Saad Haririnin seçimlere katılıp katılmayacağı aylardır tartışılıyor. Sonunda bizzat kendisi seçimlere katılmayacağını ve siyasi hayattan emekli olduğunu duyurdu. Dikkat çekici olan ise bir halef belirlememesi ve görevlerini kimseye emanet etmemiş olmasıdır. Hariri bunu yapmamasının nedenini siyasi ve ulusal ortamdaki üç sebepten kaynaklanan tıkanıklıkla açıkladı: Hizbullahın etkisi, yükselen mezhepçilik dalgaları ve devlet yapılarının ve idarelerinin çatırdaması. Hariri, siyasi kariyerinin, ulusal koşulları iyileştirme umuduyla uzlaşılara dayandığını söyledi. Ama bu olmadı. Dahası, bu uzlaşılar tüm Lübnanlıların çöküşüne katkıda bulunmuş olabilir! Saad Hariri ile 2017nin sonlarından bu yana görüşmedim. O zaman kendisine buradan, Şarkul Avsat’tan sert eleştiriler yöneltmiş, emekli olması ve özellikle Sünnilerin yakasından düşmesi çağrısında bulunmuştum. Ona önce Avn ile vardığı uzlaşıdan, sonra da uzlaşıyı feci şekilde yönetmesinden dolayı siyasi ve duygusal olarak sitem etmiştim. Profesyonel olsun ya da olması bir politikacının yapmayacağı hatalarını ve talihsizliklerini sayıp dökmüştüm. Eski milletvekili ve bakan Nihad el-Maşnuk yaklaşık iki yıl önce “ASAS” internet sitesini kurduğunda, Hizbullahın 2008de Beyrutu işgalinden sonra, Saad Hariri döneminde Sünnilerin kademeli olarak ulusal denklemin dışında kalmaları hakkında iki uzun makale yazmıştım. Zehri yudumlamak şeklinde tanımladığı birçok tavizlerinden birinin ardından - tabii ki büyük ulusal çıkarlar uğruna (!) Maliye Bakanlığını Şii İkilisine devretmesi - siyasi davranışlarıyla ilgili uzun bir şikayetten sonra, "Asas"taki köşemden kendisine şöyle seslenmiştim: Yalnız yudumla! Kardeş olsak da birbirimizin canına ihtiyacımız yok Biz ölsek de ölüm bizim için bir zenginliktir Bu açıklamayı Hariri’yi aşağılamak ya da kendimle gurur duymak için yapmadım. Allah biliyor ki 24.01.2022 pazartesi akşamı kendisini dinlerken – ilk kez değil- daha önce kimi zaman üzüntü ve keder, kimi zaman kurtuluş umarak defalarca yaptığım gibi ağladım. Şu an yetmişli yaşlarımdayım. Arap siyasi hayatını, Araplık ilkelerine bağlı bir Arap olarak, 40 yılı aşkın bir yazar konumunda izledim ve takip ettim. Bu deneyime dayanarak Saad Haririnin görünürdeki doğallığına, nezaketine ve kibarlığına rağmen basit bir insan olmadığını söyleyebilirim. Siyasi faaliyetleri sırasında, kimi zaman Lübnanlıların da dediği gibi "tehlikeye" düşmesinden ya da yuvarlanmasından korkacağınız kadar saldırgan olabilir. Kimi zaman da keder ve depresyon içinde intihar etmesinden korkacağınız kadar, geri çekilir ve çekilir ve denildiği gibi adeta duvara yapışır. Tüm Arap siyasi hayatları çok zor ve karmaşıktır, ancak Lübnan siyasi hayatı en zor ve karmaşık olanlar arasında sayılabilir. Bunun nedeni, geçen yüzyılın yetmişli yıllarının sonlarından bu yana mezhepçi Lübnana, aynı şekilde Şiilere ile Marunilere, bu iki dini grup içindeki iki azınlık radikal kanadın hakim olmasıdır. Bu iki kanat ayrı düştüklerinde ülkeyi ve halkı iç savaşın eşiğine ulaşabilecek bir iç çatışmaya sürüklerler. Anlaştıklarında ise Lübnanda siyasi ve siyaset dışı yaşam imkansız hale gelir. Saad Hariri ve aslında Lübnan halkının geri kalanının şansına, bu iki radikal kanat 2006dan bu yana fiilen ittifak halindeler. Avncı radikalizm, Hristiyanların Sünniler tarafından ihlal edildiği iddia edilen “haklarını geri almaya” odaklanırken silahlı Hizbullah ve lideri, stratejik İran projesini Lübnandan başlayarak Arap ve Müslümanların topraklarında uygulamaya yöneldi. Nitekim Avn, özel meclislerinde Hristiyanlar, Şiiler ve Aleviler arasındaki bu “azınlık ittifakının” Hristiyanların hayatta kalmasının ve onurunun garantisi olduğunu açıkça belirtiyordu. Saad Hariri Lübnan siyasi hayatındaki ilk yıllarında, babasının Arap ve uluslararası ilişkileri ile dayandığı 14 Mart Koalisyonu sayesinde bazı başarılar elde etti. Ancak özellikle 2008de, Beyrutun işgalinden sonra Nasrallahın baskısı yoğunlaşıp Avn ve akımının şantajlarıyla karşılaşınca artık bu şekilde adlandırılabilecek bir Lübnan siyasi hayatı kalmadı. 