Lübnan seçimlerinin ortaya çıkardığı sonuçlardan farklı bir şekilde sonuçlanması beklenmiyordu. Sonuçlar çoğunlukla önceki durumun bir kopyası olur ve her taraf (zaferin sahibi) olduğunu iddia ederdi. Bu nedenle, Lübnanın kötüleşen durumu, bunun bölgesel ve uluslararası yansımaları sandıklarla çözülmeyecek. Çevre ve ötesine olumsuz etkisi devam edecek. Lübnanda olanların çoğunun (imalathanesi) başka bir yerde, o da Tahran. Lübnan’da seçimler, İranda açların devrimiyle aynı zamana denk geldi, bu da iç sorunların çevreye daha hızlı yayılması anlamına geliyor. Lübnan birçok zor dosyayla karşı karşıya, ancak tüm dosyalara egemen olan dosya, devlet dışı silah ya da ulusal aktivistlerin (ulusal egemenlik) dedikleri şey ve bu dosya Lübnanda çözülmeyecek!! Çözüm için bir tasavvur sunmak amacıyla, ölçü olabilecek ve bazı yaklaşımların elde edilebileceği Lübnandakine benzer bir durum var mı? Akla en yakın örnek, ana hatlarıyla Küba deneyimi. Küba halkı uzun süre bağımsızlık için mücadele etti ve zorluklarla karşılaştı. Yoksulluk ve yabancılarla ittifak yapan küçük bir azınlığın sömürüsü yaygınlaştı. Ellili yılların sonunda Fidel Castro ve destekçilerinden oluşan küçük bir grubun önderliğindeki devrime kadar birçok kez ayaklandı. Hikâyenin tamamı biliniyor, benzerlik şu ki, büyük komşu ABD’den korkan Castro’nun aradığı desteği, ideolojik düşman ABD’yi kızdırmak için kendisini desteklemeye hazır Sovyetler Birliği ile ittifakta bulması. Kübalıların, Sovyetlerin ABD yakınlarına nükleer başlıklı füze rampaları yerleştirmesine izin vermeleri meseleyi daha da karmaşık hale getirdi. Bu, az kalsın küresel bir nükleer savaşa yol açacak ve tarihsel olarak füze krizi olarak bilinen krizi tetikledi. Ardından iki dev, bir uzlaşıya vardılar; Sovyetlerin Küba’daki füzeleri çekmesine karşılık Türkiye’deki Amerikan füzelerinin çekilmesi ve Kübayı işgal etmemenin taahhüt edilmesi. Tarihin bu kısmıyla ilgili araştırmalar boldur. Ancak farklılıkları dikkate alarak Lübnan ve Küba karşılaştırmasında aradığımız daha derin husus, misyonlardaki benzerliktir. Küba, Sovyetler Birliğinin kendisini savunan pozisyonuna minnettardı! Ne var ki füze krizinde iki kutup arka odalarda (Kübanın arkasından) uzlaşıya vardıklarında, Küba liderliği ikiye ayrıldı. Che Guevara, Sovyetler Birliğinin sert bir eleştiricisi oldu, hatta BM kürsüsünden yaptığı bir konuşmasında ona (Sovyet emperyalizmi) adını verdi. Bu ise politikacı Castroyu memnun etmedi, bu yüzden Guevarayı resmi görevlerinden kovdu ve Guevara bilindiği gibi öldürüldü. Küba, kendi görüşüne göre sadece bağımsızlığını sağlamakla kalmayıp, ABDnin boykot ve ambargosu sonrasında ekonomik olarak da ona yardım eden Sovyetler Birliğine hizmet etmek, Sovyet devletinin çıkarına olduğunu düşündüğü dünyanın herhangi bir yerinde vekalet savaşlarına girişerek bu minnettarlığın bedelini ödemek zorundaydı. Böylece Kübalılar, dünyanın en sıcak savaşlarının çoğunda cephedeki askerler oldular. Küba, Angola, Kongo, Gine-Bissau, Ogaden, Nikaragua ve hatta Güney Yemene müdahale etti. İki kampın diğerinin alternatifi olmak için savaştığı bu savaşlarda yüz binlerce Küba askeri öldü. Dolayısıyla Lübnan ile Küba arasındaki ortak nokta açık ve net; İran, Hizbullah ve bölgede