Fas merkezli Yeni Güney için Politikalar Merkezi (The Policy Center for the New South - PCNS) tarafından ‘Kaos Döneminde Güney’ başlığı altında düzenlenen 8’inci Atlantik Diyalogları Konferansı, yaklaşan küresel ekonomik ve finansal krizle ilgili bir dizi problemin yanı sıra Latin Amerika’daki mevcut durumla ilgili tartışmalarla sona erdi. PCNS Başkanı Karim El Aynaoui, konferansla ilgili olarak “Farklılıkların bir arada olduğu yapıcı bir tartışma kültürü içinde gerçeğe dayalı analiz ve çalışma değerlerini yansıtan önemli bir deneyim oldu” değerlendirmesinde bulundu. Atlantik Diyalogları Konferansı’nın ilk iki gününde popülizm, eğitim, enerji ve iklim, teknoloji, demokrasi ve mülteciler gibi büyük öneme sahip konular tartışılırken üçüncü günde ekonomiye ağırlık verildi. Genel olarak konferansta Atlantik Okyanusu’nun güneyi ve kuzeyinin karşı karşıya kaldığı çeşitli zorluklar ele alınırken özellikle güney bölgesi, çeşitli düzeylerdeki tartışmaların merkezinde yer aldı. Gelecekteki ekonomik kriz üzerine yoğunlaşan konferansın son gününde Avrupa-Akdeniz Ekonomik Araştırmalar Ağı’ndan (EMNES) Rym Ayadi, küresel ekonomideki önemli eğilimlerden, son birkaç yıla kıyasla ticaret kanunlarında yaşanan esneklikten ve mali sistem için problem yaratan faktörlerden bahsetti. İklim değişikliğinin mali denge üzerindeki etkisine dikkati çeken Ayadi, bunun ekonominin durumuna yönelik riskleri nasıl artırdığını anlattı. Bu riskler nedeniyle sigorta şirketlerinin tüm dünyada artmakta olan çeşitli doğal afetlerle başa çıkabilmek için daha kaynak toplamak zorunda kalacağını ve bununda finansal rezervler üzerinde baskı yaratacağını söyleyen Ayadi, “Uluslararası kurumlar tüm bu krizleri etkin bir şekilde izleme yeteneğine sahip değiller” dedi.Ayadi şöyle devam etti; “Bugünlerde mali performans yeniden değerlendirmeli ve sürdürülebilir performansla ilişkilendirmeliyiz. Para kazanırken gezegeni, toplumları ve toplulukları rahatsız ediyorsunuz. Bu, uzun vadede hasara yol açacak ve sürdürülebilir olmayacaktır. Bu nedenle çevreyle ilgili ihtiyaçlar konusunda daha dikkatli olmak zorundayız.” Öte yandan Malta Maliye Bakanı Edward Scicluna teknoloji, göç ve iklim değişikliklerinde yeni bir seviyeye dair değişen manzaradan bahsetti. Scicluna, “Bugünün dünyasına belirsizliğin hakim olmasından dolayı Avrupa bu değişik manzaraya hazır değil. Büyük riskler var. Göç, uluslararası camianın yıllardır gündeminde olan bir konu. Ancak Avrupa ülkeleri buna hazır değil ve göç dalgalarıyla başa çıkmakta zorlanıyor. Bununla birlikte herhangi bir yük paylaşımı da yok” şeklinde konuştu. Gelişmekte Olan Pazarlar Forumu Kurucu Direktörü ve İcra Kurulu Başkanı Harinder Kohli ise mali krizlerin geçmişine ve küreselleşmeden öğrendiklerimize bir göz atmamız gerektiğini düşünüyor. Her 10 yılda bir tekrarlanan mali krizlerin bir geçmişi olduğunu söyleyen Kohli, artık bu krizlerin daha derin ve daha pahalı hale geldiğini vurguladı. Kohli, “Bu krizlerin nereden geleceğini ve nereye gideceğini bilmiyoruz” ifadelerini kullandı. PCNS kıdemli üyesi Otaviano Canuto da, “Eğer Uluslararası