Fidel Spiti Günümüzde özellikle yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sırasında dünyanın gidişatını beğenmeyen herhangi bir kişiye bugün 20 Aralık “Uluslararası İnsani Dayanışma Günü” desek bize cevabı şu olacaktır: “Bu ‘insanlığın hayrı’ için çalışan Birleşmiş Milletler’in (BM) ve uluslararası kuruluşların ortaya attığı cafcaflı sloganlardan başka bir şey değil. Aslında pratikte insani dayanışma diye bir şey yok. Aksine ortada sadece devletlerin ve halkların özel çıkarlarını elde etmek için savaşması ve rekabet etmesi var”. Bu karamsar cevap, özellikle Kovid-19 krizi sırasında bugün zengin ülkelerin fakirler ülkelerden, zengin kişilerin de fakirlerden önce aldıkları aşıların dağıtımı sırasında görülen zayıf uluslararası dayanışma örnekleri ışığında doğru gelebilir. Dayanışma ve sürdürülebilir kalkınma “İnsani dayanışmaya” yönelik bu itiraz, dayanışma kavramını geniş ve abartılı bir anlamı olan yani gerçekçi bir açıklaması olmayıp pratikte uygulanması mümkün olmayan bir kelime olarak aldığımızda geçerli olur. Ancak BM’nin bugünü kutlamasının arkasında ulaşmak istediği şey insani dayanışma hakkında mecazi ve yapıcı ifadelerden daha ziyade “sürdürülebilir kalkınma” başlığı altında gerçek planların sahada uygulanmasıdır. Yani insanlar arasındaki dayanışma, çatışmaların ve anlaşmazlıkların yatıştırılmasına ve toplumlarda istikrarın sağlanması için ticari ve ekonomik değiş tokuştan başlayarak çeşitli alanlarda ve eğitim ve sağlık gibi gelişmekte olan sektörlerde kalkınma planlarının ilerlemesine katkıda bulunan kalkınma kavramı ile ilişkilidir. Aynı zamanda çevresel değişikliklerin hem bireylerin hem de insanların hayatları üzerindeki etkilerini hafifletmek için küresel çapta çevresel işbirliği ile de ilişkisi vardır. BM Uluslararası İnsani Dayanışma Günü farklılık çerçevesinde birliğimizi kutlamak, hükümetlere uluslararası anlaşmalardaki yükümlülüklerine saygı duymaları gerektiğini hatırlatmak, dayanışmanın önemi konusunda kamuoyunda farkındalık seviyesini yükseltmek ve yoksulluğun ortadan kaldırılması için yeni girişimlerin oluşturulmasını teşvik etmek için insanlığa adanmış bir gündür. BM Genel Kurulu tarafından tüm üye ülkelerin onayı ile çıkarılan Milenyum Deklarasyonu’nda “İnsani Dayanışma”, küreselleşmeden yararlanmayan kimselerin bundan daha çok yararlananlardan yardım ve destek almayı hak ettiği 21. yüzyılda uluslararası ilişkilerin temel değerlerinden biri olarak tanımlanıyor. Bu yüzden gelişmekte olan ülkelerde, özellikle nüfuslarındaki en yoksul kesimlerin arasında yoksulluğu ortadan kaldırmak ve insani ve sosyal kalkınmayı teşvik etmek için küresel bir dayanışma fonu oluşturuldu. Salgın döneminde dayanışma İnsani dayanışma gösterilmesi gerekiyorsa bu, ülke ve halk ayırt etmeksizin tüm insanlığı kırıp geçiren salgınlar sırasında olacaktır. Kovid-19 salgını, insani dayanışmanın en üst düzeyde gösterilmesi gereken bu salgınlardan yalnızca biri. Zira bu salgın dünya çapındaki bütün hükümetlerin temel sağlık hizmetlerinin devam etmesini sağlamak, sağlık sistemlerini korumak ve aynı zamanda sosyal koruma, temel hizmetler, işleri koruma ve küçük ve orta büyüklükte işletmeleri (KOBİ) destekleyerek insanların zorluklarla mücadele etmesine yardımcı olmak zorunda olduğunu göstermiştir. Kovid-19 salgınının, ülkelere daha az kaynak kullanarak daha fazla çalışma planı oluşturma, ekonomik büyümeyi çevresel