İran’ın güneydoğusunda bulunan Kirman şehrinden eski bir inşaat işçisi, yaklaşık yirmi yıldır, yeni yüzyılın başlarında İran İslam Cumhuriyeti’nin başlattığı imparatorluk projesinin sorumlusudur. Bu adam, İran Devrim Rehberi Ali Hamaney’in yanındaki en önde gelen askeri komutanlardan biri kabul edilen Kasım Süleymani’dir. Süleymani, İran ordusunda en yüksek askeri rütbe olan General rütbesine sahip 13 kişiden biri. Kendisi, sadece Hamaney’in talimatlarıyla hareket eden ve Kudüs Gücü olarak bilinen özel bir askeri gücün komutanlığını yapmakla temayüz ediyor. İran gümrük idaresi verilerine göre Kudüs Gücü, tek başına İranın en büyük iki limanında bulunan 12 yüzer iskelenin idaresini elinde bulunduruyor. Öte yandan İran vatandaşlığının elde edilmesi dünyadaki en zor bürokratik işlerden biridir. İranda uzun süredir yaşayan milyonlarca Iraklı, Afgan ve Azeri mültecinin İran vatandaşlığı edinme hakkı reddedildi. Bu yasak, söz konusu kişilerin İslam Cumhuriyetinin gölgesinde doğan çocuklarına kadar uzandı! Bununla birlikte vatandaşlık elde etmek ve İran pasaportu almak, Kasım Süleymani’nin veya onun en yakın yardımcılarından birinin tek bir işaretine bakar. Afganistan, Lübnan, Irak, Pakistan, Bahreyn veya diğer ülkelerden Süleymani’nin emrinde çalışan ajanlar ya da paralı askerlerden herhangi biri için işlemler bu kadar kolaydır. Eski İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemiye göre Kasım Süleymani, kendisine has bir şekilde, bir Dışişleri Bakanlığı görevini yürütüyor ve bu görevi kapsamında Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün, Yemen ve Afganistana İslam Cumhuriyetinin özel elçilerinin atamasını yapıyor. Yakın zamana kadar Süleymani, İran İmparatorluğunu kurma projesine yapılan yatırımları büyük bir başarı olarak nitelendiriyordu. Öte yandan Ayetullah Ali Yunus, “Bugün General Süleymani sayesinde Beyrut, Şam, Bağdat ve Sana olmak üzere dört Arap başkenti üzerinde özel bir kontrolümüz var” ifadesini kullandı. Resmi İran propagandası, General Süleymani’yi, büyük gayretle barışı yüceltmeye çalışan ve mütevazi bir sosyal arka plana sahip şahsiyetlerin son örneği olarak tasvir ediyor. Böylece Süleymani, İmparator Napolyon Bonapart’ın liderliğindeki Fransanın istilacı generallerine benziyor. Süleymani, Bonapart’ın yaşadığı asırda bulunmuş olsaydı, Fransız Mareşal Jean Baptiste Bernadotte’in Norveç ve İsveç tacını giymesi gibi kendisi de Lübnan kralı olacaktı. Eğer aklımızı İran devlet medyasının cebine koyarsak, Süleymani’nin 2006 yılında İsrail ordusunu, geri toparlanamayacak şekilde ezmeyi başardığını okuruz. Ayrıca bununla da kalmaz, Süleymani’nin, Beşşar Esed’in Suriye’deki muhaliflerini hezimete uğrattığını ve Irak ve Suriye’deki DEAŞ hilafetini ortadan kaldırdığını görürüz. Aynı zamanda kendisi, Beyrut, Şam ve Bağdatta molla yanlısı hükümetler kurmak için çok çalıştı! Bu aydınlık arka plana karşı, Lübnan ve Irakta patlak veren kitlesel halk ayaklanmaları ve İslam Cumhuriyetinin Suriyede yürüttüğü muhalefeti marjinalleştirme politikası General Kasım Süleymani’nin resmi hikayesi hakkında birtakım soruların ve şüphelerin oluşması için kafidir. En azından benim için Kasım Süleymani, yaklaşık bir milyon sivilin hayatını kaybetmesine sebep olan ve gerek ülke içerisinde gerekse de ülke dışında bulunan milyonlarca yerinden olmuş insanın acı ve ıstırap çekmesine yol açan mevcut krizin uzamasına yardım etmek dışında hiçbir şey yapmadı. Bu