Tahran, aynı gün öğle yemeği yiyen iki nükleer bilim adamının -aralarında yüzlerce kilometre mesafe olmasına rağmen- yaklaşık bir hafta sonra aynı gün zehirlenmeden öldüklerini açıkladı! Öte taraftan İsrailli yetkililer, İstanbuldaki İsrailli turistlerle doğrudan temasa geçerek onlardan oldukları yerden çantaları olmaksızın derhal Tel Avive dönmelerini bildirdiler. İsrail ile İran arasında Ortadoğuda devam eden gölge savaşı uzun bir süredir gün yüzüne çıkmış durumda. Ancak şimdi, İranda arasında İsrail’in olduğu düşünülen saldırılarla birlikte bölgenin dışına da taşabilecek ölümcül bir çatışma tehdidi kendini gösteriyor. Geçen hafta “Quadcopter” model birkaç drone ile İran’ın nükleer araştırma tesisine saldırı düzenlendi. Yine Parchin’deki tesise gerçekleştirilen dorne saldırısında bir mühendis hayatını kaybetti. Ayrıca birkaç gün önce Tahranın göbeğinde motosikletli iki kişi İranlı bir albayı öldürdü. Şubat ayında Kirmanşahtaki bir İran insansız hava aracı üssü bir dizi drone ile vuruldu. Her ne kadar saldırılarla ilgili resmi açıklamalar yapılmasa bile, İsrailli yetkililerin çeşitli yanlış imaları ve İsrail medyasında çıkan haberler, bu saldırıların kaynağı konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmadı. Tüm bunlar, Naftali Bennett başkanlığındaki İsrail hükümetinin iktidara geldikten bir yıldan biraz daha kısa bir süre sonra ortaya koyduğu “Ahtapot Doktrini’nin”, yani İranın askeri ve nükleer yeteneklerine karşı yürüttüğü projesinin bir parçasıdır. İsrail geçtiğimiz yıllarda İranı içerden vurduğu saldırılarını genellikle casuslar ve siber yollarla gizlice gerçekleştirdi. Her seferinde İranlı bilim adamlarını ve nükleer tesislerini hedef aldı. Son on yıldır da İsrail, başta Suriye olmak üzere İrana bağlı milislere ve silah sevkiyatlarına yönelik hava saldırılarını hiçbir şekilde hafifletmedi. Fakat şimdi İsrailli yetkililer, içlerinden birinin de nitelendirdiği üzere “yeni bir savunma stratejisi” takip ediyor ve bu stratejisi kapsamında Irak, Suriye, Lübnan ve Gazze gibi yerlerdeki ‘pençelerini’ değil, İrandaki ahtapotun kafasını hedef alıyor. İsrail Başbakanı Bennett geçen pazar günü yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı: “İran rejimi uzun yıllardır vekilleri aracılığıyla İsraile ve bölgeye yönelik terör faaliyetleri yürütüyor, ancak nedense ahtapotun başı -yani İranın kendisi- cezasız kaldı. İran rejimin dokunulmazlığı dönemi bitti.” Kuşkusuz Bennett birkaç yıl önce bu İran ahtapotu imajını daha agresif ve düşmanca bir politika çağrısında bulunarak gündeme getirmişti. Ancak şimdi başbakan olarak, diğer önemli karar vericiler tarafından benimsenen politikaları değiştirebilecek bir konumda bulunuyor. Başbakan Bennett, İranlıların uzun bir zamandır askeri denklemlere sahip olduklarını söyledi. Tahran, Lübnandaki Hizbullah, Gazze Şeridindeki Hamas ve İslami Cihat, Yemendeki Husiler veya Suriye ve Iraktaki Şii ajanları aracılığıyla bir dizi milis ve terör grubunun ortaya çıkmasına yardım etti. İsrailli savunma yetkililerine göre, İran’ın insansız hava araçlarından kaynaklanan ve gün geçtikçe İsrailin karmaşık hava savunma ağına nüfuz etme riski artan bir tehdit de var. Bennett artık ipleri ele almak ve ahtapotun kafasını kurutmak gerektiğini söyledi. Bunu yapmak için takip edilmesi gereken yöntem İran’ın imkanlarını ve yeteneklerini hedef almaktır. İranın insansız hava aracı üslerine düzenlenen son saldırıların ve -İsrail’e yönelik terör saldırılarının planlamasından sorumlu olduğu düşünülen- Devrim Muhafızları komutanlarından Albay Hasan Hodayi’nin suikasta uğramasının nedeni bu olsa gerektir. İsrailli stratejistlere göre İranın artık, vekillerinden birinin yapacağı her saldırının bedelini doğrudan ödeyeceğini anlaması gerekiyor. Nitekim İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid, pazartesi günkü açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “İranlılar terörü kapımıza getirebileceklerini ve bunun karşılıksız kalacağını düşünüyorlarsa yanılıyorlar. İşler bu şekilde yürümeyecek. Sınırlarımızda ve İsrailin içinde terörün yayılımına izin vermeyeceğiz. Biz Suriye ve Lübnan gibi ikincil arenalarda mücadele etmeyi sürdürürken, onlar İran’da korunmaya devam ediyorlar.” İsrailin yeni yaklaşımının tehlikeleri ortada. Nitekim İranlı yetkililer, Hodayi’nin ölümünden İsraili