Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbasın Filistinlilere, Araplara ve dünyaya yönelik konuşması, ‘Yüzyılın Anlaşması’nın kesinlikle kabul edilmeyeceğini gösterdi. Dolayısıyla Abbas’ın bu pozisyonunu değiştirmesi için yapılacak her türlü çabanın boşuna olacağı da anlaşıldı. Filistin liderinin sözünden geri dönmesi mümkün değildir. Zira öne sürdüğü şartlarla tüm ‘gemileri’ de yakmış oldu. Konuşmasında söz konusu anlaşma üzerinde müzakere etmenin dahi ülkesine ihanet etmek olduğunu vurgulayan Abbas, daha önceki liderlerin şu ifadesini kullanmaktan da çekinmedi: “Tarihin beni bir hain olarak damgalamasını kabul etmeyeceğim.” İsrail sağının beslediği ABD karamsarlığı, Abbas’ı müzakere ortağı olarak değil de Yahudi devletinin varlığının düşmanı olarak tasavvur etmekteydi. Yüzyılın Anlaşması henüz ilan edilmeden önce ABD’nin teklifini reddedeceğini açıklaması da bu tezin doğruluğunu kanıtlar nitelikteydi. Belki de bu tutum, Yüzyılın Anlaşması’nın bu şekilde kurgulanmasının nedenlerinden biridir. ABD tarafı üstü kapalı olarak şöyle düşünmüş olmalı: Madem Fetih Hareketi’nin tarihi lideri ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nün etkin ismi ‘anlaşmayı’ mutlak olarak reddediyor, öyleyse biz de ondan sonraki aşamayı muhatap alalım. Bu aşama belki biraz uzun sürecektir ancak nihayetinde İsrail’in çıkarlarını tek yönlü gözeten bu ‘anlaşmaya’ uyum sağlayacak bir Filistinli liderin ortaya çıkması mümkündür. Zaten ‘anlaşmanın’ bazı maddeleri, ilan edilmeden önce uygulamaya geçmiştir. Geri kalan maddeleri de yakın gelecekte uygulama alanı bulacaktır. Abbas görevini terk etmeden önce (ki ne zaman gideceğini ancak tanrı bilir) kendisinin yerine geçecek kişinin, ‘anlaşmaya’ dair müzakere çıtasını yüksek bir konuma konuşlandırmıştır. Zira Abbas sonrası seçimlerde yeni bir lider belirleyecek olan Filistin kamuoyu, ‘Yüzyılın Anlaşması’nı kabul edeceğini söyleyen her adayı ihanetle suçlayacaktır. Böylesi bir ön kabulü olan adayın Filistinlilerin sabit haklarını ihlal edeceği ve tarihi direnişin kazanımlarından vazgeçmiş olacağı için seçilmesi mümkün olmayacaktır. Gerçek çıkmaz Abbas’tan sonra ortaya çıkacaktır. Filistinliler kadar İsrailliler için de yorucu bir süreç başlamıştır. İsrail-Filistin meselesini takip edenleri ise ciddi kafa karışıklıkları beklemektedir. Filistinliler açısından değerlendirecek olursak; Abbas’a halef olacak kişi ya da yönetim, kendini Filistin halkının hazmedemeyeceği bir müzakere ortamında bulacaktır. Aynı zamanda tarihte hiç olmadığı kadar bölünmüş bir iç kamuoyu ile karşı karşıya kalacaklardır. İsrail ve ABD’nin “Filistin meselesinin çözümü, Filistin davasının tasfiyesi ile mümkündür” yaklaşımıyla da mücadele etmek zorunda olacaklardır. Tüm bunların yanı sıra İsrail-Filistin ihtilafının çözümünde Arap ülkelerinin yeterince destek sağlayamayacağı da düşünülürse Filistin yönetiminin işinin ne kadar zor olduğu anlaşılır. Meselenin İsrail tarafına gelirsek; Yüzyılın Anlaşması’nın Filistin tarafından reddedilmesi dolayısıyla Abbas sonrasında ABD’nin desteğiyle tek taraflı olarak uygulanması, ipek halı üzerinde yürümeye benzemez. Yüzyılın Anlaşması’nın emrivaki olarak uygulanması, milyonlarca Filistinlinin fiili olarak bu planın içinde yer alması anlamına gelir. Siyonist hayaller uyarınca tamamen Yahudilerin yaşadığı bir devlet tasavvuru, milyonlarca Filistinlinin bu yeni devletin içinde yer alması dolayısıyla bir çıkmaza girecektir. Filistinliler elbette yeni haritaları reddedecektir. İsrail’deki en güçlü araştırma şirketleri dahi ‘anlaşmanın’ tek taraflı olarak uygulanması durumunda ortaya çıkacak sorunları tam olarak öngörememektedir. İsraildeki birçok kişi, ABD’nin İsrail sağını aşırı şımartan bu tutumuna şüpheyle yaklaşmaktadır. Endişeleri, ‘İbrani devletinin’ çaresiz bırakılmış milyonlarca Filistinlinin tepkisiyle başa çıkamayacak olmasıdır. Çünkü Filistinliler, İsrail’in doymak bilmez bu açgözlülüğünden bıkmış durumdadır. İsrail’deki ciddi bir kesim, doğal olarak Oslo Anlaşması’nı hatırlamaktadır. Oslo uluslararası destek görmesine ve İsraillilerle Filistinlilerin çoğunun kabulüne rağmen halen başarılı olabilmiş değildir. Peki, Oslo Anlaşması’ndan daha kötü kurgulanmış ve içerik olarak daha radikal olan Yüzyılın Anlaşması’nın başarısını taahhüt eden şey nedir? İsrail sağı ve içinde yer alan Netanyahu, (başında değil içinde yer alan) gerçek hayatta geçersizliği kanıtlanmış akılsız bir denkleme bel bağlamaktadır. Bu denkleme göre ‘Filistinlilere zarar veren ve haklarını baltalayan her şey İsrail’in çıkarınadır.’ Tüm olaylarda ve zamanlarda kanıtlanmış gerçek ise Filistinlilere verilen zararın, İsrail’e de zarar olarak döndüğüdür. Geçen yüzyıl boyunca İsrailliler tüm teknik, askeri, ekonomik üstünlüklerine rağmen Filistinlilere uyguladıkları gayrı insani işgal dolayısıyla bir gün dahi kendini güven içinde hissedememiştir. İsrail’de bunu açıktan ve gizliden itiraf edenlerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. İsrailde yayınlanan son ankette, İsraillilerin çoğunun Filistinlilerden tamamen ayrılmayı destekledikleri görülmüştür. Yüzyılın Anlaşması’nın ise bu imkânı barındırmadığı açıktır.
مشاركة :