Ankara hükümetinin, Suriye sınırı boyunca 30 kilometre derinlikte güvenli bir bölge oluşturma gerekçesiyle kuzey ve doğu Suriyeye yeni bir askeri harekat gerçekleştirmeye ve Pençe-Kilit Operasyonu’nu tamamlamaya kararlı olduğu görülüyor. Türkiye, Pençe-Kilit Operasyonu kapsamında top atışları ve silahlı insansız hava araçlarıyla (SİHA) bazı Kürt mevzilerini ve liderlerini hedef almaya devam ediyor. Türkiye bundan önce de 2017 yılında Fırat Kalkanı, 2018 yılında Zeytin Dalı ve 2019 yılında Barış Pınarı olmak üzere üç harekat gerçekleştirmişti. Tüm bu operasyonlar Türk kuvvetlerinin Suriye sınır hattının daha geniş alanlarını kontrol altına almasını sağlamıştı. Bu kararlılık sadece Ankara’nın Kürt terörü olarak gördüğü olguyla mücadele etmek için dayandığı gerekçenin güçlü olmasıyla alakalı değil. Ya da 13 Kasım’da Taksim’de altı kişinin yaşamını yitirmesine ve onlarca kişinin yaralanmasına sebep olan, Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) sorumlu tutulduğu bombalı saldırıya misilleme yapmakla da. Bunlara ek olarak, bu kararlılığın arkasında bu operasyonun bir taşla birden fazla kuş vurabileceği inancı yatıyor. Bu kuşlardan ilki, özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Münbiç, Tel Rıfat ve Aynu’l-Arab (Kobani) gibi önemli bölgeleri kontrol etmeyi başarırsa, Suriyeli mültecilere geri dönme konusunda baskı yapmak ve teşvik oluşturmak için güvenli bölge gibi bir alan sağlamak. İkincisi, Suriyenin geleceğini tayin etmeye yönelik olası projelerde daha fazla söz sahibi ve pay sahibi olmak. Üçüncüsü, egemenlik konusunda tartışmaya başlayan Suriyeli muhalif grupların askeri varlığını kontrol altında tutmak. Dördüncüsü, İdlib bölgesini kontrol eden Heyetu Tahriru’ş Şam’ın (HTŞ) rolünü sınırlama taahhüdünden kaçınmaya devam etmek. Beşincisi, haziran ayında yapılacak seçimler öncesinde iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisine (AKP) yönelik azalan halk desteğini tekrar toplamak. Uluslararası ve bölgesel vaziyetin, Ankara hükümetinin Suriye’nin kaderini belirleme sürecine ortak olan taraflardan sert tepkiler beklemeden bu askeri operasyonu yapması için uygun bir ortam sağladığı doğru. Nitekim bu taraflar, Rusya ve ABD örneğinde görüldüğü üzere ya Ukrayna savaşıyla ya da İran örneğinde olduğu gibi kızışmış iç meselelerle meşgul. Türkiyenin, Washingtonın askeri harekatı iptal etme talebini reddettiği ve Ukrayna savaşının yansımalarıyla mücadele için Batı güvenlik sistemindeki konumuna duyulan gereksinimin ve yükselen katkı derecesinin farkında olduğu da doğru. Ancak şu da bir gerçek ki muhtemelen Ankara başta Washington olmak üzere uluslararası düzeyde yeşil ışık almadan bulunduğu pozisyonu ileri götürme ve askeri operasyonuna başladığını duyurma konusunda temkinli davranıp bekleyecektir. ABD’nin, yeni operasyonun kapsadığı bölgede askerleri bulunuyor. Washington halen müttefiki Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) zayıflamamasına ya da belinin bükülmemesine özen gösteriyor. Zira yıllarca destekleyip DEAŞ ile mücadele etmesi için silahlarla donattığı SDG’yi, Şam rejimi, İran ve Rusya’ya baskı yapmak için mızrak başı olarak görüyor. ABD’nin Ankara’ya savaş seçeneğini iptal etmesi karşılığında, SDG güçlerinin Türkiye sınırına 30 kilometre uzaklıkta Suriye derinliklerine çekilmesine dayalı bir teklifte bulunması SDG’yi halen koruduğunu gösteriyor. Elbette bu gerçek, Washingtonın sivilleri hedef alan ve kınadığı bir terör saldırısına misilleme olarak geldiği ve aynı şekilde Rusya ve Suriye rejimi ile koordinasyon önceliğinin ötesinde uzlaşmaları