Libya ve Lübnan. İki ülkenin adları ortak harflere sahip, her iki ülke de Ortadoğu Arap ülkelerinden ve Arap Birliği üyesidir. Tüm bu ortak paydalara rağmen Lübnan’daki Yüksek Şii Konseyi Libya’yı hedef alarak bazı iç politik krizlerini bu kardeş ülkeye ihraç etmeye çalışmakta. Lübnan bugün, Libya’dan Kaddafi’nin yaptıklarının hesabını sormaya çalışmaktadır. Hatta Kaddafi’ye isnat edilen ama kesin kanıtlanmamış suçlar için bile hesap sormaktadır. Ev sahipliğini yapacağı ekonomik zirve öncesinde, Libya’nın zirveye katılmını engellemek için Lübnan, Yüksek Şii Konsey aracılığıyla bir kriz yaratmaya çalışmakta. Yetmişli yılların sonunda kaybolan Musa Sadr hakkındaki bilgileri gizlediği suçlamasıyla Kaddafi’nin oğlu Hannibal Kaddafi, uzun süredir Lübnan’da tutuklu bulunmakta. Oysa bu tarihte Hannibal Kaddafi daha doğmamıştı. Lübnan’ın Kaddafi’yi serbest bırakmamakta ısrar etmesi ve bir devlet olarak bugün ne Kaddafi ne de rejiminden eser kalmayan Libya’ya karşı benimsediği politika, bazı soru işaretleri yaratmakta. Halbuki sorumlu bir devlet olarak başka devletlerin egemenliğine saygılı olması gerekmektedir. Dolayısıyla Yüksek Şii Konseyi’nin Lübnanlı denetçiler ve müfettişler aracılığıyla Libya’da devletin egemenliğini temsil eden yerlerde denetim yapma ve eski rejimde görev almış kişilerin ifadesini almak talebi kabul edilemez bir taleptir. Aynı zamanda Libya’nın egemenliğini hedef alan açık bir ihlaldir. Kaddafi’nin oğlu ve bir Libya vatandaşı olan Hannibal’in, Lübnan’da bu şekilde yargılanmadan tutulması kendisinin kaçırıldığı ve siyasi bir rehine olarak tutulduğu anlamına gelmiyor mu? Dolayısıyla Libyalı yetkililerin olaya müdahalede edip babası Kaddafi ile sorununu bir kenara bırakarak Lübnan’da kaçırılıp rehin alınan vatandaşının serbest bırakılmasını talep etmenin sorumluluğunu üstlenmesi gerekmektedir. Kaptan Hannibal Kaddafi hakkında hiçbir kanıt olmadan uzun bir süredir Lübnan’da tutuklu bulunmaktadır. Lübnan’da bazı insan hakları grupları , davanın adli incelemeye tabi tutulmasını talep ettiklerinde ise Yüksek Şii Konseyi dünyayı ayağa kaldırmıştır. Libya zaten bir kriz yaşamaktadır. Dolayısıyla ek bir krize, Lübnan’ın Hizbullah’ın yarattığı krizlerini ve anlaşmazlıklarını kendisine ihraç etmesine hiç mi hiç ihtiyacı yoktur. Hizbullah ve destekçilerinin yarattığı bu krizler nedeniyle Lübnan siyasetinin bir uçurumun kenarında durduğunu ve her an ayağının kayıp düşme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu söylemeliyiz. Çünkü dış güçlere bağlı olma konusunda Lübnan’daki Hizbullah örgütü ile Libya’daki İhvan arasında pek fark yoktur. Nasıl ki Hizbullah örgütü Tahran’daki Velayeti Fakih sistemine başında bulunan mürşide bağlıysa Libya’daki İhvan da yine bir dış güç olan Müslüman Kardeşler Cemaati’nin başındaki mürşide bağlıdır. Arap Ekonomik Zirvesi’ne ev sahipliği yapmak Lübnan’a üye olan hiçbir ülkeyi davet etmeme hakkı vermemektedir. Kaldı ki Libya gibi Arap Birliği’nin kurucu üyelerinden olan ve Lübnan’dan önce Arap Birliği’nin saflarına katılan bir