Güneyde iki nokta… Bu iki bölge Arap dünyamızın en ünlüleri. İsrail’e karşı garip bir savaşın sürdürüldüğü; esir edilen askerler ya da İsrail’in saldırılarının geride bıraktığı asker kalıntıları ve yanan uçurtmalar ile ayakta duran Filistin’in güneyi. Bir kısmı İsrail’deki buğday ve arpa tarlalarına düşüyor bir kısmı ise henüz yolunu tamamlamadı ve Gazze Şeridi ile İsrailli yerleşimleri arasındaki çitin etrafına düşüyor. Üstelik füzeler, ilkel yollarla; İsrailli, Arap ve başka silah tacirleri üzerinden Gazze Şeride sızdırılıyor. Bu acayip cephenin ana unsuru ve en önemlisi, ayrık otu gibi duran tüneller: Onu kökünden söker atarsın, yenisi çıkar. İsrail birçok defalar savaş, teknoloji ve istihbarat alanlarındaki üstün gücü ile tünel olgusunu geri dönüşü olmayacak biçimde bitirdiğini ilan etti. Ancak gördük ki birkaç gün sonra Gazze zarfı yerleşimleri dedikleri sınırlara ulaşan yeni bir tünel keşfettiklerini açıkladılar. Mantıksal hesaplamalara göre güney Filistin cephesi, bölgenin en büyük ve en güçlü askeri devletine stratejik tehdit oluşturamayacak bir askeri etkiye sahip. Ancak tevazuu, durdurulması veya mümkün olduğunca şiddetinin hafifletilmesi için bölgesel ve uluslararası bir müdahale ilgi çekti. Tüm bunlara rağmen bu cephe, büyük yan etkilere sahip ancak silahsız bir savaş başlığı altında Guinness kitabına girmeye hazırlanıyor. Tüm Ortadoğu ordularının kapasitesini, imkânlarını, yetenek ve hacimlerini aşan İsrail cephaneliklerini sıralarsak bunu anlarız. İsrail’in taktiksel ihtiyaçları, ordusuna duvar saatinin sağ-sol arasındaki tik taklarına benzer bir hareket dayatıyor: İlgi gerektiğinde sağa meylediyor; sonra denge gereği tekrar sola taşınıyor. Bugünlerde hızlı ve şaşırtıcı biçimde ilgi, İsrailli adı Kuzey Cephesi olan Güney Lübnan’a odaklandı. Bu cephe 12 yıl gibi uzun bir zamandır mezar sessizliğine bürünmüş durumda ki bu, İsrail’in kuzeyinin şaibesiz bir sessizlikle nimetlendiği en uzun süre. Tabi, İsrail tarafından füzelerinin petrokimya kompleksleri ve Dimona’daki nükleer reaktörler de dâhil olmak üzere herhangi bir hedefe isabet ettirebilecek güce sahip olduğu söylenen Hasan Nasrallah’ın tehditlerini saymazsak… Bu arada bu ölçümlere göre Ben Gurion havalimanı da bu füzeler ile ilgisiz değil. Öte yandan İsrail bu on iki sene boyunca Hizbullah’ın yıkıcı gücüyle tüm Lübnan’ı bir moloz yığınına dönüştürebilecek oluşunu hatırlatmaktan geri durmadı. Lübnan’ın güneyi ile İsrail’in kuzeyi ise karşılıklı tehditler arasında görülmemiş bir sakinliğin tadını çıkardı. Basit demekten korktuğum bir açıklama var: Lübnan’ın güney sınırlarına yönelik şu an yürütülen İsrailli mühendislik kampanyası, Netanyahu’nun siyasi geleceğine yönelik yolsuzluk soruşturmalarından kendini kurtarmak için yaptığı bir manevradan başka bir şey değil. Netanyahu’nun bu olayla başa çıkmak için üstün güçlerini öne çıkardığı gelişmelerden faydalandığı doğru olabilir ancak İsrail’deki savaşa girme ya da savaşı engelleme denklemine bakacak olursak Başbakan aynı zamanda Savunma Bakanı bile olsa böyle bir şeye karar verecek olan kişi değildir. İsrail’deki muhalefetin değerlendirmelerine kulak vermemek gerekir. Nitekim bu, tümüyle Netanyahu’nun hesap verme giyotininden kurtulma ihtiyacına dönüktür. Aynı şekilde onlar, rakiplerinin konumunu sarsmak ve onu devirme yollarını güçlendirmek için her fırsatı kullanıyorlar. İsrail’in Güney Lübnan cephesine geç kayması, Kefr Kila’dan başlayıp sahile doğru uzanan bir tünelden kaynaklanmıyor. Hatta bu düzeydeki onlarca tünel de ne Netanyahu ve Pompeo arasında acil bir buluşmaya değiyor ne BM’de gündeme getirilmeye ne de dünyayı daha büyük bir cephe olan İran’ı tamamlayıcı cephe olan Hizbullah’a karşı siyasi bir savaşa davet etmeye. Bu nedenle kuzey cephesinde tünel operasyonunun daha geniş ve sıcak bir işin başlangıcı olma ihtimali, İsrail’in hem Lübnan hem de Filistin’in güneyinde daima özgür olan elinin Suriye’de nispeten de olsa kısıtlanmasından sonra da var olmaya devam etmelidir. Güney Lübnan ve Filistin’in güneyinde meydana gelen gerilim haline dair çokça söylenen bir söz var: Savaş, kimsenin yararına değildir. Ancak bu, büyük bir savaşın öncesinde söylenen aldatıcı bir cümledir. İşte şimdilerde de söyleniyor. Sanki savaşın yapılıp yapılmayacağı basın sözcüleri tarafından belirleniyormuş gibi.
مشاركة :