Geçen yıl yayınlanan “Korkun- Trump Beyaz Saray’da” adlı kitabında saygın ABD’li gazeteci Bob Woodward, Trump’ın dış politikadaki doktrininin önemli bir yönüne ve temel meselelere yönelik bakış açısına ışık tuttu. Trump’ı, hareketlerini idaresinin dış müdahalelerden elde edebileceği kar ve maddi çıkarlar temeline oturtan bir iş adamı olarak tanımladı. Woodward kitabında, ABD idaresindeki üst düzey yetkililerden Trump’ın idaresinin önde gelen kişileri ile düzenlediği bazı toplantılarda nasıl öfkeden küplere bindiğini de aktardı. Trump’a göre ABD, askeri operasyonları karşısında petrol sahalarına ya da madenlere el koyarak Irak ve Afganistan’ın zenginliklerinden pay almadığı ve aynı şekilde sunduğu koruma şemsiyesi karşılığında Güney Kore ya da NATO’dan yeterince karşılık almadığı için aptalca davranmıştı. Bu düşünce biçimi, ne Trump’ın dış politika ile ilgili meselelere ilişkin düşünce yönteminde geçici bir aşama ne de başkanlık seçimleri sırasında yapmış olduğu seçim açıklamalarından ibaret değil. Birçok meselede doğrulanmış temel bir strateji. Bu meselelerin sonuncusu da Suriye’de geride kalan ABD güçlerini, kuzeyden çekip petrol ve doğalgaz sahalarının çevresinde konuşlanmaları için ülkenin doğusuna göndermesini haklı göstermek için yapmış olduğu şok edici açıklamaydı. Nitekim bu geri çekilme o dönemde Türkiye’nin askeri operasyonuna yeşil ışık yaktığı şeklinde yorumlanmıştı. Trump, Beyaz Saray’da düzenlediği basın toplantısı sırasında gazetecileri şaşırtarak ABD’nin Suriye’de yapmış olduğu askeri harcamalara karşılık adil bir tazminat olarak petrolden pay istediğini söyledi. Trump, “Petrol sahalarını korumak istediğimiz için askerlerimizi orada bıraktık. Petrolü seviyorum” diye de ekledi. Petrol sahalarını kontrol altına alma politikasını 3 noktada özetledi. Birincisi; DEAŞ’ın bu sahaları tekrar ele geçirmesini engellemek. Oysa bilindiği gibi daha önce DEAŞ’ın kesin olarak yenildiğini deklare etmişti. Petrol gelirlerini Suriyeli Kürtlere yardım için kullanmak. ABD’nin askeri operasyonlarının maliyetine karşılık petrolden pay almak. Bununla da yetinmedi ve petrol için savaşmaya hazır olduğunu söyleyerek herkesi daha da dehşete düşürdü. Basın toplantısında, “Petrol sahalarını kontrol etmek isteyen başka taraflar da olabilir. Bu durumda onlarla savaşmaya hazırız. Suriye’de büyük petrol rezervleri var ve ABD’nin bundan payını alması gerekiyor” diye konuştu. Her zaman olduğu gibi Trump’ın bu açıklaması kurmaylarını endişelendirdi. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) hemen bir açıklama yaptı. Trump’ın sözlerini “düzeltmeye” çalışarak, petrol gelirlerinin ABD’ye değil de kendilerini ve bölgelerini finanse etmeleri ayrıca DEAŞ’ın uyuyan hücrelerine karşı mücadelelerinde onlara yardımcı olması için Kürtlere gideceğini belirtti. Aynı zamanda eski yetkililer ve uzmanlar da Başkan’ın bu sözlerini yalanlamak için harekete geçtiler. Trump’ı şovmen olarak tanımlayıp bu sözlerle kuzeydeki bölgelerden ABD güçlerini çekme gerekçelerini örtbas etmeye çalıştığını söylediler. Trump’ın kuzeydeki bölgelerden geri çekilmesinin, Türkiye’nin Kürtleri sınır bölgesinden uzaklaştırmak ve istediği güvenlik bölgesini inşa etmek için askeri operasyon düzenlemesinin önünü açtığını ifade ettiler. Bütün bunlar bir yana Trump yönetimi, Suriye petrolünden pay almayı ciddi bir şekilde düşünmesi durumunda hukuki engeller ile karşı karşıya kalacaktır. Zira Kongre’nin ABD yönetimine verdiği yetki, ABD güçlerinin misyonunu, terör örgütleri ile mücadele ile sınırlıyor. Nitekim bu yetki, 2001 yılında gerçekleşen 11 Eylül saldırıları sonrası Kongre’den geçen Askeri Güç Kullanma Yetki Yasası’nın bir uzantısıydı. ABD idareleri, Afganistan’dan Irak’a, Somali’den