Önümüzdeki Ekim ayında, İslam sanatı müzayedeleri, İslam ve antik Hint dünyasındaki sanat ve zanaat tarihinden yeni pencereler açmak için Londraya geri dönüyor. Her pencereden, bir halı parçasında ya da işlenmiş bir Kuran el yazmasında somutlaşan mükemmel bir tarihi hikaye görüyoruz. Her bir parça, bize sarayları ve atölyeleri gezdiren, sultanları, hükümdarları en güzelini yaratmak için yarışan zanaatkarları ve sanatkarları gösteren özel bir tarih taşıyor. 27 Ekimde Londrada gerçekleştirilecek olan İslam ve Hint dünyası sanatları Christies müzayedesinde, kataloğun hazırlanması ve sergilenecek en önemli eserlerin seçilmesi için çalışmalar devam ediyor. Şarkul Avsat, sergilenmek üzere bu hafta Dubaiye gidecek olan en önemli parçalardan bazılarının ön izlemesini aldı. Kufi hattıyla Kurandan sayfalar - Hint halıları ve Şah Cihanın etkisi Christies Müzayedesinde halı uzmanı Louise Broadhurst, bize tek başına bir odanın ortasında durarak tüm mekanı dolduran, işçiliğin ve renklerin görkemini ve güzelliğini yayan eşsiz bir parça gösteriyor. Önümüzde duran halı parlak kırmızı bir renge sahip ve on yedinci yüzyıldan yirmi birinci yüzyıla seyahat etmiş gibi görünmüyor. İlk bakışta yaşını hiç göstermiyor. Gerçek şu ki halının üzerinde zamanın etkileri neredeyse fark edilmiyor. Sadece yakından bakıldığında renk değişiklikleri ya da büyük ustalıkla dokunmuş yamalar olduğu görülebiliyor. Louise, bir uzman ve kilim aşığı olarak bu değerli parçayı anlatıyor. Konuşmasında, Hint kökenli parçanın, on yedinci yüzyıla ait olması ve devasa bir orijinal halıdan kesilmesi nedeniyle nadir olduğunu belirtiyor. Orijinal halı, tasarımı bozmamak için özenle ayrılmış dört parça haline getirildi. Önümüzdeki halı da olan dört parçadan biri. Geri kalanı ise uluslararası kurumlar ve müzeler arasında dağıtıldı. Louise, parçanın "okunabilir" olduğunu söylüyor. Halı tasarımları ve tarihteki kökenleri hakkında geniş bilgi birikimine işaret eden açıklamanın önünde duruyorum. Uzmanın dediklerine göre, orijinal halı on dokuzuncu yüzyılda Hindistandan çıktı ve bazı kısımları New York, Floransa ve başka yerlerde uluslararası müzelerin galerilerinde bağımsız parçalara ayrıldı. 1650 yılında İmparator Şah Cihan döneminde yapılan halının kökenine iniyoruz. Halıda babasının döneminde başlayıp Şah Cihan döneminde zirve yapan, daha sonra günümüze ulaşan “kafes” tekniği olarak bilinen deseni görüyoruz. İmparatorun çiçek ve bitkileri resmetmek için kırlara yaptığı gezilere ressamları da götürdüğünü biliyoruz ve bu, önümüzde duran güzel tasvirlerden rahatça anlaşılabiliyor. Broadhurst “Hint saraylarında gördüğümüz bu süslemeler ve desenleri, özellikle bu süslemeler kullanılarak dekore edilen Tac Mahalde görüyoruz. Şah Cihanın mezarı bile halı üzerinde gördüğümüz bu gül, ayçiçeği ve zambak tasvirlerini taşıyor. O salonları ve yumuşacık halıların taşıdığı rengarenk desenlerin beyaz mermer üzerindeki etkisini hayal edebiliyoruz” değerlendirmesinde bulundu. 