ülkenin katılımını engellemeye ise hiç hakkı yoktur. Arap halklarının dertlerinin, sorunlarının ve kaderlerinin görüşüleceği Arap Ekonomik Zirvesi’ni bir de Lübnan’daki partiler ve mezhepsel gruplar arasındaki çatışmalarla meşgul etmenin hiçbir anlamı bulunamamaktadır. Libya’ya yönelik bu suçlamaları ve kampanyayı yöneten ve körükleyen Hizbullah’tır. Libya’da bugün eskisi kadar güçlü değildir. Kaddafi bugün hayatta olsaydı Nasrallah liderliğindeki Hizbullah, acaba Kaddafi’nin neler yaptığını öğrenebilmek için oğlunu rehin tutmaya cesaret edebilir miydi? İmam Musa Sadr’ın başına neler geldiğini araştırmak ve bulmak insani bir görevdir. Ailesinin ve sevdiklerinin de başına neler geldiğini bilme hakları vardır. Libyalılar olarak bunu hiçbir zaman inkar etmedik. Ancak Musa Sadr’ın başına neler geldiğini bulmak için Hannibal Kaddafi’yi kaçırmakla gerçeğe ulaşmak mümkün değildir. Kaldı ki boşanmış olduğu Lübnan asıllı eski eşi tarafından kızını ziyaret etmesi bahanesi ile kandırılan Hannibal Kaddafi, bu amaçla ziyaret ettiği Suriye’de kaçırılmıştır. 25 Ağustos 1978 tarihinde Libya’yı ziyaret etmesinin ardından gizemli bir şekilde ortadan kaybolan Sadr’ın başına neler geldiği hala gizemin korumaktadır. Sadr’ın Muammer Kaddafi ya da Libyalı yetkililerden hiçbirisiyle görüşmediği kanıtlanmış, Libya topraklarını terkedip İtalya’ya gittiği ispatlanmış olsa da Yüksek Şii Konseyi Sadr’ın Libya’da kaybolduğu konusunda ısrar etmektedir. Libya devletinin topraklarından ayrıldığını ve İtalya’nın topraklarına giriş yaptığını gösteren kayıtlarına, İtalya makamlarının; Musa Sadr’ın Libya’dan ayrılarak kendi topraklarına giriş yaptığını, kendisine ve arkadaşı Muhammed Yakub’a ait çantaların Roma’daki Holiday Inn otelinde bulunduğuna yönelik açıklamalarına rağmen Lübnan’daki Şii Konsey ısrarla Libya’yı suçlamaya devam etmektedir. Sadr’ın kaybolmasının arkasındaki gizemi çözmek istiyorsak bu olaydan en çok kimin çıkar sağladığı sorusunun cevabını bulmalıyız. Kaddafi’nin Sadr’ın ortadan kaybolmasından hiçbir çıkarı bulunmamaktadır. Çünkü aralarında düşman olmalarını gerektirecek hiçbir şey yaşanmamıştır. Bilakis iki adam da dosttu. Ancak Humeyni ve Tahran’daki rejimi ile Sadr arasında bir anlaşmazlık vardı. İddialara göre Sadr, kendisi ile Humeyni arasındaki bu anlaşmazlığı çözecek bir arabulucu ile görüşmek için Libya’yı ziyaret etmişti. Eğer Yüksek Şii Konseyi gerçekten de Sadr’ın başına neler geldiğini ortaya çıkarmak istiyorsa kaybolmadan önce kendisine düşman olanları araştırmalıdır. Hizbullah ve Yüksek Şii Konsey’in geçmişte Kaddafi ve bazı Lübnanlı siyasi güçler arasında var olan bir krizi ve çatışmayı sürdürmekte ısrar etmesinin hiç kimseye faydası yoktur. Kaldı ki bu ısrarları; eski defterleri karıştırarak ve eski meseleleri tekrar gündeme getirerek ayakta kalmaya çalışacak kadar siyasi olarak iflas ettiklerini kanıtlamaktadır . Sonuçta Hizbullah’ın gayrimeşru askeri vesayeti nedeniyle Lübnan’daki Arap Ekonomi Zirvesi’ne katılmasa da ne Libya ne de halkı açlıktan ölmeyecektir.
مشاركة :