trajediyi doğuran karmaşık durumlar bir kenara; Suriyenin geleceği hiçbir şekilde Kasım Süleymani ve onun efendisi Ali Hamaney’in hayallerini yansıtmayacak. Fakat İranlı generalin Lübnan’a ilişkin planları biraz daha zaman alabilir. Çünkü burada kedinin pençesi konumunda olan Hizbullah, silahları ve mühimmatı kendi tekeline almaya çalışıyor. Bu arada, Lübnan düzenli ordusundaki ulusal unsurlar temizlenmeye devam ediyor. Bu, Humeyni ideolojisiyle tutarsız ya da ona tamamen aykırı olabilir. Bununla birlikte Kasım Süleymani’ye bağlı olan Lübnanlı Şii milislerinin, “devrimci İran fetihleri”nin öncüsü olmak yerine, bulunduğu durumu muhafaza etmeleri muhtemel. Başka bir deyişle, “İslam Cumhuriyeti” orta vadede Lübnan ve Suriye cephelerini bilfiil kaybediyor. Ancak, Iraktaki durum çok farklı. Her şeyden önce Irak, her iki ülke için de büyük bir güvenlik kaygısı olan 1.599 kilometrelik en uzun sınır şeridini İranla paylaşıyor. Ayrıca Irak, İran ve Hindistandan sonra dünyanın üçüncü büyük Şii nüfusuna da ev sahipliği yapıyor. Bununla birlikte İran’ın güneybatısına dağılmış olan tüm İranlı Arap kabilelerinin, sınırın diğer tarafında kolları ve öbekleri var. Sınırın her iki tarafında yaşayan Iraklı Kürtler, iki ülke arasında güçlü bir insani bağ kuruyor. Ayrıca Irak ve İran, büyük petrol ve nehir rezervlerini paylaşıyor. Dolayısıyla Kasım Süleymani, Irak’la, Lübnan ya da Suriye ile ilgilendiği gibi ilgilenemez. Lübnan’da mezhepçiliği körükleyebilir. Suriyede sonuna kadar savaşmaya kararlı olan Şii azınlık ile ittifak yapabilir. Ancak Iraktaki Şii çoğunluk ise bölgesel yönetim konusunda İran hükümeti ile olan rekabette, kendisini onunla eşit düzeyde görüyor. Irak Şiileri için İran’daki Kum şehri değil, Irak’taki Necef şehri, Şii inancının kaynağı ve Irak Şii hareketinin kalbidir. Bununla birlikte Kasım Süleymani, Ashabu’l Ehlu’l Hak, Haşdi Şabi ve Bedir Tugayları’ndan geride kalan kimseler başta olmak üzere Irak’taki bir dizi Şii milis grubunu kontrol ediyor. Ayrıca birçok Iraklı politikacının ve mollanın Tahranın cebindeki bozuk paralar gibi oldukları sır değil. Şeyh Kays Hazali’nin İran rejiminin lideri Ali Hamaneye yakınlığı ile bilinen Keyhan gazetesinde baş sayfadan yayınlanan yazısı bir tesadüf değil. Hazali’nin Irakın Kerbela kentindeki kanlı olayların kişisel bir analizi olarak nitelendirdiği bu yazısı, Ali Hamaneyin siyasi görüşlerini yansıtıyor. General Süleymani, Irak krizini Suriye minvalinde çözmeyi düşünüyor olabilir. Bu yolda devam ettiği takdirde feci bir başarısızlıkla karşı karşıya kalır. Daha kötüsü, İslam Cumhuriyeti’nin ulusal güvenliği için büyük bir tehdit oluşturabilir. Çünkü komşunun evinin ateş alması bizim evimizin çıkan yangından selametle kurtulacağını garantilemez. İran için bu krizin en akıllıca çözümlerinden biri, Iraktan taktiksel bir şekilde geri çekilmektir. Ayrıca Irak halkını anayasal sistem içindeki iç sorunlarını çözmeye ikna etmek için sahip olduğu tüm nüfuzu kullanmalıdır. Kasım Süleymani’nin silahlı adamlarının, duvarlarda Humeyni ve Hamaney ile birlikte boy göstermesi, 1980li yılların mollaları için iyi bir durum olarak görünebilir. Ancak Humeyniciliğin kötü niyetli kuklalarının yokluğunda, barış ve istikrarın egemen olduğu bir Irak, İslam Cumhuriyetinin ulusal güvenliği ve ulusal çıkarları için çok daha iyidir. Bir kez daha söylüyoruz: “Mollaların bakış açısından iyi görünen şey tüm İran halkı için ölümcül olabilir!”
مشاركة :