sorumlu tuttular ve bunun karşılıksız kalmayacağı tehdidinde bulundular. “Siyonistlerin şehit ettiği kimselerin makamı çok daha yüksektir” dediler. İran Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami hafta sonu yaptığı açıklamada, “Allah’ın izniyle düşmandan intikam alacağız” dedi. Öte yandan Demir Kubbe de dahil olmak üzere İsrail hava savunma sistemlerinin Lübnan ve Suriyeden gelen füze saldırıları tehditleri dolayısıyla yüksek alarma geçirildiği bildiriliyor. Her ne kadar doğrudan İsrail’i hedef almasa da bu tür saldırıların emsali var. Örneğin Şubat’ta İranın drone tesisinin vurulmasından sonra İran’ın söylediği kadarıyla Irak Kürdistanındaki bir İsrail istihbarat üssüne füzeler fırlatılmıştı. İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi, Türkiye’ye pazartesi günü yapılacak seyahatlerle ilgili ‘keskin’ bir açıklama yaparak, ülke içindeki İranlı ajanların İsraillilere “yüksek düzeyde risk” ve “somut bir tehdit” oluşturduğu uyarısı yaptı. İsrail makamları son derece alışılmadık bir hareketle İran tarafından hedef alındığı düşünülen 100 vatandaşıyla temasa geçti ve ülkeye dönmelerini istedi. Atlanmaması gereken bir diğer husus, İran rejimine bağlı bir basın kuruluşunun Tahran’ın hedef listesinde olduğu söylenen beş eski İsrail askeri istihbarat subayının isimlerini yayınladı. İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi’nin açıklamasının devamında, İranın dünyanın dört bir yanında İsrail hedeflerine saldıracağına ilişkin artan bir endişe olduğu kaydedildi. Son otuz yılda İran -ve özellikle de Hizbullah- Latin Amerika, Doğu Avrupa ve Asyada İsrail ve Yahudi hedeflerini vurdu. Bunlar arasında 1990larda Buenos Aireste iki bomba yüklü araçla gerçekleştirilen saldırılar -ki İsrail büyükelçiliğini ve bir Yahudi kültür merkezini hedef almıştı- 2012de Bulgaristanda İsrailli turistlere yönelik gerçekleştirilen intihar saldırısı ve aynı yıl Yeni Delhide İsrailli diplomatları hedef alan saldırı da yer alıyor. Tüm bunlar bizi şu soruyu sormaya sevk ediyor: “Ortadoğuda en son ne zaman büyük bir savaş patlak verdi?” İsrailli yetkililere ve güvenlik analistlerine göre dünya çapındaki tüm bu tür saldırıların ardında İran bulunuyor. Üst düzey bir İsrailli yetkili, ‘sürekli olarak fırsatlar kolladıklarını ve yumuşak hedefler olarak gördükleri şeyleri aradıklarını’ söyledi. İsrailin son aylardaki agresif stratejisine rağmen zikrettiği tutumun yeni bir şey olmadığını vurgulayan yetkili, İrana yönelik şikayetlerin listesinin çok uzun olduğunu ve her zaman ondan kaynaklı bir terör veya saldırı riski olduğunu belirtti. İsrailli yetkilinin bu ifadeleri, İsrail hükümetinin “İrana yönelik tekrarlanan saldırıların misillemeden daha büyük bir şeye dönüşme olasılığına ilişkin genel görüşüyle” uyumludur. Üst düzey İsrailli bir savunma yetkilisi geçtiğimiz yıl, -beklenmedik bir şekilde- 2006 İsrail-Lübnan savaşının yanlış bir hesap nedeniyle patlak verdiğini, buna mukabil Irakta iki savaşı başlatanın ABD olduğunu söyledi. İsrailli liderler son zamanlarda birçok kez, İran ile ABD arasında yapılacak herhangi bir nükleer anlaşmayı -ki halihazırda ufukta pek bir şey görünmüyor- kınamayacaklarını söylediler. Başka bir değişle ‘Ahtapot Doktrini’, İranın sürekli genişleyen nükleer programı ile paralel bir şekilde her şeye rağmen devam edecek. İsrail Başbakanı Naftali Bennettin sözcüsü, bu hafta İstanbul’a seyahat uyarısının en üst düzeye çıkarıldığını vurguladığı açıklamasında şunları söyledi: “İsrail, tatil yapan vatandaşlarını hedef alan bir dizi terör saldırısının engellenmesinden sonra vatandaşlarına İstanbula veya Türkiyeye “asla” seyahat etmemeleri çağrısında bulunuyor. İran, Türkiyedeki İsraillileri “kaçırmak veya öldürmek” için hedef aldı. Bu gerçek bir tehlikedir.” Üst düzey bir diğer İsrailli yetkili ise şu açıklamalarda bulundu: “İsrail, Dışişleri Bakanı Lapidin beklenen açıklaması üzerine Türkiyeyi önceden bilgilendirdi. Türkler buna itiraz etmedi. Durumun farkındalar ve ciddiye alıyorlar.” Salı akşamı, Türkiyedeki İsrail vatandaşlarını hedef alan bir komployla bağlantılı İran Devrim Muhafızları ajanlarının gözaltına alındığı haberi sızdırıldı. Bu yıl ikinci kez böyle bir olaya şahit olunuyor. İsrail’in “Ortadoğuda büyük bir savaşın patlak vermesine sayılı günler kaldığına dair inancının” tam olduğu görülüyor.
مشاركة :