Hasan Diyab başbakanlığındaki yeni Lübnan hükümetine yönelik uluslararası tepkileri yakından takip eden olan üst düzey Lübnanlı bir siyasi kaynak, uluslararası toplumun, hükümetin kurulmasını memnuniyetle karşıladığını belirtti. Kaynağa göre ancak bu durum, çöküşü durdurmak için ekonomik ve finansal krizleri yok etmek amacıyla Lübnan’ın mali destek sağlanabilecek bir uluslararası vize aldığını anlamına gelmiyor. Siyasi kaynak, uluslararası toplumun hükümeti memnuniyetle karşılama dışında başka bir seçeneğe sahip olmadığını, çünkü hükümetin varlığının, Lübnan’ın ölümcül bir boşlukta olmasından daha iyi olduğunu vurguladı. Şarku’l Avsat’a konuşan siyasi kaynak, hükümetin kurulma sürecini olumsuz şekilde ele almanın, bazı siyasi partileri, uluslararası aktörleri ‘Lübnan’ın içişlerine karışmak ve hükümette yer almaktan kaçınan siyasi bir ekibin yanında taraf olmakla suçlayarak’ devam eden kaostan sorumlu tutmaya yönlendireceğini belirtti. Siyasi kaynak, uluslararası toplumun hükümetin kurulmasını memnuniyetle karşılamasının, ‘Uluslararası Sedir (CEDRE) Konferansı kararlarında belirtilenlere yanıt olarak, şartlar kitabını tamamlama amaçlı başvurulması beklenen bir niyet beyanından’ başka bir şey olmadığını söyledi. Konferans, Lübnan’ın ekonomik ve finansal krizlerin üstesinden gelmesine yardımcı olmak üzere bir temel olarak nitelendiriliyor. CEDRE kararlarının dikkate alınması, uygulanmasının sağlanması ve maddelerinden faydalanılması hususunda herhangi bir sorunun mevcut olmadığını belirten aynı kaynak, “Ancak bu durum, yeterli değil. Finansal dozlarla desteklenmesi, acil bir ihtiyaç haline gelmiştir. İhtiyaç duyulan finansal desteği sağlamak için yeni kaynaklar aramak gerekmektedir” dedi. Kaynak, tek renkli bir hükümetin, ‘Lübnanlıların ve Arap camiası ile uluslararası toplumdan etkin ülkelerin güvenlerini yeniden kazanma’ meselesi başta olmak üzere şu an birçok zorlukla karşı karşıya olduğunu ifade etti. Kaynak, parlamentoya olan güvenin, hükümetin kurulmasıyla eş zamanlı olarak halk hareketinin de tırmanışı karşısında yeterli olmadığını belirtti. Uluslararası toplumun, finansal, idari ve siyasi reformları tamamlamadan Lübnan’a ‘karşılıksız’ mali yardım sağlayabilecek konumda olmadığını söyleyen siyasi kaynak, ABD ya da Avrupa vatandaşlığı taşıyan bakanların, protokol toplantıları sırasında hükümette ‘yeni Hizbullah’ olacak bazı yabancı büyükelçilerle görüşmesine rağmen, iç dengeyi bozmamak, Hizbullah’ın hükümete yönelik zorbalığına ve kendisini Lübnan’ın dış politikasının ana hatlarını çizerken zor bir figür olarak sunmasına izin vermemek açısından koşulların da küçümsenmemesi gerektiğini vurguladı. Hizbullah’ın daha ılımlı bir politika takip etme kararından neyin kastedildiği sorusuna ilişkin olarak bakanların, büyükelçilere verdiği yanıt, Hizbullah’ın ekonomik ve finansal durumların ciddiyetini anladığı yönünde oldu. Bu çerçevede aynı siyasi kaynak, Lübnan’ın özellikle de aktif olanlar başta olmak üzere bazı Arap ülkeleriyle ilişkilerinin, şu an normalin üstünde bir uyuma ihtiyaç duyduğunu ifade etti. Bu nedenle kaynağa göre, Başbakan Diyab’ın odağında, (Maruni Hristiyan) Özgür Yurtsever Hareket (ÖYH) Genel Başkanı ve eski Dışişleri Bakanı Cibran Basil’in takip ettiği uyum politikası nedeniyle kaybolan canlılığın yeniden kazanılması’ meselesi olmalı. Siyasi kaynak, uluslararası toplumun, hükümetin kurulmasını memnuniyetle karşılayarak ‘Lübnan’a yarı destek’ verme kararı aldığını belirtirken, bu durumun da manevi bir duruştan başka bir şey olmadığına dikkati çekti. ABD’nin tavrına da değinen siyasi kaynak, Washington’un hükümetin kurulmasına ilişkin memnuniyetinin, ‘Hizbullah’ın hükümete yönelik baskısına’ karşı uyarısıyla birlikte geldiğini vurguladı. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre son günlerde, Başkan Trump yönetimi içerisinde, Şii toplumuna mensup olmayan ama Hizbullah ile yakın bir ittifak halinde bulunan ve bölgesel- uluslararası açıdan Hizbullah’ın politikasını savunan Lübnanlı liderlere ve isimlere yaptırım uygulanması meselesi gündeme geldi. Trump yönetiminde Orta Doğu meselesiyle ilgilenen ABD ekibinin çoğunluğunun, bu listelerde yer alan Hizbullah liderleri gibi, bazı Lübnanlı isimleri de ABD’nin yaptırım listesine ekleme eğiliminde olduğu belirtildi. Bu çerçevede kaynak, bu tür yaptırımların, kelimenin siyasi anlamı açısından ‘nükleer silaha’ benzediği gerekçesiyle, ABD Ortadoğu İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı David Hill’in doğrudan müdahalesi sonrasında ‘bu isimlerin yaptırım listesine eklenme kararının sabırla beklendiğine’ dikkati çekti. Aynı siyasi kaynak, söz konusu isimlerin de belirli olduğunu söylerken, bu sürecin geçici şekilde dondurulmasının sebebi olarak da Hill’in müdahalesini gösterdi. Kaynak, “Diyab hükümetindeki 12 bakanın ABD vatandaşlığına sahip olmasının amacı ne? Lübnan ekonomi bölgesinde petrol ve doğalgaz sondaj faaliyetlerini hızlandırmak için deniz sınırının belirlenmesi hususundaki anlaşmazlığa bir çözüm bulma yolunda, Washington’a, temas sağlama arzusunu belirten bir mesaj niteliği mi taşıyor? Zira son zamanlarda ABD Dışişleri Bakanı’nın Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Yardımcısı David Schenker’in Lübnan ve İsrail arasında üstlendiği ABD arabuluculuğunun yeniden canlandırıldığı söylentileri de yeniden yayılmaya başladı” ifadelerini kullandı. Aynı kaynak ayrıca, CEDRE Konferansı ile çöküşü durdurmak için gereken mali desteğin sağlanmasına katkı sunma yolunda, Lübnan hazinesinin finansal kaynaklarını güvence altına alacak ve çok geç olmadan kamu maliyesini yeniden yapılandıracak bir keşif sürecinin başlatılması gerektiğine vurgu yaptı.
مشاركة :