bozulmadan ayırma ve kaynakların verimliliğini artırma fırsatı sunması gerekiyor. Uluslararası kurumların uyarılarının başında Kovid-19 salgınının etkisinin yoğun nüfuslu şehirlerde, özellikle de dünyanın dört bir yanında çarpık kentleşmenin olduğu yerlerde ve yoksul mahallelerde yaşayan bir milyar insan için oldukça yıkıcı olacağı geliyor. Zira aşırı kalabalık, sosyal mesafe ve şahsi karantina gibi önlemleri takip etmeyi zorlaştırıyor. Kovid-19, halihazırda var olan eşitsizlikleri derinleştirerek ekonomik eşitsizlikleri ve özellikle dünya çapında işsizliğin büyük oranda artması ve işçilerin gelirlerinin oldukça azalmasının ardından krizin yükünü zayıf kesimlerin omuzlarına yükleyen kırılgan sosyal güvenlik ağlarını gün yüzüne çıkardı. Elbette bugünün hedeflerinin arasında kriz anında herkesin sorumluluklarını yerine getirmesini sağlamak ve bunları, dünyayı daha sürdürülebilir bir kalkınma sürecine sokup küresel ekonomiyi gelecekteki sürprizler ile mücadele ederken daha dayanıklı bir hale getirme doğrultusunda kazanımları korumak ve uzun zamandır beklenen önlemlerin uygulanmasını hızlandırmak için bir teşvik aracı olarak kullanmak yer alıyor. Bireysel düzeyde Sefalete bir son verilmesi, eşitsizlik ve adaletsizlikle mücadele edilmesi ve iklim değişikliğine direnilmesi gibi sloganlar veya kalkınma planları, bir değişiklik olmasını sağlamak için hükümetlerin işbirliği yapmasını gerektirdiğinden bireylere yönelik görünmüyor olabilir. Ancak İnsani Dayanışma günü her birey hayatında ve etrafını saran toplumun yaşam tarzında küçük bir değişim yapabileceği için dünyanın dört bir yanındaki bireylere ve vatandaşlara hitap ediyor. Dünya çapında yapılan bireysel girişimlerin hepsi gerek fakirlik gerek çevresel gerekse eğitim düzeyinde elle tutulur bir değişimin olmasını sağlayacak. Aynı şekilde diğer sektörlerdeki etkili ve özenli bireysel girişimler de yerel toplumlarda önemli değişiklikler olmasına yol açabilir. Örneğin evsel atıkları ayırmak dünyanın her yerindeki bireyler için günlük bir alışkanlığa dönüşürse çevresel düzeyde büyük bir ilerleme kaydedilebilir. Diğer bir örnek de gıdaların dağıtımı. Zenginler ya da gıda tüccarları, sofralarında ve depolarında kalan gıdaları fakir komşularına dağıtmaya özen gösterse bu küçük hareket, gıda dağılımında adaleti sağlamak açısından büyük bir sıçramaya sebep olabilir. Örneğin rakamlarla konuşursak her yıl üretilen gıdaların neredeyse üçte biri -ki bu yaklaşık 1 trilyon dolar değerinde 1,3 milyar tona tekabül ediyor- kötü taşımacılık ve hasat uygulamaları yüzünden tüketici ve perakendecilerin depolarında çürüyor ya da bozuluyor. Diğer bir örnek de dünyanın dört bir yanındaki insanlar, enerji tasarruflu ampul kullanmaya başlarsa dünyada yılda 120 milyar dolar tasarruf edilebilir. Dünya nüfusu 2050 yılına kadar 9,6 milyara ulaşırsa, şu anki yaşam şeklini sürdürmek için gerekli olan doğal kaynakları elde etmek için neredeyse dünya gibi üç gezegene daha ihtiyacımız olacak. Virüslerin yayılmasını ve hastalığa yol açan mikropların çoğalmasını engellemeye yardımcı olabilecek kişisel hijyen konusuna gelince rakamlarla konuşursak her üç kişiden birinin temiz içme suyuna ulaşamadığını, beş kişiden ikisinin ellerini sabun ve suyla yıkamak için elinin altında herhangi bir temel tesisat olmadığını ve 673 milyondan fazla kişinin tuvalet ihtiyacını dış mekanlarda giderdiğini görüyoruz.
مشاركة :