kendisine bağlı daha küçük grupları savaşlara girişmek ve ülkeleri çökertmek için kullandı. Bu savaşlarda veya kontrol altına alma sırasında Lübnanlılar öldü. Yemen, Irak, Suriye ve diğerlerinde, büyük Arap dünyasının başka yerlerinde savaşlar yüzeyin altında devam ediyor. Bu mücadelede çok kan dökülüyor ve büyük kaynaklar israf ediliyor. Kübanın büyük komşu korkusu, kendisini gönüllü olarak Sovyetler Birliği stratejisinin öncüsü olarak sunmaya ve tüm cephelerde onun için savaşmaya itti. Hizbullah da (sözde mustazafları savunmak) gibi sloganları kullanıyor, İran projesinin öncü gücü olmaları için bu mustazafları (mezhepçi) ikna, (maddi) ayartma, (otoriter) zorlama yoluyla seferber ediyor. İran’a sadık Iraklı silahlı fraksiyonlar da aynı şekilde vatanları yerle bir olsa bile bunu yapıyorlar. Tabii ki, söz konusu projenin tamamı birçok kişinin hoşuna giden pek çok duygusal sloganla kaplanmış. Bu sloganlardan biri de, bir şemsiye olmaktan öteye gitmeyen, kendisinin istifade etmesi yerine kendisinden istifade edilen Filistin meselesi. Tahran, İran halkının geniş kesimleri sefalet içinde olsa bile, vekalet savaşlarını desteklemek için doğrudan veya dolaylı finansman sağlamaya çabalıyor. Küba sorunu, Sovyetler Birliğinin çöktüğü ve uluslararası stratejilerin değiştiği 1990 yılına kadar göreceli olarak sürdü. Bundan sonra Küba yavaş yavaş dengeli uluslararası ilişkiler çerçevesine girdi. Bu analiz bizi Ortadoğudaki çatışmanın ya İran rejiminde köklü bir değişiklikle ya da stratejisinde köklü bir değişiklikle sona ereceği gerçeğine götürüyor. İkisi için de koşullar henüz olgunlaşmadı, aksine duruma halen (müzayedeler) hâkim. Üçüncü seçenek, büyük güçlerin (Batı ve ABD) İran rejimiyle kapıların arkasında (elbette İranın müttefiklerine danışılmadan) bir tür anlaşmaya varması. Bu bir rahatlama ve açılım sağlayabilir. İran rejiminin en önemli ve büyük çıkarının, İran’ın kolektif vicdanında halen derin olan olumsuz bir deneyime, yani (Musaddıkın devrilmesi) korkusuna dayanan (kendisine dokunulmaması) olduğu değerlendirilmesi yapılıyor. Oysa Musaddık’a karşı darbenin arkasında yalnızca dışarının değil, iç güçlerin de olduğu tarihsel olarak kanıtlanmış. İran için diğer dosyalar gerektiğinde feda edilebilir. Batı’dan bu garanti alınırsa, rejimin bölgeye yayılmış kollarına karşı tutumu kademeli olarak değişebilir. Zira bazı üst düzey İranlı liderlerin söylediği gibi, onlar, (yurt içinde savaşmak zorunda kalmamak için yurt dışında savaşıyorlar)! O aşamaya gelene kadar yolumuzun uzun olduğu açıktır. Eylemlerin yalanladığı tatlı sözlere kanmak siyasi saflıktır. Bu gerçekleşmeden Lübnan’da kaç sandık kurulursa kurulsun istikrar gerçekleşmeyecek. Kaç seçim düzenlenirse düzenlensin, Suriye ve Irak istikrara kavuşamayacak. Dahası tüm bölge istikrardan mahrum kalmaya devam edecek. İran müttefiklerine bağlı kalacak! Lübnan, Irak, Suriye veya Yemenin yerle bir olması İran için küçük bir bedel olabilir, zira bunu ödeyen Araplar! Bu genel sahne karşısında, Lübnan seçimleri, hatta Irak ve diğer seçimler, bugün halkların ağır bir bedel ödediği şiddetli çatışmanın önemsiz bir ayrıntısı olmanın ötesine geçmiyor Son söz; Lübnan seçimlerinin sonuçları, çatışmanın sonu değil, başlangıcıdır!
مشاركة :