Şam’daki Müslüman Kardeşler Örgütü ile yakın ilişkilere sahip Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir’i memnuniyetle karşılayan Esed’in görüntüsü doğrusu anlaşılmaz bir görüntü ve çözmesi zor bir denklemdir. Bu denklemi anlamamızı sağlayan iki başkanın, ”Birçok Arap ülkesinin içinden geçtiği koşullar ve krizler, Arap eylemine yeni yaklaşımlar getirilmesini gerektirmektedir” açıklaması değil de çıkarlar pragmatiğidir. Çünkü Arapların Suriye rejimine karşı bu yeni yaklaşımı; Şam beldelerinin haritasını Farsça renklerle boyamaya çalışan İran ve Hizbullah’ın pençesinden Suriye’yi kurtarmak için atılmış önemli bir adımdır. Zira Arap yaklaşımının hedefleri arasında; Cenevre sürecinin sürdürülmesi, seçimlerin yapılması, Suriye’nin yeniden inşa edilmesi, mültecilerin geri dönmesi ve terörle mücadele vardır. Suriye’de rejimi iyileştirmek değil de tam bir geri dönüşüme tabi tutmak hala sorunun temelini oluşturmayı sürdürmektedir. Bu da, rejimin barışçıl bir şekilde yönetimin el değiştirmesini ve temel hakları güvence altına alacak anayasal değişiklikleri hayata geçirmedikçe bir kez daha başlangıç noktasına döneceğimiz anlamına gelmektedir. Sudan lideri Beşir, 12 Kasım 2011 tarihinden yani Suriye’de çatışmaların başlamasından ve Arap Birliği’nin Suriye’nin üyeliğini askıya almasından günümüze kadar geçen 8 yılın ardından Şam’ı ziyaret eden ilk Arap liderdir. Yine de Beşir’in Şam’ın diplomatik izolasyonunu delme çabasıyla gerçekleştirdiği bu ziyareti, Türkiye ve Katar’a yaptığı son ziyaretlerden ve arabulucu rolü oynama çabasından ayrı bir şekilde yorumlamak mümkün değildir. Beşir’in bu ziyaretinde Beşşar’a Erdoğan’dan iki ülke arasında ilişkilerin düzeltilebileceği müjdesini taşımış olması mümkündür. Çünkü bilindiği gibi Erdoğan son zamanlarda Beşşar Esed’e karşı sempatik görünmeye çalışmakta ve Esed’in Suriye siyaset sahnesinde kalmasını kabul ettiğinin işaretlerini taşıyan mesajlar göndermeye başlamıştır. Dolayısıyla Suriye rejiminin tekrar Arap evine dönmesinin birçok faydası vardır. Örneğin sapık Müslüman Kardeşler Örgütü’nün yıkımına neden olduğu alanın dışında kalmasını sağlamayı sürdürmek ve İran’ın Suriye’nin kaderinde tek söz sahibi olmasını engellemek ve İran’ın nüfuzunu geriletmek yer almaktadır. Yeni Arap yaklaşımı ve Arapların Suriye sahnesinde bir rol oynamak için geri dönmeleri birçok şeyi değiştirecektir. Başta Körfez ülkeleri olmak üzere, Arap ülkelerinin yeniden inşa ve kalkınmada oynayacağı rol ile İran’ın Suriye rejimi üzerindeki etkisi de azalacaktır. Zira ekonomik krizler yaşayan ve Irak ile Yemen’de olduğu gibi terörü desteklemekten, yıkım ve kaos yaymaktan başka bir şey bilmeyen İran’ın aksine Arap ülkeleri, bu konuda önemli bir rol oynayabilirler. Aslında Esed’in eline halkı Arap olan Suriye’ye, İran ve Hizbullah’ı getirmek için gerekli gerekçeyi sağlayan da baba ve oğul Hamad’ların yönetimindeki Katar’dır. İran ve Hizbullah’ın Suriye’ye yerleşmesini sağlayan; Nusra’dan Ahrar uş-Şam’a kadar El-Kaide’ye bağlı unsurları Suriye’ye getiren ve onları finanse eden, DEAŞ’ın palazlanmasını sağlayan ve çatışmaları körükleyen Katar’dır. Her ne kadar politika, niyetlerden çok eylemlere bağlı olsa da bu yeni Arap yaklaşımı bir iyi niyet göstergesi olarak kalacaktır. Ancak Esed rejimi, politikalarını ve halkına karşı acımasızlığı değiştirmeye yanaşmazken, siyasi ilişkilerin kesin bir şekilde düzeltilmesi tabii ki sorunu çözmeyip devam etmesine neden olacaktır. Bu bağlamda; Suriye rejiminin de iyi niyetini kanıtlaması ve Arap yaklaşımlarına karşılık olarak bazı adımlar atması gerekmektedir. Suriye rejiminin sahada hiçbir değişikliğe gitmeden uluslararası meşruiyet kazanmak için bu yaklaşımdan faydalanmaya çalışmasına izin verilmemelidir. Asıl sorun; Suriye ile konsolosluk düzeyinde ilişkilerin düzeltilmesi değildir. Çünkü ne olursa olsun Suriye, Arap ülkeleriyle arasında kardeşlik ve tarih bağlarının olduğu Arap ve Müslüman ülkedir ve kendisini tam anlamıyla İran ve Hizbullah’ın kucağına itmek Araplara ilişkilerin düzeltilmesinden çok daha fazla zarar verecek olan bir adımdır. Dolayısıyla Arap ülkelerinin Irak’ta yapılan hatayı tekrarlamaktan kaçınmaları gerekmektedir. Suriye’yi İran için kolay bir lokmaya dönüştürmek yerine Esed rejiminin Arap ülkelerinin arasına dönmesini ve ekonomik açıdan bölgeye entegrasyonunu sağlamak Araplar açısından çok daha faydalı olacaktır. Aynı şekilde Arap yaklaşımı; Suriye’de kendisine bağlı güçlerin varlığını güvence altına almak için yandaşlarını belirli bölgelere yerleştirme ve Türkleştirme politikasını sürdürmesine rağmen Erdoğan Türkiye’sini, Esed rejimiyle görüşmeye ve çalışmaya hazır olduğunu deklare etmeye zorlamıştır. Arap yaklaşımı ve Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşünün yakın olması; bir zamanlar diktatör rejimler tarafından yönetilseler bile güvenli ve istikrarlı olan ülkeleri yakan, küle çeviren, karanlık ve acılarla dolu Arap Baharı’nın sone erdiğine dair tarihe düşürülen bir not gibidir.
مشاركة :