İstanbul Sözleşmesi bağlamında yapılan tartışmalar, mevcut sosyal, siyasal ve kültürel yapımızda kadın-erkek eşitliğinin değer olarak kabul edilmediğini, erkek merkezli ataerkilliğin baskın yaklaşım olduğunu göstermektedir. İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkanların kafasında kurgulanmış olan din ve şeriat tasavvuru, kadın-erkek eşitliğini reddetmekte, kadının erkeğe eşit olduğunu hiçbir şekilde hazmedememektedir. Bu bağlamda kadın-erkek eşitliğiyle bağdaşmayan her türlü kültürel, dinsel, geleneksel, sosyal, siyasal ve tarihsel nitelikli kabullerin, inançların, kurumların ve uygulamaların sorgulanması, eleştirilmesi, reddedilmesi ve terk edilmesi kadın ve erkeğin daha iyi insanlar haline gelebilmesi için büyük önem taşımaktadır. Kadının ve erkeğin tam insan olarak hayatını birlikte sürdürdüğü insani açıdan ahlaka, hukuka ve akla dayanan bir toplum olmamız için yeni bir kadın-erkek eşitliği teolojisine ihtiyaç vardır. Mevcut dini, kültürel ve sosyal statükoda hakim olan yaklaşım ataerkilliktir. Ataerkilliğin kültür, din ve sosyoloji olarak yaşandığı kurulu yapıyı referans vererek kadın-erkek eşitliği değerini ortaya koymak mümkün değildir. Kadın-erkek eşitliğini formüle etmek, içselleştirmek ve uygulamak için köhnemiş ve verimsiz tartışmalarla enerjimizi harcamak yerine, ilkelere dayalı yeni bir yaklaşım ortaya koymak için çaba sarf edilmelidir. Din, kültür ve tarih adına önümüze konulanlar, kadın-erkek eşitliğinden ziyade, kadın mezarlığı olarak niteleyebileceğimiz hükümler ve uygulamalar ile doludur. Yeni bir kadın-erkek eşitliği teolojisi, hayatın kadın mezarlığı haline getirilemeyeceği prensibinden hareket etmektedir. Kadın-erkek eşitliği teolojisi, ataerkilliği Allah’a ve insana karşı işlenen bir kötülük kaynağı olarak değerlendirmektedir. Hayatı kadın mezarlığı haline getiren bütün ataerkil yaklaşımlar ve uygulamalar, kadınla birlikte insanlığı, aklı, ahlakı ve adaleti inkar etmektedirler. Kadın-erkek eşitliği, kadın ve erkeğin, kız ve erkek çocuklarının haklar, sorumluluklar ve imkanlar açısından eşit olması demektir. Kadın ve erkeğin haklara, fırsatlara ve sorumluluklara eşit olarak sahip olması, onların doğuştan kız veya erkek olarak doğmalarına bağlı değildir. Kadın-erkek eşitliği, insan olarak doğmalarından dolayı kız ve erkek çocuklarının, kadın ve erkeğin eşit olduğunu ifade etmektedir. Kadın-erkek eşitliği, kadının ve erkeğin aynı olması demek değildir. Kadın-erkek eşitliği, kadın ve erkeğin farklı, fakat eşit olması demektir. Kadın-erkek eşitliği, farklı olan kadın ve erkeğin her birisinin ilgilerinin, ihtiyaçlarının, ideallerinin, çıkarlarının ve önceliklerinin aynı olamayacağını, farklı olacağını kabul etmektedir. Erkeğin ihtiyaçları, idealleri ve istekleri, kadına dayatılamaz. Erkek çocuğunun önceliklerinin, ihtiyaçlarının ve ideallerinin kız çocuğu için geçerli olduğu düşünülemez. Kadın-erkek eşitliği, kadına erkekliğin hiçbir formunun dayatılmaması, kadının erkek kadar kendisi olma hakkına sahip olduğunu tanımaktadır. Kadın ve erkek en güzel şekilde yaratılmışlardır. Yaratılış açısından erkek, kadından üstün ve güzel değildir. Kadın ve erkeğin yaratılışta