutanı unvanıyla Irak’ın eski Başbakanı Haydar el-İbadi’nin 11.03.2018 tarihinde yayınladığı 57 numaralı kararnameye dahi riayet etmedi. Söz konusu kararname, ülke genelinde tepki çekmiş ve İbadi, ABD’nin ajandasını uygulamak ve şehitlerin kanına ihanet etmekle suçlanmıştı.Haşdi Şabi’nin yetkisini artırmak için atılan adım Bugün yaşananları daha iyi anlayabilmek, Irak içerisinde yaşanan çatışmaların doğasını daha iyi kavramak ve bu çatışmalar ile İran’ın Ortadoğu’ya yönelik gelecek tasavvuru arasındaki bağlantıyı daha iyi kurabilmek adına 11.01.2018 tarihine dönmek gerekir. Yeni Irakta silah ve politika arasındaki müphem halkalardan birini temsil eden bu tarihte Haşdi Şabi’den bazı isimleri de bünyesinde bulunduran Bedir Örgütü’nün Genel Sekreteri Hadi el-Amiri, 15 partiye ilave olarak Fetih Koalisyonu’nu kurdu. Bu da Şii Haşdi Şabi milislerinin Irak’ta etkisini artırma konusunda yeni bir aşamaya geçtiği anlamına geliyordu. Aynı zamanda bu, İran Devrim Muhafızları’nın siyasi ve dini açıdan bölgedeki mevcut çatışmaların temelini oluşturan Velayet-i Fakih gölgesi altındaki bu milislerden bir ağ kurduğu, milislerin gücüne ve devlete gerçek anlamda katılımını sağlamaya odaklandığı demek oluyor. İran Devrim Muhafızları görünüşe göre bu konuda Lübnan Hizbullah’ı tecrübesinden faydalanıyor. Hizbullah, halihazırda Lübnan’da yasal bir zeminde siyasi sürece ortak olan düzenli bir ordudur. Bu durum, örgüte, ülkenin zayıf ordusuna karşı sahada üstünlük sağlıyor. Irak’ta Haşdi Şabi çatısı altındaki Asaib Ehli Hak, Hizbullah El Nuceba, Seraya El Horasani ve Hizbullah Tugayları’nın yanı sıra sayıca en fazla olan Bedir Örgütü, askeri eğitim ve mali fon hususunda Devrim Muhafızları’na dayanıyor. Ancak bu örgütler dini açıdan Humeyni’nin kurucusu olduğu Velayet-i Fakih ideolojisine bağlılar. Bu milislerin dışında başka silahlı örgütler de bulunuyor. Örneğin Ali es-Sistani’ye bağlı, Irak ordusu tarafından eğitilen ve saflarında yüzde 15 ila 20 civarında Sünni unsurların bulunduğu Ali Ekber Tugayı ve Abbas Tugayı bunlar arasında yer alır. Ayrıca daha önce feshedilen Mukteda es-Sadr liderliğindeki Seraya es-Selam vardı.10 maddelik kararname Mukteda es-Sadr’ın fesih kararı ve Abdulmehdi’nin milislerin düzenli orduya katılması yönünde yayınladığı kararnameye rağmen silahlı milis grupların orduya katılımı hususu belirsizliğini koruyor. 2016’da kabul edilen ve 10 maddeden oluşan yasaya işaret etmiştik. Fakat Abdulmehdi buna ek yapma zorunluluğunu gördü. Nitekim Abdulmehdi, Temmuz başında yayınladığı kararnamede, Şii milis gücü Haşdi Şabi’ye bağlı ‘tüm ekonomik büro ve askeri kontrol noktalarının’ kapatılması talimatı vermişti. 10 maddelik kararnamede, ‘Haşdi Şabi’nin Başkomutanın emirleri doğrultusunda hareket etmesi gerektiği ve DEAŞ ile mücadele döneminde kullanılan tüm isimlerin terk edilerek, yerine ‘bölük, tugay, alay’ gibi askeri tanımların kullanılacağı’ ifade edildi. Abdulmehdi ayrıca Haşdi Şabi güçlerine ülkedeki tüm bürolarını kapatması için 31 Temmuz’a kadar süre vermişti. Washington Yakın Doğu Enstitüsünün askeri ve güvenlik programının kıdemli araştırmacısı Dr. Michael Knights, Ağustos’ta yayınladığı çalışmasında, Bedir milislerinin, halihazırda Irak ordusunda kayıtlı 18 ila 22 bin askeri silah altına aldığını belirtti. Söz konusu sayıyı belirleme noktasında devletin milis örgütlerdeki savaşçı sayısı hakkında yaptığı araştırma çabalarına dayandığını ifade etti. Milis örgütlerin çatısı altındaki savaşçı sayısı ve bilgilerinin araştırılması hususu, 2018-2019 yıllarında Iraklı siyasi güçler arasında yaşanan güvenlik tartışmalarının ardından geldi. Haşdi Şabi’nin rolü, Ebu Mehdi el-Muhendis’in 21 Ağustos’ta yaptığı açıklamada, açık bir şekilde görülebiliyor. Muhendis, örgüt üslerine yönelik saldırıların, İsrail-ABD ortaklığında gerçekleştiğini öne sürmüştü. Asaib (Ehli Hak) lideri Kays el-Hazali, açıklamaya destek vermiş ve Muhendis için ‘Haşdi Şabi’nin Irak düşmanlarına cevap verme gücüne sahip temsilcisi’ nitelemesinde bulunmuştu.

مشاركة :