El-Mütenebbi’nin kliniğinde hastalar, aşıklar ve kıskanç kimseler

  • 12/18/2018
  • 00:00
  • 2
  • 0
  • 0
news-picture

Kuşkusuz bu satırların yazarı; Ebu Tayyib El-Mütenebbi’nin insanın aklını başından alan, beğenmekten kendini alamayıp farkında bile olmadan bu nasıl bir “şaheserdir” dedirttiği şiirleriyle tanışmayı okulun kütaphanesine ya da öğretmeninin şairden yaptığı alıntılara veya şiir zevki olan birine borçlu olduğunu itiraf eden ne ilk kişi ne de bunu yazan son kişidir. Ebu Tayyib’in aşkı; muzdarip olanların tedavi olup kurtulmak istemedikleri bir hastalıktır. Bilakis onlar bundan zevk alır ve gurur duyarlar. Çünkü psikiyatristen randevu almadan önce hastalığını teşhis etmene yardımcı olan gezici bir hastene gibidir. O, cahillerin zannettiği gibi delilik için değil akıl sağlığı için ziyaret edilen bir doktordur. El-Mutenebbi ruh hastalıklarında uzmandır. Anlatmak istediği şeyi öz ve emsalsiz bir şekilde söylemekte ustadır. Onların değerini azaltmadan manaları fethedebilen bir komutandır. Güzellik sanatının eşsiz imamıdır. Bin yıldan fazla bir süredir tüm bu niteliklere sahiptir ve bugün de hala hiçkimse onun dengi olamamış ve ualaştığı menzile ulaşamamıştır. Zaten onunla kim rekabet edebilir ki? Ebu Tayyib bu dünyadan Araplara en güzel mirası bırakarak ayrılmıştır. Onun hakkında bir satır yazmamış, ondan bahsetmek için mürekkeb harcamamış hiçbir edebiyatçı, şair ya da yazar yoktur. Bu kişilerin çabası sadece ona olan hayranlıklarını ya da kıskançlıklarını belirtmek değil, bilakis, nasıl olursa olsun adlarının şairlerin en büyüğü ve hikmet sahibi kimselerin en hikmetlisi olan El-Mutenebbi ile anılması şerefine ulaşmaktır. El-Mutenebbi insan nefsinin derinliklerine inmiş ve orada muhafaza edilen gizemleri açığa çıkarmıştır. İnsan nefsinin karşıtlıkları üzerinde durmuş ve  iyilik ve kötülüğünün arkasındaki etmenleri araştırmıştır. Bu onun şiirlerinde her daim görülen hikmet ve belagatin özünü oluşturmuştur. Onun şiirleri soğuk, göz alıcı ve tatlı bir su gibidir. Sanki bin yıl yaşamış, deneyim ve bilgi biriktirmiş,  hikmet, ibret ve irfan kaynağından içmiş gibidir. El-Mutenebbi’nin şiirinin muhteşemliği susuz toprakları sulayan su gibidir. Şiirleriyle bu topraktan; insanların ruhlarına güzel gelen, kalplerine mutluluk veren ve anlamlarının derinliği ile akıllarını zevkten mest eden ağaçlar bitirir. Onun şiiri bir bahçe değil, büyük ve zarif ağaçlarla dolu bir orman gibidir. Bu ağaçların gölgesinde düşünürler gölgelenirken yoldan geçenler ise meyvelerinin tadını çıkarır. O kapısını hiç kimsenin yüzüne kapatmaz. Hikmet ve kelimelerin anlamlarının izini takip etmekten çabuk yorulanların hoşuna gitmek için değerini düşürmez. Çünkü en başından itibaren –değerli olan her şey gibi- yorucudur. Ama ne zamanki kişinin niyetinin sadık olduğundan emin olur işte o zaman bilginin tadını alması ve ilmin özünün zevkine varması için meyve dolu dallarını sana doğru eğer. Kendisine karşı en cömert  insanlardan biri olan El-Mutenebbi’nin böyle davranmasından daha doğal bir şey var mıdır? Oysa kendisine kin ve kıskançlık duyanlar onu şiirinin değerini düşürmeye çalışıp onu geçimini sağlamak için sanatını kullanmakla suçlarlar. “Başkalarının çok değerli gördüğü kişi Kendi değerini bilmez” Onun itibarı ve değeri bu dünya kadar büyüktür. O dilediğinden yüz çevirir ve dilediğine boyun eğer. O kendine güvenen bir insanı tarif eden en büyük örnektir. Kendine inanan ve bunda zirveye ulaşmış birisidir. İnsanın mutluluğu, başkalarının onun seçtiklerine ya da dayattıklarına bağlı olmadığının en açık örneğidir. Çünkü insanın mutluluğun kaynağı, perişanlığının yatağı da kendisidir. Batı ile doğu arasındaki mesafeyi uzatan onun seçenekleridir. Nefsinin isyanını kontrol edecek ve sonu gelmez isteklerini