en eşit ve en güzel olduğu gerçeğinden hareketle, kadının yaratılışına hiçbir eksiklik, düşüklük ve aşağı nitelikte bir özellik atfedilemez. Kadın-erkek eşitliği, kadın ve erkeğin tam insan olarak yaratılmaları demektir. Tam insan olarak yaratılan kadın ve erkek, eşit ve güzel, iyi ve mükemmel olarak Allah katında en üst değere sahiptirler. Allah, kadın ve erkeği eşit, fakat ayrı olarak görmektedir. Erkeğin kadın üzerinde egemenlik kurarak kadına kendi iradesini dayatması, kadının farklılığını ortadan kaldırarak kendisine benzeştirmesi Allah katında en büyük günah olan şirk anlamına gelmektedir. Kadının yaratılışında eksiklik, kusur veya düşüklük görmek, Allah’ın yaratılışında eksiklik ve düşüklük görmek demektir. Kadın-erkek eşitliği, Allah’ın insanı en güzel şekilde yaratmasının zorunlu bir sonucudur. Yaratılış fıtratı, kadın-erkek eşitliğini gerektirmektedir. İnsan olmak, kadın-erkeğin, kız ve erkek çocuğunun doğal durumu ve doğal hakkıdır. Kadın ve erkeğin insanlığı hiçbir şekilde düşük seviyelere çekilemez, kadın ve erkeğe insan onuruyla ve özgürlüğüyle bağdaşmayan hiçbir muamelede bulunulamaz. Kız çocuğu ve kadın, ikinci sınıf insan değildir. Kadına özel ve toplumsal alanlarda yönelen şiddet, kadının onurlu ve özgür insan olma pozisyonuyla bağdaşmamaktadır. Allah, kadın ve erkeği eşit olarak yaratmış ve onlara yeryüzünü imar ve iskan etme görevi vermiştir. Allah’ın yeryüzündeki temsilcileri olma görevini ve sorumluluğunu eşit olarak paylaşan kadınlar ve erkekler, yeryüzünü eşit olarak kendilerine ev haline getirebilmek için özgürce yaşama hakkına sahiptirler. Allah’ın yaratılışı kapsayıcıdır. Allah, kadın ve erkek olarak hiç kimseyi dışarıda bırakmamış, insanlığa karşı dışlayıcı ve ötekileştirici bir tutum içinde olmamıştır. Dışlamayan ve ötekileştirmeyen Allah, kadın ve erkek için en güzel modeldir. Allah dışlamadığı ve ötekileştirmediği gibi, kadın ve erkek de birbirini dışlamamalı ve ötekileştirmemelidir. Erkeğin kadın üzerinde egemenlik kurması, Allah’ın kadın ve erkeğe yüklediği halifelik görevinin ortadan kaldırılması ve yeryüzünde en büyük fitne ve fesadın çıkarılması anlamına gelmektedir. Kadın-erkek eşitliğinin ortadan kaldırılması, en büyük fitne ve fesat kaynağıdır. Yeryüzünde barışı, huzuru ve refahı sağlayacak temel, kadın-erkek eşitliğinin varlığıdır. İnsani sorunların çözümü kadın-erkek eşitliği temel üzerine bina edilecek bir hayattan geçmektedir. Kadın-erkek eşitliğinin varlığı çözümdür, yokluğu ise sorundur. Allah, kadın ve erkeği kendi özünden ve nurundan yaratmıştır. Kadın ve erkek, ontolojik olarak insani ve ilahi boyutlara sahiptirler. Kadının ve erkeğin birbirlerine saygı, sevgi ve yardımlaşma değerleri içinde muamele etmesi gerekmektedir. Kadınların ve erkeklerin, ırk, din, dil, renk, cinsiyet ve kültür gibi farklılıklara sahip olması, Allah’ın huzurunda onların hiçbir şekilde eşitlik ve değerli olma durumlarını ve pozisyonlarını değiştirtmemektedir. Kadına yönelik gösterilen her türlü şiddet, şer ve tecavüz, Allah’a yönelik bir şiddet, şer ve tecavüz anlamına gelmektedir. Kadın ve erkek, eşit şekilde Allah’ın nurunun ve özünün taşıyıcısıdırlar. Kadın ve erkek, eşit