​Korona, ABD’nin Çin ve Rusya ile ilişkilerini test ediyor

  • 5/3/2020
  • 00:00
  • 4
  • 0
  • 0
news-picture

Koronavirüs salgının yarattığı kriz ve Washington’ın bu krizi yönetim şekli, küresel sistemdeki baskın kutup olan ABD’nin durumunu, geleceğini ve nüfuzunu etkileyecektir. Ekonomisinin gücünden, borsasının yüksekliğinden ve büyüme oranlarından övgüyle söz eden ABD, şuan bu krizle boğuşuyor. ABD’nin salgından etkilenmesinden sadece birkaç hafta sonra tüm dünya, ABD borsasının kırılganlığını, tıp, sağlık, teknoloji ve araştırma yeteneklerinin, her ne kadar ABD yönetimden tam tersi mesajlar gelse de bu ‘gizli düşmanın’ yanı sıra daha önce eşi görülmemiş derecede yüksek işsizlik oranlarının ve ekonomik baskılar karşısında aciz kaldığını gördü. Bu salgının ABD ve dünya üzerindeki etkisine dair birçok soru var. Bu sorulardan bazıları; “Güç dengesinin değiştiği yeni bir dünya düzeni mi oluşuyor? Bu yeni dünya düzeni, Çin ve Rusya ile işbirliği yapacak mı, yoksa bu güçlerle karşılıklı tecrit, rekabet ve dövüş mü olacak? Üç ülkenin rolleri, yeni dünya düzenini daha iyi veya daha kötü bir şekilde şekillendirmede belirleyici olacak mı?” şeklindeler. Üçlü işbirliği Bu ülkeler arasındaki gelecekteki güç dengesi vizyonları iki farklı vizyon şeklinde değişiklik gösteriyor. İlki, salgının etkilerinden kaynaklanan ortak tehlikelerle mücadele etmenin, küresel ekonomiyi güvenli bir ortama yönlendirmenin ve ekonomik çöküş olasılığından kaçınmanın bu üç ülkeyi, ortak bir gündem oluşturmaya ittiği vizyondur. Üç ülke, “Felaketler yaralıları bir araya getirir” diyerek, çeşitli dosyaları tartışmalı, sağlık ve acil durum yönetimi için uluslararası kurumları yeniden etkinleştirmeli veya kurmalı, salgınla mücadele için çok fazla bilgi, kaynak, tıbbi malzeme ve lojistik imkanı sağlamalıdırlar. Ayrıca ekonomik paketler oluşturmak ve dünya çapında ekonomi çarklarını yeniden döndürmek için büyük ortak girişimlerde bulunmak zorundadırlar. Brookings Institution’da araştırmacı olan Angela Stent konuya ilişkin değerlendirmesinde şunları söyledi; “Moskova’nın 2016 yılında (ABD’deki) Başkanlık seçimlerine müdahale etmesi ve 2020 Başkanlık seçim kampanyasını etkilemeye çalışmasının yanı sıra Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ve Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’ya verdiği destek, ABDnin Rusya ile ilişkisini her zamankinden daha kötü bir hale getirdi. Bununla birlikte ABD ve Rusya, dünyanın iki süper nükleer gücü olduğundan barışı korumak ve nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların dünyaya yayılmasını durdurmak için benzersiz bir sorumluluk taşıyorlar. Ayrıca terörizm, iklim değişikliği ve birlikte çalışmayı gerektiren bir salgınla mücadele gibi küresel zorluklarla karşı karşıyalar.” Moskova ve Washington için zor olan işbirliği ve rekabet arasında kabul edilebilir bir denge bulmak ve ilişkiyi daha etkili bir şekilde bölmektir. Araştırmacı, salgının ABDnin Rusya ile yeniden etkileşime girmesi ve salgınla mücadelede işbirliği yapma fırsatı için imkan oluşturduğunu vurguladı. Ancak bunun için Washington’ın Moskova ile daha verimli bir ilişki geliştirmesi gerekecek. Çünkü her iki ülke de uluslararası politikanın itici güçleri konusunda farklı anlayışlara sahipler. Çine gelince, analistler koronavirüs salgınının Çin-ABD ilişkilerini daha da zor bir aşamaya taşıdığına ve Çin ekonomisinin toparlanmasının çökmüş küresel ekonominin düzeltilmesi ve bilimsel deneyimlerin paylaşımı konularındaki işbirliğinde önemli bir rol oynayacağına dikkati çekiyorlar. İki tehdit Öte yandan bazı analistler, Washington, Pekin ve Moskova arasındaki herhangi bir işbirliğinin, aralarındaki güven eksikliğinin yanı sıra bu üç ülkenin yönetimleri ve yöneticileri arasında farklı ideolojik düşünceler olması nedeniyle başarısızlığa mahkum olacağına dair ikinci bir vizyon olduğuna inanıyorlar. Uzmanlar, Başkan Donald Trump yönetiminin ABDyi ‘kaprisli ve rahatsız edici bir şekilde’ yönettiğini, Çinin daha az şeffaf olduğunu ve Rusyanın Vladimir Putin ve halefleri sonrası ülkede istikrarsızlık yaşanmasının beklendiğini söylüyorlar. ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi, Rusya ve Çinin ABD ulusal güvenliğine yönelik en büyük iki tehdit olduğunu açıkça belirtiyor. ABD’de yayınlanan ‘Newsweek’ dergisi, ABD’nin uluslararası konumunda gerileme yaşanırken Rusya ve Çin’in uluslararası arenada nüfuzlarını artırmanın yanı sıra ABDnin stratejik ortaklıkları ve ittifakları sürdürme çabalarını baltalamaya çalıştıklarına ve bu salgının gelecek yıla kadar devam etmesi olasılığıyla küresel dönüşümlere ve kargaşaya neden olabileceklerine işaret etti. İdeolojik açıdan Başkan Trumpın yönetiminde ABD, Çine karşı sert bir yol izledi ve bu durum salgının patlak vermesiyle daha da arttı. Başkan Trump ve yönetimi ortaya çıkan virüsü, ‘Çin virüsü’ olarak niteledi ve Çinin salgından sorumlu tutulması çağırısında bulundu. ABD’nin Çin’e yönelik saldırgan açıklamalarının, düşmanlığının ve ayrımcılığının tonu giderek artacak. Buna karşın, Çinde Trump yönetimine karşı güven eksikliği en yüksek seviyesine ulaştı. Trumpın Başkan Putin ile olarak ilişkisi ise oldukça gizemli. Salgın, ABD’nin Çin ve Rusya ile halihazırda Başkan Trump’ın ‘Önce Amerika’ sloganıyla gergin olan ilişkilerini test ediyor. Washington, ülkedeki sağlık ve ekonomik krizi yönetmeye odaklanırken, Çin lideri Şi ve Rusya lideri Putin, ABDnin uluslararası alanda azalan rolünün yarattığı boşluğu kapatma konusunda oldukça istekli davranıyorlar. Üç kamp Uzmanlar, Çin’in daha fazla ‘ulusal otoriter politika’ benimsemeye ve salgın deneyimini ABD ve diğer ülkelerle gelecekteki ilişkileri için yeni temeller atmak amacıyla kullandığına inanıyorlar. Beyaz Saray, önde gelen rakiplerinin uluslararası sahnede yapıcı roller oynayabileceklerini kabul ederken, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, ABD’nin gelişmiş bir uluslararası pozisyonda olmaya devam ettiğini ve salgınla mücadelede dünyadaki diğer 64 ülkeye yardım ve destekte bulunduğunu belirtti. Bu arada Pentagon (ABD Savunma Bakanlığı) yetkilileri, ABD’nin uluslararası sahnedeki askeri durumunun güçlü ve istikrarlı olduğunun altını çizdiler. ABD merkezli düşünce kuruluşu Heritage Foundation Başkan Yardımcısı James Jay Carafano, salgın sonrası dünya haritasının değişeceğini vurguladı. Carafano’ya göre dünya üç kampa ayrılacak. İlk kamp; ABDnin Avrupa ile ilişkisinin belgeleneceği ve ABDnin sadece Atlantikteki yatırımlarının ekonomik sektörleri yeniden başlatması için değil, Çin’in ‘kötü niyetli etkilerini marjinalleştirmek’ için de Çin müdahalesine direnen özgür dünya kampıdır. Bu kamp, “Avrupalılar özgürlüklerini korumak istiyorlarsa, ABD ile Çin arasındaki rekabette tarafsız gözlemciler olmamalılar” sloganını kullanıyor. İkinci kamp; bütçe ve uyum ülkelerinin kampıdır. Bunlar refahlarının ve güvenliklerinin, hem ABD hem de Çin ile ilişki kurmaya, bağımsızlıklarını korumaya ve süper güçler arasındaki rekabette bir aşama olma olasılığını azaltmaya dayalı olduğuna inanan ülkelerdir.  Bu yolu Singapur, Sri Lanka, Bangladeş, Tayland, Pakistan ve diğerleri gibi ülkeler izleyecektir. Üçüncü kamp ise; ABD ve Çin’in, Latin Amerika, Afrika ve Pasifik Adaları gibi dünyanın geniş bölgelerinde, ekonomi, politika, güvenlik ve bilgi alanlarında uluslararası kuruluşlarda yarışacakları alandır. James Jay Carafano’ya göre ‘Çinin nüfuzunu arttırmak için gayretle çaba göstereceği ve ABDnin buna karşı şiddetle mücadele edeceği için’ uluslararası kuruluşlar, ABD ve Çin’in nüfuzunu dayatmaya çalışan en aktif yeni savaş alanlarından biri olacaklar.

مشاركة :