denetleyecek olan kişi de insanın kendisidir. “Ayrıldığın topluluk sana sahip çıkmıyorsa Kaybeden onlardır” O sırlarına erişmen ve güzelliklerini keşfetmen için sonuna kadar tamamlamana gerek olmayan beyitlerin sahibidir. “Dünyanın dertlerinden”, “hastalık olarak bu sana yeter”, “kim bu dünyada çok kalmış ki”, “doktor bana bir şeyler yemişsin dedi”, “çile olmasaydı”, “hür kişilerin ölümü”, “korkaklar düşünür ki”, “eğer nefisler” gibi beyitleri bunun en güzel örneğidir. Ebu Tayyib; o en ünlü kaygının sahibi, güneş gibi parlak ışığını çekemeyenlerden yorgun düşen kişi, kıskanç ve ihbarcıların kurbanı, üstün özelliklere sahip kişilerin, başarının  ve ışıltının düşmanlarının  kıskançlığı nedeniyle bedel ödeyenlerin önderidir. Bu da onun hasta nefislerin ve ruhların sakladıklarını en iyi bilenlerden birisi olmasını sağlamıştır. “Ağzı acıdan başka tat bilmeyen Suyu bile acı zanneder” O günden bugüne onu gerçekten sevenleri ayırdedebilme yeteneği sayesinden seni kendisini sevmeyenlerden kurtarır. Çünkü  onun şiirlerini yorumlayanlar ve eleştirenler, onu sevenler ve ondan nefret edenler sadece bir şey istemektedirler. O da onun ışığından ve parlaklığından az da olsa nasiplenebilmektir.  Allah onu ayıplayanlara ve onda kusur bulanlara aynı şekilde karşılık versin. El-Mutenebbi ondan sonra gelen edebiyatçıları ve düşünürleri kendisine hayran bırakarak onları ayartmıştır. Kuşkusuz bu en güzel fitne ve ayartmadır. Onun dostluğuna aşık olanlardan biri de Sudanlı yazar El-Tayyib Salih’tir. Usta ve mahir edebiyatçı El-Mutenebbi hakkında şöyle der:” İnsanların aklını alan, dünyayı dolduran, şiirin dizginlerinden tutan ve bu konuda ne ondan önce ne de sonra hiç kimsenin kendisi ile yarışamadığı Ebu Tayyib El-Mutennebi’nin dostluğundan daha hayırlı ve güzel bir dostluk var mıdır?”. El-Mutenebbi’yi öne çıkaran en önemli özelliklerinden biri de; katı bir şekilde kendisine koyduğu ve bu konuda hiçbir pazarlığı kabul etmediği ahlaki ilkeleridir: “En zalim kişi Nimet içinde yaşayanlara haset edendir” O kıskanç kişilerden ve haset sahiplerinden nefret eder, korkaklıktan hoşlanmaz, alçaklık ve ahlaksızlığı küçümser ve zayıflık ile tembelliği hor görürdü. Daha da ilginç olanı değerini ya da boyutunu önemsemeden hediyenin güzelliğinin verenin ruhunun güzelliğine bağlı olduğunu söylemesi küçük ve büyük kendisine bir şey hediye eden veya bağışta bulunan herkese birkaç beyitle de olsa karşılık vermesidir. “Erdemin kötü adamların methine mani değilse Erdemin kaynağı onlardır” Açıksözlülüğü ve dürüstlüğü; her zaman tehlikelerle dolu, tevekkülle karşıladığı ve kendisinden alimler gibi sözettiği ölüme yakın bir hayat yaşamasına neden olmuştur: “Bütün insanlar sevdiklerimizi terk etti Doktorlar ölümün devasını aramaktan yoruldu Belalara teslim olmak bundan daha mı büyük?” Alışılmadık ve tuhaf birisi olduğu, değişken bir kişiliğe sahip olduğu, kendisine bahşiş vermeleri için birilerini övmüş olduğu doğrudur ama buna karşılık para ve servete  –şiirlerinde bahsettiği gibi- nereden geldiğine ve ne kadar olduğuna önem vermeyen  kaygısız, onurlu ve kendisine saygısı  olan birinin bakış açısıyla bakar . “Fakirlik korkusuyla zamanlarını para peşinde geçirenler Yoksulluk korkusunun zavallılarıdır” Yoksulluğu öz ve kısa kelimelerle ve en doğru haliyle tarif eden bundan daha güzel bir beyit duydunuz mu? Daha da müthiş olanı görmezden gelinmenin ve ahlaki olarak düşmanının seninle denk olmamasının her tür acıdan daha büyük bir acı olduğunu keşfetmiş olmasıdır. “Çağırıp da senden cevap alamayandan daha yorgun kim var Sana senden aşağıda olandan daha düşman kim var” Gördüğü zararlar ona acı vermez. Çünkü ne kadar şiddetli olurlarsa olsunlar küçük kimselerin kibirlenmelerini ve övünmelerini izlemenin verdiği acıdan daha azdır. “Musibetle