fakat farklı olan bireylerdir. Eşit ve farklı bireyler olan kadın ve erkeğin ortak paydası insanlıktır. Ortak insanlığımızı oluşturan temel değerler akıl, adalet, ahlak, özgürlük ve refahtır. Eşit fakat farklı olan kadın ve erkeğin, ortak insanlığımızda güçlü bir şekilde buluşabilmeleri için akla, adalete, ahlaka, özgürlüğe ve refaha dayalı bir hayatı gerçekleştirmek için çalışma hakları vardır. Ahlak, kadın üzerinde egemenlik kurmak için kullanılan bir araç olarak istismar edilemez. Ahlak, sadece kadının sorumluluğu olmadığı gibi, kadın cinselliğiyle sınırlı bir ahlak anlayışı da oluşturulamaz. Kadın bedeni ve cinselliği üzerinde tekel kurmak için inşa edilen şey, ahlaktan ziyade ahlaksızlıktır. Ahlaklı, akıllı ve adil olmak, kadın ve erkeğin ortak sorumluluğudur. Allah, kadına ve erkeğe yeryüzünde ahlaka, adalete ve akla dayalı olarak yaşamaları sorumluluğu vermiştir. Ahlaklı, adil ve akıllı bir şekilde yaşamak için kendilerini değiştirmek, geliştirmek ve olgunlaştırmak sorumluluğu taşıyan kadınlar ve erkekler, akıllı, ahlaklı ve adil bir dünya oluşturmak için birlikte çalışmalıdırlar ve yardımlaşmalıdırlar. Daha iyi insanlar olmak için kadın ve erkek, insanlığa, dünyaya ve doğaya katkı ve hizmet sunan işler yapmalıdırlar. Erkeğin kadını sadece kendisi için çalışan bir hizmetçi haline getirmesi, kadının ve insanlığın gelişimini her açıdan durduran ve donduran bir sonuç doğurmaktadır. Allah, kadını erkeğe hizmetçi olarak yaratmadığı gibi, erkeği de kadın üzerinde reis olarak yaratmamıştır. Ortak insanlık temelinde akılla, bilgiyle ve çalışmayla dünyanın daha iyi bir yer haline gelmesi için eşit ve özgür bireyler olarak kadının ve erkeğin çalışması, onların bir bütün olarak yeryüzündeki adaletsizliklere, kötülüklere ve olumsuzluklarla başa çıkmasını sağlayacaktır. Kadın, erkeğin tapulu malı değildir. Erkek, kadın üzerinde bir sahiplik iddiasında bulunamaz. Ev ve aile içinde eş ilişkisi, erkeğin kendisini kadının rabbi ve ilahı haline getirmesi anlamına gelmemektedir. Ataerkillik, erkeğin kendisini ilahlaştırması ve rableştirmesidir. Erkek, kadının rabbi ve ilahı değildir. Kadınlar, kocalarını rab edinmemelidirler. Ev ve aile içinde azgınlaşan erkek, evin içinde ve dışında kadına ve çocuklara her türlü şiddeti uygulayabilmektedir. Allah’a iman ettiğini söyleyen bir insanın, kadına ve çocuklara şiddet uygulamayı kendi hakkı ve imtiyazı olarak görmesi, imanın ve insanın inkarı anlamına gelmektedir. Eş olmak, kadın ve erkeğin ev içinde ve dışında birbirine değer vermesi demektir. Aile içinde ve dışında kadına yönelik şiddet, erkeğin kadını insan ve eş olarak değerli görmediği ve değersizleştirdiği anlamına gelmektedir. Kadının erkek şiddetine karşı korunması, kadının değerinin ve insanlığının korunması demektir. Kadına karşı şiddet uygulayan erkek, kadını değersizleştirmekle kalmamakta, aynı zamanda kendi insanlığını da değersizleştirmektedir. Şiddet, insan dahil hayata dair her şeyi ve herkesi değersizleştiren bir kötülüktür. Kadın-erkek eşitliği, bütün insanlara birbirlerini eşit fakat farklı görmelerini sağlayarak birbirlerini değerli görme ve değerli kılma sorumluluğu vermektedir.
مشاركة :