14 Mart kahramanları ya şehit olarak ya da korku ve teslimiyetle kendisinden ayrıldılar. Saad Hariri, ilk hükümetinin 2011deki yenilgisinden sonra Lübnan’dan ayrılarak 4 yıldan fazla bir süre Suudi Arabistanda kaldı. Lübnan’a geri döndüğünde - silahlı Hizbullah’a uzaktan verilen tavizlerden sonra – Avn ile hızla bir uzlaşıya vardı. Böylece 2007’den beri Hizbullah’ın bu makam için adayı konumundaki Avn cumhurbaşkanı oldu. Müslümanlar ve Lübnanlılar için bu kurumsal ve sinir bozucu hikâyeyi tekrarlamanın bir faydası olacağını düşünmüyorum. Lübnan’da her düzeyde görülen çöküş, ülkenin maliyesini, ekonomisini, bankalarını, üniversitelerini, Beyrut ve Lübnanın yüz yıldan fazla bir süredir inşa ettiği her şeyi etkileyen bu uzlaşının sonucudur. Biz ilk banka ve üniversitelerin açıldığı Arap ülkesiyiz. Ama bugün bankalar mevduat sahiplerinin parasını alıkoyarken Amerikan Üniversitesi Dubaiye taşınmayı düşünüyor! Bunların hesabı sadece Saada mı sorulmalı? O bunlardan ne birinci, ne ikinci, ne de üçüncü dereceden sorumlu. Öncelikli sorumlular biliniyor: Silahlı Hizbullah, Avn, akımı ve yıkıcı dehası hakkında başlı başına bir kitabın yazılabileceği damadı. Ancak Saad, ülkenin egemenliğini ve istikrarını silahlı Hizbullah’a satan yönetici ve yozlaşmış siyasi sınıfın ilk 50 üyesi arasında olmakla kalmayıp aynı zamanda sorumluluk açısından da ilk sırada yer alıyor. Çünkü o, babasından Sünnilerin liderliğini miras aldı. Sünniler, Lübnanın bütünlüğünün bir parçası, şehirlerinin ve bayındırlığının mimarları, Arap kimliğinin ve varlığının koruyucusudurlar. Saad Haririnin babası dahil olmak üzere Lübnanın üç Sünni başbakanı ve Sünni müftüsü öldürüldü. Çünkü hepsi de Lübnanın bağımsız varlığına, Arap kimliğine veya kurumlarının bütünlüğüne karşı komplolara karşı çıktılar. Refik Haririnin şehadetinden aylar önce söylediği şu sözleri herkesin diline dolanmıştı: "Hiç kimse vatanından büyük değildir.” Evet, Saad Hariri, Lübnanda Sünnilerin ve bizatihi Lübnanın taşıdığı bu büyük anlamı anlama ve korumaya ehil değildi ve olmadı da. Ben ve birçok Arap ve uluslararası şahsiyet kendisinden siyasetten emekli olmasını istedik. Sonunda bunu yaptı ama çok geç kaldı. Şehit babasının adı nasıl ki Lübnanın yeniden inşası ve refahı ile ilişkilendirildiyse tarihin onu Nasrallah ve Avnın arkasında, ülkenin çöküşünden sorumlu olanlar arasına dahil etmesinden korkuyorum! Sünniler ve Lübnanlılar şimdi ne yapacak? Evet, belki Sünnilerin yüzde 20-30u halen ona sadık. Ama onun için en fazla üzülenlerin siyasi sınıfın diğer üyeleri olduğuna hiç şüphe yok. Kendisini sevdiler çünkü her zaman kaprislerine ve yozlaşmışlıklarına boyun eğdi, en azılı düşman- arkadaşı Cibran Basil bile ondan gözyaşlarını esirgemedi! Sünniler artık iç siyasi denklemde zayıflar. Ancak Lübnanlıların çoğu zayıf, irade ve yönetimden yoksun. Sünnilerin üst düzey isimleri - tüm Lübnanlılar gibi veya çoğundan daha fazla - bir bölünme ve parçalanma döneminden geçecekler. Ama sonunda yeniden kenetlenip ayağa kalkacaklar. Çünkü Lübnanlılar ve Araplar onlar için büyük umutlar besliyorlar. Lübnanı sadece onların gözleriyle görmeye alışmışlar(!) Saad’a gelince; şair der ki; Doğru ve dürüst babalarımızdan bize miras kalan Şan ve şöhretin değerini bilemedik Har vurup harman savurduk Şan ve şöhret, ehil olmayanlara miras kaldığında Kaybolmaya yaklaşır
مشاركة :