karşılaşmak Kibir sahibiyle karşılaşmaktan iyidir” El-Mutenebbi’nin aklı ve kemali nedeniyle karşı karşıya kaldığı zorlukları anlatmak için ne bir makale ne de kitap kafi gelmez. Çünkü o, dev gibi kişileri zayıf birisine çeviren, delikanlıları incitip saçlarını beyazlatan, gençleri yaşlandıran bir dertten mustariptir. O insanların ayıplarını gözlemlemiş,  onları çeşitlendirmiş ve temellendirmiştir. İlginç bir pragmatikle, güzel ve hiçbir zıtlık içermeyen bir üslupla bu ayıpların en kötüsünün; insanın gücü yettiği halde tembellik yapması ve bir şey yapmak için çabalamaması olduğunu söylemiştir: “Yüce hedeflere ulaştıktan sonra Bunun miras mı yoksa kazancım mı olduğunu düşünmem” Ardından insanların gerçekte ne olduklarını açıklamak ve ahlakları ile huylarının yansımalarına dikkat çekmek için bizlere kötü ve iyi davranışların özelliklerini sıralar. Einstein’dan yüzyıllar önce keşfettiği ve kuramlaştırdığı haline İzafiyet’ten beyitlerinde şu müthiş ifadelerle söz eder: “Herkes hayatı kendi isteğine göre yaşamak ister Ve istekleri uğruna yaşar Korkağın yaşam sevgisi onu güvende tutar Cesurun sevgisi savaşa götürür İkisi de sevgidir ama sonuçları farklıdır” Dostumuz bazen tutumlarında aşırılığa kaçsa da orta yol davetçilerinin en ünlüleridir. Öyle ki mezhebini şu sözlerle açıklar: “Barışta da abartmak savaşta da abartmak Felakete götürür” Hayal onun için yaşla sınırlı değildir. O yaşlılığında nasıl olmasını bekliyorsan gençliğinde de öyledir. Daha o dönemde kadın hakları savunucularından biridir. Cinsiyete dayalı ayrımcılğı reddeden öncülerindendir. “Güneşe kadın demek kusur değildir Aya da erkek demek övünç değildir” Batmak üzere olduğunu gördüğünde ıslanmaktan korkmamak gerektiğine hükmetmiş, ölçülerin değiştiğini farkettiğinde ise “Bir milletin başına gelen felaket diğer milletin yararına olabilir” kararına varmıştır. Cesaret ve atılgan olmadan geçimini sağlamın neredeyse imkansız olduğunu anlamıştır.Bu nedenle beşeri kalkınmanın gerçek kurucusu olduğunu söylememiz çok da garip karşılanmamalıdır. Çünkü ona göre tehlikeleri göze almadan başarılı olmak mümkün değildir. Aynı şekilde günümüzde insanlara içlerinde uyuyan devi uyandırmalarını söyleyen düşüncenin fikir babası olması da  garipsenmemelidir. Ölümü yaklaştığında ise bizlere, ölümün tadının herkes için bir olduğunu, bir kişinin amacının büyük yada küçük olmasının ölümün tadı değiştirmediğini öğretir. O gün geldiğinde akıllı küçük bir insan ile büyüğü arasında bir fark var mıdır?                       El-Mutenenbi’nin şiirdeki ustalığı ve yaratıcılığı arttıkça düşmanlarının sayısı da artar. O da düşmanlarının açtığı yaraları tedavi etmek için onlarla dalga geçmekten başka bir ilaç bulamaz. Her ne kadar düşmanları bıkıp usanmadan onun ayıplarını araştırmayı sürdürse de sonunda kazanan hep odur: “Ne kadar arasanız bende kusur bulamazsınız Allah sizin yaptıklarınızdan nefret eder” Ebu Tayyib’den, kısa ve öz sözlerinin içinde barındırdığı azametten, karşıtlıklarının çokluğundan, en güzel jestlerinden uzun uzun bahsetsek de yine de bitiremeyiz. Çünkü onun şiirleriyle insan anlamların derinliğine ulaşır, insanların karakterlerini keşfeder, takip etmesi gereken yolları öğrenir ve hayatı anlar. Bu nedenle El-Mutenebbi’nin dostluğundan vazgeçmek, acısını ancak şu sözlerin azaltabileceği bir felakettir: “Allah’ı hakkıyla yüceltirsen Belası sana nimet olur Bazı milletlere de Allah’ın nimeti bela olur” El-Mutenenbi’ye göre ayrılığın verdiği acı ve sıkıntı her daim buluşmanın verdiği mutluluğu gölgeler ve seni ne kadar mutlu etse de her başlangıcın bir de sonu vardır. Bu gerçek; arif ve bilge dostumuzun ihmal etmeyip şu sözlerle anlattığı hayatın bir kanunudur: “Sevdiklerimizden ayrılmak olmasa Ölüm yüreğimizde yer bulamazdı”

مشاركة :