Para Fonu (IMF) ya da Dünya Bankasına Afrika’nın dış borcunu sorsanız hiçbiri bu borcun boyutunu hesaplayamaz” diye konuştu.Küresel ticaret sistemiyle ilgili ikinci oturumda ise eski Fransa Dış Ticaret Bakanı Matthias Fekl şu değerlendirmelerde bulundu; “Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne (WTO) katıldığı içinde bulunduğumuz yüzyılın başlarında biraz saftık. Avrupa Birliği Konseyi’nde, Çin’in WTO’ya katılabileceği koşulları tartışıyorduk ve katılım protokolünde çok fazla belirsizlik vardı. Ticaretin özgürlük, demokrasi ve sürdürülebilirlik getireceğine inandık. Serbest ticaret, ülkeler arasındaki eşitsizliği azaltırken, içlerindeki eşitsizliği arttırdı. Bu da popülizme yol açarak doğru seçimler yapıp yapmadığımızdan şüphelenmemize neden oldu. Küreselleşmeyle başa çıkmak için bu yönde daha fazla mekanizmaya ihtiyacımız var. İnsanlar işlerini kaybederken ve çocuklarını kendilerinden daha kötü bir geleceğin beklediğini düşünürken onlardan küreselleşmenin tarafında olmalarını nasıl bekleyebiliriz? Küreselleşmeyi kabul etmeleri için bunun kazananı olmalılar.” Bir diğer PCNS kıdemli üyesi olan Uri Dadush ise “ABD, Sovyetler Birliğinin ortadan kaldırmak istediği kapitalizmin temeli olarak Soğuk Savaş sırasındaki kontrollere dayanan bir ticaret sistemine ihtiyaç duydu. Tüm bunların arka planında jeo-politik düşünceler yatıyordu. Şimdi ABD ve Çin arasındaki ticari çekişmeyle ikinci bir soğuk savaşa tanık oluyoruz. Bugün Çin, ticareti zayıflatmaya çalışan bir ülke olmasından değil, kontrollere ve çoğulculuğa dayanan bir ticaret sisteminin öncüsü olmasından dolayı jeo-politik düşüncelerde köklü bir değişikliğe neden oldu” yorumunda bulundu.Brezilya merkezli Getulio Vargas Vakfından (FGV) Renato Flores de konuşmasında şu değerlendirmelerde bulundu; “Hiç şüphe yok ki çok kutuplu bir dünyada, minimal kontrollere dayalı bir sisteme sahip olmamız gerekir. Ancak WTO’nun mevcut sistemi sürdürülebilir olmayacak. Büyük bir değişim olacak. Kontrollere dayalı yeni bir ticaret sistemimiz olana kadar kaos devam edecek. Ticaret sisteminin daha ne kadar hayatta kalabileceğini sorgulamak yerine yeni kontrolleri tanımlayacak bir ittifak oluşturmakla ilgili; ‘Gelişmekte olan ülkeler burada bir rol oynayacak mı? Yeni ittifaklar kuracak mıyız? Büyük, orta ve küçük güçler, yeni kontroller düzeyinde uzlaşmayı ve söz sahibi olmayı nasıl başaracak?’ soruları sorulmalı.” Diğer yandan Avrupa Birliğinin (AB) ABD Büyükelçisi Joao Vale de Almeida ‘Amerikan düzeni sonrası dünya düzeni’ başlıklı oturumda küresel düzeni tehdit eden birçok tehlike olduğunu belirtti. İlk tehlikenin düzenin çöküşü olduğunu söyleyen Vale de Almeida, ikincisinin ticaretin silah haline gelmesi, üçüncüsünün ise iki paralel düzenin ortaya çıkması olduğunu vurguladı. Bu risklerin oluşmasının engellenmesi gerektiğini ifade eden Vale de Almeida “Güçlünün önüne gelen her şeyi yiyip bitirdiği milliyetçilik okyanusu içinde küreselleşmiş bir adada yaşayamayız. Sistemi tümüyle yeniden düzenleme gibi bir görevimiz var” dedi. Afrika Birliği Komisyonu Barış, Kadın ve