genişletme çağrısı yapan SDG içinde büyüyen siyasi akımı dizginlemek için bundan yararlanabildiği sürece Türkiyenin Kürt mevzilerine yönelik düzenlediği büyük çaplı hava operasyonlarına göz yumduğu gerçeğini değiştirmiyor. Aynı şekilde Washington’ın ‘Kürtlere ihanet ettiğine’ ilişkin suçlamaların arttığı ve ABD’nin mevcut dengelerde büyük bir değişikliğe sebep olmayacak ve kendi girişimleri ve askeri taktiklerinde değişiklik gerektirecek bir istikrarsızlık ortamı yaratmayacak sınırlı bir Türk operasyonuna anlayışla baktığına ilişkin söylentiler olduğu gerçeğini de değiştirmiyor. Özünde Rusya’nın Ankaranın askeri harekâtına karşı tutumu da ABDninkinden farklı değil. Moskova, Türk tarafını bu seçenekten vazgeçmeye ikna etmek için temaslarını yoğunlaştırdı. Çünkü kuvvetlerinin Ukrayna’da verdiği kayıpların ardından buradaki savaşla uğraşmaktan kafasını kaşıyacak vakti yok. Ayrıca yeni Türk operasyonunun kartları karacağı korkusu bütün benliğini sarmış durumda. Zira bu operasyon, Suriyenin kaderini tayin etmedeki rolünü ve ağırlığını etkileyecek. Hiç vakit kaybetmeden ülkenin kuzeyindeki ve doğusundaki askeri noktalarını yeniden konumlandırma ve güçlendirme çabası ne kadar endişeli olduğunun bir göstergesi. Rusya’nın Türk operasyonunun düşmanı ABD’nin nüfuzuna karşı olmasına ve belki de ABD’yi Ukrayna savaşına harcadığı enerji pahasına çabalarının bir kısmını Suriye’ye yönlendirmeye zorlayacak olmasına rağmen tutumu değişmiyor. Diğer yandan Suriye’de uzun bir geçmişi olan ve defalarca kez Ankara’nın askeri çözüm ile ilgili yaklaşımına karşı olduğunu duyuran İran, hava operasyonlarına ve bombalamalara şu ana kadar sessiz kalıp tolerans göstermiş olsa da Türk harekatı Suriye’deki Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) güçlerini ve onların sadık milislerini herhangi bir zarara uğratırsa, eli kolu bağlı oturmayacaktır. O halde soruyoruz; Ankara hükümetinin uluslararası ve bölgesel mutabakatlar sağlamadan Suriyeye yönelik askeri operasyon gerçekleştirme konusundaki kararlılığını bu sefer sürdüreceğine kim halen inanıyor? Bu mutabakatların olmaması, operasyonun başarı şansını ve öngörülen hedeflere ulaşma olasılığını etkilemeyecek mi? Uluslararası taraflar yaptırım silahına başvurduklarında veya örgütlü bir gerilla savaşı yürütebilecek bir Kürt direnişine göz yumduklarında olası kayıplar ve maliyet hesapları nasıl olacak? Dahası, operasyonun güvenli bir bölge oluşturup Türk toplumu üzerindeki baskıyı hafifletmek için değil de Suriyeli mülteci sayısının artması için ek bir sebep olmayacağının garantisi var mı? Son olarak, bu sonuçların ekonomik ve yaşamsal krizi daha da kötüleştirmesi ve seçimleri konusunda tereddütte olan Türkleri yaklaşan seçimlerde iktidar partisi aleyhine seçim yapmaya teşvik etmesi muhtemel değil mi? Uluslararası ve bölgesel düzeyde bir onay olmadıkça muhtemelen Ankara hükümeti sadece tehditkâr açıklamalar ve hava saldırıları ile gözdağı vermekle yetinip daha fazla toprağı ve bölgeyi kapsayacak bir askeri operasyon yapmayacaktır. Geçen yazki senaryoyu ve Türkiye’nin ramak kala operasyon yapmaktan vazgeçişini hepimiz hatırlıyoruz. Bu da yeniden pazarlıklara kapının açılması demek oluyor. Ankara bu pazarlıklarla Suriye’deki siyasi ve güvenlik nüfuzunu iyileştirmek için askerlerini hareket ettirmeden bazı noktaları kazanmaya çalışacak. Belki de bu pazarlıklar genişletilerek Suriye rejimi ile açılıma ve Suriye’deki muhalif grupların ve özellikle de her yumurtasını Türkiye’nin sepetine koyanların pahasına da olsa, rejimin SDG ile mücadele etme bahsine sahne olacak.
مشاركة :