Suriye’ye El Kaide, DEAŞ ya da terör örgütü olarak kabul edilen herhangi bir örgüte karşı “teröre karşı savaş” adı altında gerçekleştirdikleri operasyonlarda hep bu yasaya dayandılar. Uluslararası açıdan ABD’nin petrolden pay almaya yönelik herhangi bir çabası, yasadışı ve bağımsız bir devletin kaynaklarını yağmalamak olarak görülecektir. Buradan yola çıkarak Rusya, Trump’ın söz konusu açıklamasına işaret ederek “Uluslararası düzeyde bir hırsızlık zihniyeti” olarak niteledi. Bu eleştiriler bir yana Trump yasal kısıtlamaları göz ardı etmeyi düşünse bile ekonomik engeller bu düşüncesini uygulamasını engelleyecektir. Suriye’deki petrol ve doğalgaz sahaları, savaş yılları boyunca ihmale ve yıkıma maruz kaldılar. DEAŞ’ın bu bölgeleri kontrol altında tuttuğu ve Türkiye üzerinden satılmak üzere petrol kaçakçılığı yapıp milyonlarca dolar kazandığı dönemden itibaren üretim %90 oranında düştü. Bu sahaların ve altyapının onarılması oldukça maliyetlidir. Dolayısıyla hiçbir ABD şirketi, tüm standartlara göre mantıksız olduğunu düşündüğü bir politikanın uygulanması için risk almayacaktır. Trump’ın bu açıklamaları, karmaşık küresel politik meselelerde ülkeyi stratejik düşünceye göre değil de kazanma ve maddi kazançlar, iş adamı zihniyeti ile yönettiğini yansıtıyor olabilir. Ancak aynı zamanda idaresinin, Suriye hatta diğer pek çok meseleye yönelik politikalarında kafasının karışık olduğunu da yansıtıyor. Trump’ın tutumları, iyi düşünülmemiş ve ilgili bakanlarına danışmadan paylaştığı tweetleri birçok kez kendi idaresindeki yetkilileri de şaşırtıyor. Trump ilk önce DEAŞ’a karşı savaşta oynadıkları rolden dolayı övdüğü Kürt “müttefik”lerinden aniden vazgeçiyor. ABD güçlerini “sembolik” olarak geri çekerek Türkiye’ye Suriye’nin kuzeyinde operasyon yapmasına olanak tanıyor. Sonra da Türkiye’yi kırmızı çizgileri aşması durumunda ekonomisini tamamen çökertmek ile tehdit ediyor. Ancak Türkiye’yi caydırmaya yönelik hiçbir adım atmıyor. Hatta Başkan Yardımcısı Mike Pence ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun gözetimi altında gerçekleşen anlaşma ile Türkiye’nin hedeflerini gerçekleştirmesine yardımcı olmuş bile olabilir. ABD yönetiminin bu çelişkili tutumlarının devamında Trump, petrol ve gelirlerinin bir bölümünün Kürtlerin desteklenmesi için kullanılacağına yönelik açıklamaları ile YPGyi terör örgütü olarak gören Türkiye’yi yine kızdırdı. Nitekim dün Başkan Trump ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında gerçekleşen temaslarda da bu konuda ele alınmış olabilir. Analistler, Erdoğan’ın bir nedenle ABD Başkanı’ndan istediği birçok şeyi aldığını düşünüyorlar. Bir önceki gün New York Times gazetesi, Trump ile Erdoğan arasındaki “arka kapı diplomasisinden”dan bahseden bir yazı yayınladı. Bunun ABD Başkanı’nın damadı ve dış politikada üst düzey danışmanı olan Jared Kushner, Erdoğan’ın Maliye Bakanı olan damadı Berat Albayrak ve Türk işadamı Mehmet Ali Yalçındağ aracılığıyla gerçekleştiğini belirtti. Trump’ın Suriye meselesini yönetme biçimi eski ABD başkanı Barack Obama’dan farklı olabilir ancak sonuç aynı. Karmaşık ABD politikaları sorunların çözümüne değil daha da komplike bir hale gelmesine katkıda bulunuyor. Obama yönetiminin ne yapacağını bilememesi, DEAŞ ve diğer radikal örgütlerin ılımlı Suriye muhalefetinin aleyhine olacak şekilde yayılmasına olanak tanıdı. Bunun yanısıra Rusya ve İran’ın askeri müdahalelerinin önünü açtı. Bugünkü Washington yönetiminin ne yapacağını bilememesi ise Türkiye’nin yayılmasına olanak tanıyor. Hatta Suriye krizindeki kilit oyuncuların birbirleri ile çatışan çıkarları arasında uzlaşı fırsatı gittikçe daha karmaşık hale gelirken DEAŞ terörünün geri dönüşüne de kapı aralayabilir.
مشاركة :