Güvenlikten Sorumlu Özel Temsilcisi Bineta Diop ise Sahel bölgesindeki son durumdan söz etti. Bölgedeki durumun yalnızca bir güvenlik sorunundan ibaret olmadığını, güvenlik ve askeri önlemler almaktan daha fazlasına ihtiyaç duyulduğunu söyleyen Diop, “Güvenliği tehdit eden temel sorunları ele almalıyız. Suya, sağlığa, eğitime ve diğer öncelikli sektörlere yatırım yapmak bu hedeflere ulaşmamıza yardımcı olabilir” ifadelerini kullandı. Afrika’nın içinin düzenlenmesi ve temizlenmesi gerektiğini belirten Diop, daha iyi yönetim ve koruma mekanizmasına odaklanılması gerektiğini söyleyerek yolsuzlukla mücadele çağrısı yaptı. G5 Sahel Grubu Genel Sekreterliği’nde güvenlik ve savunma uzmanı olan Mohamed Znagui Ould SidAhmed Ely’e göre eğer uluslararası baskın örgütler olmasaydı, dünyada istikrar sağlanamazdı. Dünyanın geçmişi ve geleceğinin kalbinin attığı yer olarak nitelediği Ortadoğu’yu örnek veren Znagui, eğer dünya güçlerinden önce ortak bir sesle konuşabilecek yeni ve güçlü uluslararsı kuruluşlar olmazsa bölgedeki ve ötesindeki güvensizlik ortamının daha uzun yıllar süreceğini kaydetti. G5 Sahel Grubu’nun dünyanın en fakir ve en az nüfusa sahip ülkelerinden (Mali, Moritanya, Çad, Burkina Faso ve Nijer) oluştuğunu söyleyen Znagui, grubun gelişimsel, kültürel ve siyasi zorluklarla karşı karşıya olduğuna dikkati çekti. Ancak Znagui, bölgenin umutlarla dolu olduğunun altını çizdi. G5 Sahel Grubu’nun sadece bir güvenlik kuruluşu değil, aynı zamanda bir çeşit kalkınma olduğunu vurgulayan Znagui, yönetim, altyapı, insani gelişim ve güvenlik gibi birçok meseleyle ilgilendiklerini belirtti. Sahel bölgesindeki güvenlik sorunun küresel olduğuna işaret eden Znagui, “Eğer bu tehdit sona ermezse tüm Mağrip ve Akdeniz bölgesinin güvenliği riske girecek” dedi. Fransa’nın eski Dışişleri Bakanı Hubert Vedrine ise dünyanın kaos içinde olduğunu söyledi. Vedrine, “Uluslararası toplum diye bir şey yok, fakat nispeten iyi çalışan çok taraflı bir sistem var. Dünya düzeni yok” ifadelerini kullandı. ‘Latin Amerikada Değişim Zamanı: Yeni Rüzgarlar Esiyor” başlıklı oturumun konuşmacılarından olan Ekvador eski Devlet Başkanı Jamil Mahuad konuşmasında, “Politika yapmanın birçok yolu vardır. Her ülke ve bölge, yönetimi için daha uygun olduğuna inanılan bir sisteme sahiptir. Bunların en ideali ise halk için demokrasi olacaktır” yorumunda bulundu. Latin Amerika ile ilgili olarak Mahuad, insanların çoğunun önce iyi bir hayat için bir iş istediğini ve ardından düzenlemeleri ve yasaları tartıştığını söyledi. Mahuad, bunun halkın Batı başta olmak üzere diğer bölgelere göre önceliklerinin kültürel farklılıklar gösterdiği anlamına geldiğini söyledi. Atlantik Diyalogları Konferansı’nın konuşmacılarından Arjantin eski Devlet Başkanı Ramon Puerta, teknoloji çağının sorunlarını küresel iletişimi kolaylaştıracak şekilde çözmenin bir yolu olduğunu belirtti. Puerta, “Mobil cihazlar ve teknolojinin insanları ‘her ayaklanmanın özel taleplerden kaynaklandığı’ şeklinde bir olgudan yola çıkarak daha fazla talep için baskı yapmaya başlamalarını sağladı” şeklinde konuştu.
مشاركة :