Koronavirüs salgınının getirdiği durgunluğun ardından geçtiğimiz hafta Suriye dosyasında yer alan taraflar arasında özellikle Astana Süreci’nin üç ‘garantörü’ arasında üçlü koordinasyonu düzenlemek ve duvardaki çatlakları onarmak için yoğun temaslar gerçekleşti. Bununla birlikte İran, Şam’a yıldırım hızında bir ziyaret gerçekleştirdi. Moskova’dan esen ‘Rus rüzgârları’ ise Suriyede ‘garantör’ kartlarını yeniden kardı. Rusya’nın karar verici merkezlere yakın medya organlarında başlatılan bir propaganda kampanyası dikkat çekiyor. Moskovada iki akım olduğu biliniyor. Bunlardan ilki, Savunma Bakanlığı ve Askeri İstihbarat Servisi tarafından temsil edilirken ikincisi, Dışişleri Bakanlığı ve araştırma merkezleri tarafından temsil edilen yörüngede dönüyor. Kremlin genellikle iki yön arasındaki ayrımı temsil ederken başka bir görüşe sahip olabiliyor. Kampanya, ‘Wagner Grubu’ ya da ‘Putin’in aşçısı’ (Yevgeny Prigozhin) ile bağlantılı kurumların ve ‘Pravda’ gazetesinde ve ‘pekiştirici’ olarak tanımlanan entelektüel sitelerde coşkulu ifadeler kullanılan makaleler ve kamuoyu yoklamalarıyla sürüyor. Böyle bir kampanya her işaretin bir anlamı olduğu Rusya gibi bir ülkede özellikle siyasi örtü olmadan yapılamaz. Bu nedenle, Moskovadan şu üç konuyla ilgili baskı içeren mesajların gelmesi muhtemeldir; 1- Siyasi-Askeri: Bu konu Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun Şam’a yaptığı son ziyaretle bağlantılıdır. Bu ziyaret ise Şam’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında imzalanan askeri anlaşmalara uyması gerektiğiyle ve Şam’ın, Suriyenin kuzeybatısında Türk Silahlı Kuvvetleri ve onunla birlikte harekete eden muhalif gruplara karşı bir savaşın açılmasına yönelik bir teşvike yanıt vermemesiyle alakalıydı. Çünkü Moskova, Ankara ile ilişkisini İdlibden çok daha stratejik görüyor ve Suriyenin kuzeybatısındaki savaşların, Rusya’nın ana dosyalarına ilişkin kararıyla çatıştığını düşünüyor. 2- İran-İsrail: Kremlin, Şam’ı Rusya-İsrail-ABD uzlaşılarını ve İranın Suriyedeki rolünü, Golan Tepeleri’nde İran’a bağlı örgütlerin varlığı açısından özellikle ülkenin güneyindeki rolünü kısıtlama arzusunu hatırlatmak istedi. Buradaki meseleler, ‘Hizbullah’a ait bir aracın Şam - Beyrut yolunda planlanarak hedef alınmasıyla ortaya çıkan ‘İsrail mesajından’ ayrı tutulamaz. 3- Ekonomik-Kâr odaklı. Bu konu, askeri müdahaleye paralel olarak özellikle petrol ve gaz kotaları ile ekonomik anlaşmalar açısından mali getirilerin olmaması nedeniyle bazıları Wagner’a ait olan Rus şirketleri ve kuruluşlarının artan muhalefetiyle ilgilidir. Öte yandan Rusya’dan Suriye’ye esen rüzgarın ortasında, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif Şamı ziyaret etti. Zarif, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile bir araya gelirken İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Rus mevkidaşı Putin ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Tahranın Suriyedeki şu üç gelişmeden endişe ettiği açıktır; Tahran ilk olarak, Rusya ve Türkiye arasında 5 Martta imzalanan İdlib anlaşmasından dışlandı. İran sadece Astana Süreci’nde yer alırken Rus-Türk ortak askeri devriyelerinde ya da askeri düzenlemelerde yer almıyor. Bununla birlikte Türkiyenin Suriyenin kuzeybatısında askerlerini yaklaşık 16 bine çıkarmasını ve binlerce zırhlı araç ve tankla bölgedeki askeri varlığını güçlendirmesini sağlayan Moskova Mutabakatı’nda da yoktu. Bu nedenle Tahran, Şamın, ‘İdlib anlaşmasının geçici olması ve Türkiyenin Suriye’de kalıcı olarak bulunmasına izin verilmemesi gerektiği’ şeklindeki düşüncesini Moskovaya iletti. İkinci gelişme Arap ülkelerinin Şam’a gönderdiği bazı sinyallerdi. Cezayir, Suriye’nin Arap Birliğine (AL) geri dönmesi için uğraşırken diğer Arap ülkeleri, ‘Suriyeyi Arap ailesine ve doğal rolüne geri döndürmek’ için koronavirüs salgını ile mücadelede insani işbirliğine açılan kapıdan Suriye’ye siyasi kanallar açtılar. Üçüncüsü ise İsrail’in gerçekleştirdiği hava bombardımanları. Tel Aviv, Elbukemal’de, Irak sınırı ve Şam yakınlarında İran’ın Suriyedeki bölgelerini hedef almaya devam ediyor. Son olarak İranın Tahran-Bağdat yolunun bir uzantısı olarak gördüğü Şam ve Beyrut arasındaki yolda, Hizbullah’a ait bir aracı silahlı insansız hava aracıyla (SİHA) bombaladı. Türkiye’nin de üçlü koordinasyon çağrısında bulunmasına neden olan üç endişesi var. İlki; Ankara, terör örgütü PKK’nın bir uzantısı olarak gördüğü YPG’nin bir takım taraflarca siyasileştirilerek ‘yasallaştırılması’ için olan çabalarından duyduğu endişeleri dile getirdi. Bu ‘bir takım taraflardan’ Fıratın doğusunda YPG’yi destekleyen ABD’ye atıfta bulunulduğu düşünülebilir. Ancak Kamışlı’da askeri varlığını artıran ve Kürtlerle iyi bir ilişki sürdüren Moskovaya da işaret edilmiş olabilir. İkinci olarak Türkiye, özellikle de yerlerinden edilmiş kişilerin Suriyenin kuzeybatısındaki evlerine dönmeleri ve milyonlarca insanı bölgelerine dönmeye teşvik edecek garantiler sağlamak için Moskova Mutabakatı ile ilgili Rusya’nın diğer taahhütlerini bir an önce yerine getirmesini istiyor. Üçüncüsü ise Moskova ve Şam’a yakın Arap ülkelerinin Suriyenin kuzeybatısında Türkiyenin nüfuzuna karşı devam eden çabalarıyla ilgili endişelerdir. Bu gelişmeler, Suriye sahnesindeki üç ülke arasında zaman içinde yolların ayrılmaya karşı savunmasız kalacağı ya da çatışma olasılığına yaklaşacağı düşünülen kesişme noktalarını korumak amacıyla Putin, Erdoğan ve Ruhani arasında temasların ve dışişleri bakanları arasında toplantıların yapılmasını gerektirebilir.
مشاركة :