‘Lübnan formatı’ ve üçüncü değişiklik olasılıkları

  • 12/19/2018
  • 00:00
  • 2
  • 0
  • 0
news-picture

Hizbullah’ın hükümetin kurulmasını engellemek amacıyla getirdiği 8 Mart Sünnilerinin temsiliyet sorununun çözümü konusunda Lübnan’da siyasi partiler arasında tartışma devam ederken bazı politikacılar ve entelektüeller, söz konusu sorunun bakanlıklarla ilgili bir kriz olmaktan çıktığını düşünmeye başladı. Böyle düşünen politikacılar ve entelektüeller nezdinde, Lübnan ve bölge tarihinde yaşanan geçiş dönemini engellemenin amacının devlet kurumlarındaki boşluğun, uluslararası çözüm noktasında iç ve dış şartlar olgunlaşana kadar devam edeceği yönünde bir kanaat oluşmaya başladı. Zira Hizbullah’ın hükümet krizini anayasa krizine dönüştürmeyi başarmasının ardından bu uluslararası çözüm, şu an bakanlıkların koltuk sayılarıyla meşgul olan siyasi güçlere yeni bir yönetim şeklinin araştırılmasını dikte edilebilir. Dürzî lider Velid Canbolat, kendi siyasi denkleri arasında gelecek çözümün şartlarına değinen tek kişi gibi görünüyor. Canbolat, MTV kanalında “Zaman Geldi” programının sunucusu olan gazeteci Marcel Ghanem’in kendisine Hizbullah’ın silahları hakkında yönelttiği soruyu “Ortak bir savunma stratejisine ulaşma hayalimiz vardı. Ancak anayasa değişikliğiyle silah sorununa bir çözüm bulabiliriz” yanıtını verdi. Hizbullah yönetimi, şu ana kadar “Taif Anlaşması” olarak bilinen ulusal uzlaşı belgesi ya da anayasa hakkında herhangi bir açıklama yapmadı. Ancak Hizbullah içerisinde anayasanın 1975 ile 1990’daki iç savaşların ardından keskin demografik dönüşümden dolayı yerel düzlemde medyana gelen güç dengelerindeki değişimi göz önünde bulundurması gerektiği yönünde siyasi tartışmaların olduğu gün yüzüne çıkmaya başladı. Ayrıca Hizbullah’ın gerçekleştirdiği aşırı güce dayalı Şii nüfuzunun yükselişi, Lübnan’ın yapısını etkilemeye başladı. Bu da iç ve dış değişimlere ayak uydurmak için anayasada değişiklik yapılmasını gerektiriyor. 1861 yılında mutasarrıflık sistemi içerisinde ortaya çıkan Lübnan devletinin ilk kuruluşuna dönecek olursak… Beyrut Amerikan Üniversitesi’nden Tarih Profesörü Dr. Abdurrahim Ebu Hüseyin, “Efsane Yapımı” adlı kitabında ilk kuruluşun Cebel-i Lübnan’da Dürzîler ve Marunîler arasındaki uzlaşmaya göre gerçekleştiğini söylüyor. “El-Mani” yönetimi döneminde Dürzîlerin bağımsızlık emellerinin Avrupa ve İtalya tarafından benimsendiğini ve bu bağımsızlık emellerinin özellikle Mani prenslerinin bağımsızlık hareketini destekleme yönünde doğrudan Vatikan papasından tavsiyeler alan Marunî tarihçi ve Patrik Istifan el-Düveyhi döneminde Marunîlerce desteklendiğini belirtiyor. Düveyhi dönemi, Cebel-i Lübnan Emirliği’nde Maniler iktidarını miras alan Şehabi ailesiyle birlikte 1840 krizine kadar devam etti. Zira 1840 krizi, Lübnan’da Dürzîler ve Marunîler arasında iktidar konusunda meydana gelen ilk iç savaştır. Avrupa emirliklerinden aldığı ekonomik ve kültürel destekten ve doğum oranlarının yüksek olmasından dolayı el-Şof bölgesindeki ekonomik ve demografik dönüşüm Marunîlere avantaj sağladı. Ayrıca Osmanlı yönetimine karşı devam eden savaşlardan, Asitane tarafından maruz kaldıkları katliamlardan ve yaşadıkları bölgelerdeki doğal kaynakların azlığından dolayı Dürzîler arasında net bir anlaşmazlık vardı. Bu ilk yönetim şekli, 1920 yılına kadar devam etti. Büyük Lübnan Devleti’nin ilan edilmesinin ardından yönetim konusunda değişiklikler yapıldı. Devlet, Sykes-Picot Anlaşması’nın akabinde şekillenen Fransız haritalarına göre büyüdü. Bu durum, Dürzî-Marunî formatının siyasi olarak 1943 yılında ortaya çıkan Marunî-Sünni şekline dönüşmesine yol açtı. Nitekim Lübnan’da durum 1943 yılında bağımsızlığını kazanarak “Lübnan formatı” ismiyle bilinen yönetim altında iç savaşa kadar devam etti. Savaşın ardından Taif Anlaşması, demografik sorunu aşarak anayasada genel düzenlemeler yapmak suretiyle Lübnan’ın yönetim şeklini ve kota sistemini muhafaza etti. Söz konusu anayasal düzenlemeler, Sünnilere avantaj sağladığından dolayı bazı Şii güçleri tarafından tam olarak kabul edilmedi. Ancak İmam Muhammed Mehdi Şemseddin, Taif Anlaşması’nın Şiiler dâhil tüm oluşumlara adaletli davrandığını söyledi. Hani Fahs ise Şiileri kişilerin güvenliğinden önce vatanların güvenliğine önem vermeye çağırdı. Hizbullah’ın yönetim şekli ve anayasa konusundaki yaklaşımı, Marunî liderlerin 1840 savaşından önceki yaklaşımından farklılık arz etmiyor. Öyle ki Marunîler, dıştan ve kiliseden gelen destekten ve demografik dönüşümden dolayı ilk format olan Dürzî-Marunî bileşenine karşı çıkmaya karar verdi. Bu dönüşüm, Hizbullah’ın kendi çevresinde gerçekleştirdiği dönüşüme ve Tahran’daki velayet-i fakih rejiminin temin ettiği ideolojiyle bağlantılı aşırı güce tam olarak benziyor. Bu da Hizbullah’ın gelecekte dönüşümlerin büyüklüğüne önem veren ve kuruluşundan şu ana kadar Büyük Lübnan devletiyle ilişkilerinde Şiilerin kararsız rolünü telafi eden şartlarını anayasaya dikte eden yeni bir yönetim şekli istemesine zemin hazırladı. Saint Joseph Üniversitesi’nden Tarih ve Felsefe Profesörü Dr. Antoine Courban konuya dair şunları söylüyor: “Vatandaşlık ve ortak yaşam devletinde değil de Taif Anlaşması’nın ardından azınlık koalisyonu devletinde Lazkiye’den Nakura’ya kadar uzanan ve başkenti Şam olan en büyük Lübnan cehennemine düşmemek için Büyük Lübnan’ı savunmalıyız.”

مشاركة :