14. yüzyılın ortalarındaki Anadoludan bir başka Kuran el yazması Halı, Tibetten ithal edilen ve en yetenekli ustalar tarafından üretilen değerli paşmina yününden yapılmış. Koleksiyoncuların aradığı tüm unsurlara sahip olan halı, yün ve renkler yönünden kusursuzluğu, kaliteyi ve tarihi taşıyor. Çiçekleri çevreleyen bitki dalları gibi tasarımdaki bazı ayrıntılara dikkat çeken Broadhurst “Bazı figürler Çin etkisi taşıyor. Bu figürler birbirine bağlı ince bulutlar gibi görünüyor. Bu tasarımı İran minyatürlerinde de çok görüyoruz” şeklinde konuştu. Burada bulunan teknikler daha önce Hint halılarında görülmedi. Örneğin çiçek ve bitki yapraklarının etrafındaki "gölgeleme" tekniği onları çizimlere hayat veren üç boyutlu tasarımlara dönüştürüyor. Osmanlı döneminden mürekkep ve kalem kutusu - Haydarabaddan elmas ve mücevherlerle servis tepsisi seti, 18. yüzyıl - Minyatürler ve el yazmaları Tac Mahalin salonlarından ve yemyeşil halılardan, Christiesdeki İslam Sanatı Uzmanı Sara Plumbly ile minyatürlere, el yazmalarına ve mücevherlere geçiyoruz. Plumbly, daha sonraki Safevi sanatçılarının belki de en yenilikçi ve etkilisi olan ünlü hattat Reza Abbasinin (1565-1635 civarında) bir tablosuyla başlamayı seçiyor. Resimde bir kayanın üzerinde duran bir bülbül tasvir ediliyor ve onun arkasında ince bir duyarlılıkla çizilmiş bir akçaağaç görüyoruz ve renk nüanslarını ve doğanın inceliklerini tasvir etmeye olan ilgisinin akçaağaç yaprakları ve bülbülün tüylerinde tecessüm ettiğini görüyoruz. Uzman bize yine Hindistandan İmparator Ekber, Cihangir ve Şah Cihanın saltanatının önde gelen sanatçılarından ressam Govardhanın bir resmini gösteriyor. Gerçeğe yakın yüzler çizmesiyle öne çıkan sanatçı Govardhan, bilgeleri ve prensleri tasvir etmeye özel bir ilgi gösteriyor. Bu resimde büyük bir mindere yaslanarak ortada bir halının üzerine oturmuş bir prens görüyoruz. Bir bilge ile sohbet ediyor gibi görünüyor. Resmin sağında, yemeği karıştırıyor gibi görünen diz çökmüş bir insan görüyoruz. Prensin arkasında iki görevli duruyor. Halının üzerinde oturan bir kedi var. Plumbly, "Buradaki ayrıntı miktarı inanılmaz" diyor ve ekliyor: "Parçalarını o kadar etkileyici bir şekilde büyütebiliriz ki, buradan onun döneminin en yetenekli ressamı olduğunu anlayabiliriz." El yazmalarından tamamen farklı bir parçaya geçiyoruz. Uzman bize servis tabağına benzeyen ve ortasında kapaklı dört kutuyu tutan elmas ve değerli taşlarla süslü, altın işlemeli bir tepsi gösteriyor. Tepsinin Hindistanda yaygın olarak kullanılan Paan yaprakları ve çeşitli baharatları sunmak için kullanıldığını uzmandan öğreniyoruz. Govardhanın Hindistanda 1605ten kalma bir tablosu - ünlü hattat Reza Abbasinin bir tablosu Kufi hattıyla Kurandan sayfalar Uzman bize, Kuzey Afrika bölgesinde dokuzuncu yüzyılın sonunda Kufi hattı ile yazılmış bir Kurana ait ayrı sayfalar getiriyor ve şunları söylüyor: “Şu anda aynı koleksiyondan birkaç Kufi yazı örneği var ve birbirini takip eden bu sayıda sayfa bulmak oldukça nadir. Bu aynı zamanda altın mürekkeple yazılmış 19 sûre başlığını içeriyor." Plumbly, parçaların geri kalanı hakkında herhangi bir bilgi bulunmadığını ve bunların dağılmış veya ayrı olarak satılmış olma ihtimalinin yüksek olduğunu belirtiyor. Plumblynin elinde müzayedenin yıldızı sayılabilecek tek bir parça kaldı. Bu, 14. yüzyılın ortalarında Anadoluda yapılmış, üzerinde Kuran-ı Kerim ve çeşitli dualardan özenle ve yaratıcı bir şekilde yazılmış sûreler bulunan 15 metre uzunluğundaki bir parşömen. El yazması, yoğun ve zarif bir şekilde birbirini izleyen yuvarlak ve dikdörtgen bölümlerden oluşan çeşitli renklerden altın ve gümüş ile süslenmiş. Dini zikirleri ve Esma-ül Hüsnayı içeren el yazması, özenli hattı, çeşitli detayları ve üstün estetik dokunuşları ile öne çıkıyor.
مشاركة :